Hukuk ve ekonomiye uluslararası eleştiri
Uluslararası alanda yapılan uyarılar ne kadar arttı farkında mısınız? Gün geçmiyor ki Türkiye’de uluslararası insan hakları ve hukuk ihlallerini konu alan bir yazı, bir rapor yayınlanmasın. Son olarak İnsan Hakları Gözlem Komisyonu bir rapor yayınladı ve Türkiye’deki durumu yutmadıklarını vurguladı. Rapor, Türkiye’nin kalan saygınlığını da yitirmek üzere olduğunu vurguluyor. Bu raporlarda ortak cümleler; hukuku, iktidar partisinin muhaliflerini darbe iddiaları ile kapatmada kullandığı. Raporlar haftada ikiye çıktı.
Ülke içinde ise goy goya devam. Televizyonlardaki tartışma programları da artık kimseyi cezbetmiyor. Anladığım kadarıyla diziler de. E bir memlekette Türkçeyi konuşamayan bir adamın sunduğu haber programı en yüksek ratingi alırsa, bu durumda sunucudan daha çok seyircide bir anormallik var demektir. Anlaşılan haber değil gülmek için komedya seyrediyorlar. Hele hele son Başbakan röportajı, tam bir hisseli harikalar kumpanyası. Birand’a o görüşmede ne söylendiyse sanki gerçek tersi gibi.
Ameliyattan iki ay sonra Başbakanın yüzündeki sağlıksızlığı, anlaşılan makyajla da maskeleyememişler. Sesindeki bitkinliği de. Biz Özal zamanında yıllarca hastane muhabirliği yaptığımız için oldukça tecrübeliyiz. Bu arada birkaç haftaya kadar başka şeyleri bahane ederek buralara geleceği söyleniyor. Birileri de kimselere çaktırmadan tanınmış Johns Hopkins Üniversite Hastanesi’nden randevular alıyormuş. Hem de ne hikmetse son ameliyata konu olan hekimlik konularında. Allah şifa versin ne diyelim.
Bu arada ekonomi konusunu ciddiye almayan sevgili halkım, bu konuda da uyarılar var ama anladığım kadarı ile sizin umurunuzda değil. Gelelim uluslararası konulara. Ekonomideki uyarılar da en az insan hakları alanındaki kadar çoğaldı. Son olarak Independent’ta çıkan bir yazı Türkiye’nin gidişatını Yunanistan’a benzetiyor. Aslında bizler de aynı fikirdeyiz üretici olmayan tüketici ülkelerin sonu bu.
Dikkat edin ekonomik krizi ülkeler farklı hissediyor. Üretimi olanlar Amerika, Almanya Fransa gibi. Ama üretici olmayıp yalnız tüketici olanlar da iflas ediyor. İspanya, Yunanistan, İzlanda gibi. Mesela Yunanistan’ın geliri turizm, üretmeyen sürekli tüketen bir ülke. Türkiye de aynı değil mi? Ülkemizin köprülerini, metrolarını, otomobillerini hep birileri üretiyor. Biz de aynı mirasyedi bir evlat hesabı elimizde avucumuzda ne kaldıysa satarak onları alıyoruz. Limanları, bankaları, fabrikaları satıp onlardan alıyoruz, para yetmezse de borçlanıyoruz.
Gelelim Ermeni meselesine. Bizim Hrantlar ve Ermenilere baktım da toplantıya katılanlar arasında çok sayıda PKK yanlıları ile yetmez ama evet diyen, yani özetle Türkiye’nin temeline dinamit koyan gruplar vardı. Dink davasında hukuka isyan ettiler. Haklılar mı haksızlar mı bilemem tabii...
Yurt dışındaki Türkler bu konuyu çok iyi bilir. Bu tür konular her zaman zayıf ülkelere bir şeyler yaptırmak için kullanılır. Bakın; İngiltere’ye Hindistan ve Afrika’yı, İtalyanlara Habeşistan’ı, Fransa’ya Cezayir’i, Amerikalılara Kızılderilileri şantaj malzemesi olarak önlerine süremezsiniz. Zira onlar sizi hem ekonomik hem de siyasi açıdan cezalandırabilirler. Bizim önümüze bu Ermeni veya Kürt meselesi zayıf ve şahsiyetsiz olduğumuz sürece hep getirilecek.
Bazı yazar arkadaşlarımı okuyorum. Biz yapmadık demek için kanıtlar, belgeler bilgiler sunup, çırpınıp duruyorlar. Aslında boşuna çırpınış. Onlar gözleri ile de görseler yapmadığınızı gene de yaptılar diyecektir. Önemli olan güçlü, haysiyetli ve herkesin önünde eğilmeyen bir ülke olursanız kimse sizi suçlu olduğunuz konularda bile suçlamaya cesaret edemez.
Gelelim son günlerde yaşanan ve haddini bilmeyen bazı kişilerin eleştirilerine. Altın Küre (Golden Globe) ödülleri sırasında Meltem Cumbul’un çıkıp da Atatürk’ün iki kelimesini etmesi beni gururlandırdı. Onu İngilizcesi veya başka şeyler için eleştirenler acaba oralara çıkabiliyor, Türkiye’nin bu kadar geniş reklamını yapabiliyorlar mı? Çamur atmadan önce düşünmek gerek.