İbrahim Şahin'in Raporu
Malum davada “örgütün kasası” olmakla itham edilen, ancak cenazesi neredeyse belediye tarafından kaldırılan Kuddusi Okkır’ın ölüm olayı ile ilgili mahkeme soruşturma başlattı. Bu sütunlarda daha önce yazmıştım. Cezaevi idaresinin, “psikolojisi bozuldu, elektro şok tedavisi yapıp gönderin” diye Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine iki defa sevki yapılan Okkır’ın, kanser olduğu daha sonra anlaşılmıştı. Girmek için kapısında kırk takla atılan AB’nin bir ülkesinde, Okkır benzeri bir olayın suçu, tereddütsüz cinayet ile eşdeğerdir. Allah rahmet eylesin. Okkır’ı “örgütün finans kaynağı” olarak gösterenlerin iddiası sanığın vefatı ile düştü. Ancak, Okkır davası şimdi yeni başlıyor. Hastane masraflarını karşılayamayan, yoksulluktan akrabalarının evine sığınan ailesi geç de olsa yüklü bir tazminat almayı garantiledi. “Adamcağız öldükten sonra ailesi parayı ne yapsın” diyenler olacaktır. Maddi tazminatın yanında itibarının iadesi de yapılacaktır elbet. Önümüzdeki yıllarda “Kuddusi Okkır Parkı” ya da “Okkır heykeli”nin açılış haberlerini basından izleyeceksiniz.
Malum davadan hapis yatanlar arasındaki sağlık skandalları burada bitmiyor. Yandaş medyanın iğrenç saldırılarına rağmen halen hastane odalarında çile dolduranlar var. Bu arada adı Susurluk’la duyulan İbrahim Şahin vakası var ki evlere şenlik.
Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından daha önce cezası ortadan kaldırılan İbrahim Şahin için hastaneden “bunama” raporu verildi. Evet, “cezası kaldırılan” diye yazdım. Çünkü kamuoyunun çoğunluğu gibi düne kadar ben de İbrahim Şahin’i Sezer’in affettiğini sanıyordum. Bu yüzden Ünal İnanç’tan güzel bir fırça yedim. Ünal Baba yılların duayen gazetecisi, bizi ve yeni nesli haklı olarak eleştirir. Eleştirirken de sert öğretmen edasıyla şefkatle öğrenmemizi sağlar. İnanç hoca ta 5 Şubat’ta www.aykirihaber.net sitesinde bu konuyu dile getirmişti. Dün “bunama” raporunun açıklanmasından sonra “Bu saatten sonra İbrahim Şahin’i içeride tutmak hukuka aykırı” derken “Şimdi, baba sen de her topa kafa çıkıyorsun” diyeceksin. Ama dinle... “Cumhuriyet Savcısı bu adamın sorgulanması için emir vermeden, önce cezasının kaldırılmasına neden olan belgeleri incelemiş ardından, eski ceza kanununun 46. maddesine, yürürlükteki ceza kanununun 32. maddesine göre ’akıl ve şuurunu muhtel kılacak bir hastalığa duçar olup olmadığının saptanması için’tıbbî adlîye müracaat etmiş midir. Görevinin a harfi budur’ diye Şubat ayında yazmıştım. Aradan on gün geçti; İbrahim Şahin hastaneye gitti. Gazetelerden öğrendik ki Şahin’e ameliyat ile monte edilen suni kulak pilinin ne zamandır çalışmadığının farkında değilmişiz. Adam küp gibi sağır. Şimdi de öğreniyoruz ki adam bunamış. Gelelim İbrahim Şahin’in şu andaki durumuna. Acilen adli servisi olan bir akıl hastanesine sevki gerekir. Cezai ehliyeti varsa zaten onu hastane gerisin geri hapse yollar. Cezai ehliyeti yoksa ona atfedilen suçların geçerliliği de tartışma konusu olur. Hatta ortadan kalkar. Medyanın her kanadındaki allamelerin cehaleti karşısında şapka çıkartmaktan başka düşüncem yok” diyen İnanç ne kadar da haklı.
Bunama raporu verilen Şahin’den alındığı iddia edilen ifadeler şimdi ne olacak? Hele ona atfedilen ünlü krokiler ile bulunan mühimmatlar delil sayılmaya devam edilecek mi? Hukukçu olmadığım için bir mütalaada bulunmuyorum; sadece merakımı dile getiriyorum. Adaleti tecelli ettirecek olan bağımsız Türk yargısıdır.
Bu hafta sonu DP’nin ve DSP’nin kongresi varken, kamuoyunda bunca tartışma yaşanırken, hukuk konusuna girmek ne kadar uygun oldu bilmem. Ama kafama takılanları okuyucularımla paylaşmak istedim hepsi o kadar.