Hukuku Geri İsteyin...

Her şeyinizi kaybedebilirsiniz...
Huzurunuzu...
Özgürlüğünüzü...
Geleceğinizi...
Umutlarınızı...
Hukuk varsa, onları geri alma olasılığı vardır...
Gidip “adalet” denilen bir yüce kapının önünde bekler, o kapı açıldığında elinizden alınanları hukuktan geri istersiniz...
Hatta canınızı aldıklarında, hukuk varsa, o bedelini mazinize iade eder...
Ama hukuk yoksa...
Kesilmiş bir ağaç gibi geri dönülmezliğin ve yakılmanın yazgısı kalmıştır size...
*
Hukuk size lazım da olmayabilir...
O an için hukuka gereksiniminiz yoktur belki...
Uzakta bir yerde hukukun olmayışına aldırmayıp gözlerinizi yumar, kulaklarınızı tıkar, vicdanınızı susturabilirsiniz...
“Benim dışımda” diyerek aklınızı kapatabilirsiniz...
Uzakta da olsa, çökmüş yuvaların, ağlayan çocukların, yakılan yaşamların, zulmün varlığı sizi ilgilendirmeyecek kadar “insan” sanız...
Sorun yok zaten...
*
Dönüp bir bakın...
Binlerce insan...
Hukuku arıyor, çoluk çocuk, on binler...
Dünkü gazetelerde vardı; sadece “bağırdı” diye 500 öğrenci hapiste...
Hiç saymış mıydınız?..
Hücrelere kapatılmış, suçunun ne olduğunu dahi bilmeyen, hakkında hiçbir mahkûmiyet bulunmayan yaşlı, genç, kadın, erkek, ünlü, ünsüz, bilinen, bilinmeyen ne çok insan...
Başlarını vuracak duvar yok, yüksek mahkemeleri değiştirdiler... Alt mahkemeleri kendi kadrolarından kurdular...
Çaresiz kalan yargıçlar, savcılar cüppelerini atıp lanet okuyarak gittiler...
Direnenlerin yaşamları karardı...
Zulüm sahibinin kirli dosyalarını araladığı için kaç yargıcın, kaç savcının, kaç hukuk devleti adamının yaşamı karardı?..
Haberiniz var mı?
Hukuksuzlukta dünyanın dördüncüsü, Avrupa’nın birincisi oldu ülkemiz...
Suçsuz insanlar hücrelerde...
Her sabah demir parmaklıklar arasından hukuku bekliyorlar...
Gelen yok, giden yok...
*
Hukuk kimsenin değil, sizin...
Yollara düşün...
Bağırın...
Çağırın...
Çığlık atın...
“İnsan”sınız...
Sizi ilgilendirir...
Gidin hukuku geri isteyin...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet

+++

Suriye ile savaş
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın ülkeyi ziyaret eden CHP heyetine söylediklerini Utku Çakırözer Cumhuriyet’te yazdı... Dikkat buyurun:
“Türkiye’den gelenler Obama’nın sözcüsü gibi davranıyor. ’Obama şöyle istiyor, böyle istiyor’diye geliyorlar bana. Oysaki, ABD’nin Şam’da büyükelçisi var, gelip söylüyor zaten bize. Türk kardeşlerimizin aynı sözleri tekrarlaması bizi üzüyor.”
Bizim taraf ise üzülmek ne kelime anlaşılan ABD’ye hizmet vermekten mutlu oluyor.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu açık açık “savaş” afını telaffuz ediyor. Amerika adına Suriye ile ha savaştık, ha savaşacağız...
Türkiye’de koltuğu oturanlar bedava fedailik yapmayı görev sayarlar... Ama bunun hiç bir yararını görmedik şimdiye dek.
Melih Aşık / Milliyet

+++

Bu zavallılar gazeteciyse...
Biliyorum; yukarıdaki başlık yarım kaldı...
***
CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, CHP’li hukukçu milletvekili arkadaşlarıyla ve eşiyle birlikte önceki akşam Ankara’daki bir balık restoranına gitmiş...
Yemek yemişler, gündemdeki konuları tartışmışlar.
Daha masadan kalkmamışlar ki, bazı televizyonların kendileri hakkında bir “son dakika haberi verdiğini” duymuşlar... Haber şöyleymiş:
“Flaş... Flaş... Flaş...
Ankara’da gizli yemek! CHP’nin hukukçu milletvekilleri, Ergenekon eski Savcısı Nadi Türkaslan’la şu anda yemekte... Neler konuşuyorlar?
Azzz sonraaa!”
CHP’li vekiller kendilerine iletilen bu haber üzerine ne yapacaklarını, hatayı nasıl düzelteceklerini şaşırmışlar.
Çünkü masada Nadi Türkaslan diye biri yokmuş...
O sırada evinde televizyon izlemekte olan Nadi Türkaslan’a da iletilmiş haber...
O da gülmekle yetinmiş... Çünkü yapacak bir şey bulamamış!
Meğer olay neymiş biliyor musunuz?
Bu haberi dinci kanallara ve televizyonlara uçuran “minik kuş” beyefendi, Emine Ülker Tarhan’ın eşi ve Yargıtay üyesi Umur Tarhan’ı, Nadi Türkaslan’a benzetmiş...
***
Sonra ne mi olmuş?
Televizyonların yediği halt yetmemiş; dinci bir gazete de gecenin o saatinde manşetini değiştirerek bu asparagası büyütmüş...
Bunun adı gazetecilik değil, tetikçiliktir...
Ve ne yazıkçı gazeteci olduklarını söyleyip, bir de ceplerinde basın kartı taşıyan bu tetikçiler; mesleğimizin anasını ağlatmaya devam ediyorlar...
İşte bu yüzden açık açık söylüyorum:
“Bu zavallılar gazeteciyse...”
Devamını siz yazın!
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

SİZDEN GELENLER
Atatürk’e dinsiz
diyenlere soruyorum

Atatürk’e dinsiz diyorsunuz? ALLAH:
Özenle yarattığı kullarının arasına düşmanlık tohumları eker mi?
Bugün Arap aleminde olup bitenleri görüp de Atatürk’e minnet ve şükran duymayanlara yazıklar olsun. Allah’a inancı, saygısı, sevgisi, ilahi ahlakı, utanma duygusu ve Allah korkusu olan gerçek bir Müslüman, bu gün Arap alemimin yaşadığı acıları, yıkımları, ayrımları, bitmez ve tükenmez kaosları bizlere yaşatmayan Atatürk’ten özür diler.
Kim ki Atatürk’e dinsiz diyorsa, Atatürk’ün emekleri ve eserleri ona haram olsun. Allah, Atatürk’e dinsiz diyenlere akıl ve ilahi ahlak nasip etsin.
Şamil Yücel

+++

Bu Cumhuriyet demokrasi ile değil kanla kuruldu
Mehmet Metehan Oğuz

+++

AKP karşısında
bu kadar mı çaresizsiniz

Partisinin yeterli oyu alamamasını ’Partisinin sağlam bir ideolojisinin olmadığı’şeklinde yorumluyor. Yüce Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin ideolojisi yokmuş...
Peki Altı Okun ne anlama geldiğini Türk halkına açıklayabilecek mi?
AKP ile bir masaya oturup pazarlık ettiniz. Yemin etmeyi kabul ettiniz. Size oy verenler zannettiler ki ertesi gün Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve MHP’li komutan Engin Alan tahliye edilecekler. Ne oldu?
Bu kadar zaman geçti çıt yok. Onca diklenmeden sonra yemin etmeyi niçin kabullendiniz?
AKP karşısında bu kadar mı çaresizsiniz?
Terör silahla çözülmez ille de siyasal çözüm diyen bir başkan Atatürk’ün partisini yönetemez.
Hele PKK’yı meşrulaştırmaya yönelik demeçler çok çirkin.
Türker Ercan

+++

1924 Anayasası
Özlem Toker’in 1924 Anayasası’nın “kırmızı çizgiler” konusunda tartışma çıkarabileceği yönündeki uyarılarına bir katkı da Doğan Kapkıner’den:
“O Anayasa’da herkesin gözden kaçırdığı ama bunların vurgulamak istediği bir madde daha var:
”Devletin dini İslam’dır.
Biz şeytan bir tane zannediyorduk ama kaç tane olduğunu göreceksiniz.

+++

“O veli”ye yandaş koruması
Ben bir İEL ( İstanbul Erkek Lisesi) mezunuyum. Sanırım bu okulda olan son olayları sizler de takip etmişsinizdir. Bir çocuk hiç hak etmediği şekilde okula kayıt oldu. Ben ve bir çok mezun arkadaşım bu durumdan büyük rahatsızlık duyduk. Ve mezunlar geniş katılım ile bir hareket başlattılar. Olayın basını ilgilendiren yönünden bahsetmek istiyorum; malum gruptan birkaç basın mensubu bu tepkiyi koyanlara saldırmaya başladı; öyle ki neredeyse sahtekarlığı savunan bir tavır takındılar. Bu hale gelmelerinin en önemli nedeni de kanımca bu çocuğun velisinin yakında yayına başlayacak olan El Cezire Türk kanalının müstakbel yöneticisi olmasıdır. Bu şahsın (Nuh Yılmaz) ABD de yaşadığı dönemde çalıştığı kurumlar ve çocuğunu yolladığı “okul”lar da ayrıca ilgi çekici. Acaba malum yazar ve gazetecilerin korumalığını üstlenmesi bundan mı?
Ata Türe

+++

“Ciğerim yanıyor ciğerim” neyin sızlanması
Yukarıdaki sızlanma (eğer samimi ise) Başbakana aittir. Başbakan yürütmenin başıdır, devletin bütün imkânları elindedir. Partisi AKP, TBMM’nde her türlü yasayı çıkaracak çoğunlukta ve güçtedir.
Durum bu olunca, Sayın Başbakanın “Ciğeri neden yanıyor?”
Başbakan aciz midir, çaresiz midir? Yoksa birileri Sayın Başbakanın elini kolunu mu bağlamakta veya Başbakan birilerine söz mü verdi de eli kolu bağlı da sızlanıyor?
NOT: Ciğeri yanan adam diyar diyar dolaşır mı, çare aramaz mı, toplantı üstüne toplantılar yapmaz mı?
Nazım PEKER

+++

Sindirme
devası

Halâ Ergenekon/Balyoz, işlenen bir suç nedeniyle açılan davalardır diyenlerin aklına şaşarım.
Ama “Ülkeseverleri, Cumhuriyetseverleri yok etmek, TSK’yı pasif hale getirmek için organize edilmiş sindirme davası” diyebiliriz.
Nihal Tabak

Yazarın Diğer Yazıları