Hukuk intikam aracı mıdır?
Statükoyu yıktıklarını iddia edenler sık sık asker veya yargı ile hesaplaşmayı vurguluyorlar. Hesaplaşmak
‘intikam’ duygusunu da içerir. Bu nedenle hukukta mağdur ile suçlu hesaplaştırılmaz; cezayı kanunlar belirler
Dünkü makalesinde Oral Çalışlar (Radikal) şu cümleleri kullanıyor: “...Ergenekon davasının militarizmle bir hesaplaşmaya dönüşmesinden hoşlanmayan çevreler... Ergenekon davası, varlığını sürdüren bir darbecilikle hesaplaşıyor...”
Hesaplaşmak “intikam” almayı içeren bir istektir. Hukuk ise “intikam” duygularından mümkün olduğunca uzak durması gereken bir kavram. Adı üzerinde hukuk “adalet” dağıtmak zorundadır. Hukuk tabii ki ceza verir. Ancak, ceza: i) kamu vicdanını tatmin etmek ve ii) caydırıcı örnek olmak zorundadır ve bunun için vicdanlarda genel kabul görecek oldukça objektif bir adalet terazisi ile ölçülmek durumundadır.
Hesaplaşmak subjektif bir olgudur ancak hukuk somut/objektif olmak zorundadır.
Bunun içindir ki cezayı mağdur değil, hukuk belirler ve hep aynı kıstası uygular.
Mağdurun suçlu ile hesaplaştırıldığı davalar çağdaş hukukun öğretisi değildir.
Herşey hesaplaşmak için
Dikkat ediyorum, “askeri vesayet”i yıkmak gayreti içinde olduklarını iddia edenlerin önemli bir kısmı, statükodan kurtulma mücadelesinde sık sık asker veya yargı ile hesaplaşmayı vurguluyorlar.
Hesaplaşma o kadar önemli ki hukuk teferruat bile olabiliyor.
Kulaklarına küpe olsun
“Kimse Ergenekon iddianamelerinin dikensiz gül bahçesi olduğunu iddia etmiyor. Binlerce sayfa içinde mesnetsiz pek çok iddia ve yüzlerce şüpheli arasında mağdur edilmiş pek çok kişi olduğu açık. Ama Türkiye şartlarında ve Türkiye adliye kültürü içinde yürütülmeye çalışılan böylesine bir soruşturmanın sorunlu alanlarına yoğunlaşıp büyük iddiaların karambole getirilmesi (Gareth Jenkins’in ”Ergenekon raporu“ -CÜ) pek iyi niyetli bir değerlendirme biçimi değil.” (Taraf Gazetesi, Yıldıray Oğur, 01/02.12.2009)
Buna karşılık, en azından yakın zamana dek, AKP’lilerin de sevdiği-saydığı, Ergenekon Davası İddianameleri’ni de kıyasıya eleştirmiş değerli hukuk adamı Sami Selçuk Anayasa değişikliği tartışmaları ile ilgili olarak diyor ki: (Star, 28.04.2010):
1) Yürütme, yasama, yargıyı düpedüz suçluyor: “Onlar” diyor, “yanlıdırlar, çünkü siyasal güdüyle (saik) karar veriyorlar!”
Bu bir eleştiri değil; doğrudan suçlamadır.
2) “Siz istemeseniz de, biz bu değişiklikleri yaparız. Halkın da onayını alırız” derseniz, yanılgıları katlarsınız.
3) “Bu Anayasa gitsin de yerine ne gelirse gelsin, yenisi nasıl olsa bundan iyi olur” mantığıyla yola çıkarsak, yağmurdan kaçarken doluya tutulabiliriz.
4) “Ben seni mat ederim” çocuksu yarışıyla olmaz.
Keşke şu sözler her türlü hukuksal eyleme “hesaplaşma” güdüsü ile yaklaşanların kulağına küpe olsa: “Siyasallaşmış yargı suçlamalarıyla, önyargılarıyla, öç izlenimi uyandıran öfkelerle, kaygılarla yargıyı terbiye etmek, hizaya getirmek hiç olmaz.” Cüneyt Ülsever / Hürriyet
***
Yargıtay eski Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk “3 kritik
maddeyi ayırın” uyarısında
bulundu. En deneyimli nayasa hukukçuları da Şark kurnazlığı mı yapıyor?
Ruhat Mengi / Vatan
***
Kanlı 1 Mayıs’ın ilk savcısından sarsıcı açıklama!
Taksim’in yıllardır 1 Mayıs kutlamalarına kapatılmasına benim gibi tepki gösteren herkesin şimdi yüreği ağzında: Ya yine istenmeyen olaylar yaşanırsa...
Peki; böyle bir olasılığı sonsuza kadar ortadan kaldırmanın yolu ne?
Basit: 1 Mayıs 1977’nin kurgulayıcılarını ve tetikçilerini bulmak!
Tam 33 yıl sonra çok önemli bir isim, çok ilginç bir “iddia” da bulundu... 1 Mayıs olaylarının görüldüğü mahkemenin ilk savcısı Prof. Dr. Çetin Yetkin bir televizyon kanalına telefonla bağlanarak, olayların üzerinin bilinçli bir şekilde kapatıldığını öne sürdü.
Yetkin özetle şunları söyledi: “Olayların soruşturması, dünya yargılama tarihine geçecek rekor bir sürede yapıldı. Soruşturma raporu, silahların balistik incelemesi yapılmadan, tanıkların ifadeleri alınmadan 28 gün gibi çok kısa bir sürede tamamlandı. Yani hiçbir soruşturma yapılmadı. Ben de ilk duruşmada, Cumhuriyet Savcısı olarak soruşturmanın genişletilmesini istedim. Bunun üzerine o davadaki görevimden hemen alındım!”
O dönemin Başbakanı’nın, İçişleri Bakanı’nın, Emniyet Genel Müdürü’nün, İstanbul Emniyet Müdürü’nün, mitingin güvenliğini sağlamakla görevli emniyet müdürünün, panzerleri kullanan polislerin kimlikleri ortada...
Eğer yeni “kanlı 1 Mayıs”ların olmasını istemiyorsak, bu dava yeniden açılmalı ve sorumlular bulunup, hesap sorulmalı!
Mustafa Mutlu / Vatan
***
AKP darbeler konusunda samimi değil
Önceki gece darbeciler tarafından 1982 Anayasası’na konan geçici 15. maddenin kaldırılması görüşüldü ve kabul edildi. Ancak darbe yapanlara yargı yolu açılmış olmadı. Bunun farkına varan CHP’liler “12 Eylül’ü gerçekleştirenlere yargı yolunun açılmasını” öngören bir önerge sundular. Ne gariptir ki AKP milletvekilleri bu önergeyi reddettiler. Demek ki AKP darbe ile hesaplaşmak konusunda samimi değil. AKP için tek önemli olan şey, kapanma tehlikesini bertaraf etmek ve yargıyı kendi emrine sokmak. Darbeye karşı olma, özgürlüklerden, demokrasi ve hukuktan yana tavır alma tamamen gösterişten ibaret. Bugüne kadar “darbe” bağırtıları çıkaran maskeli faşistlerin ise bu konularda nedense hiç sesleri çıkmıyor. Can Ataklı / Vatan
***
Paramızı böyle hortumluyorlar
TRT ekranlarında yandaş-liboş-yalaka AKP destekçilerine paralı programlar yaptırılıyor. Bu adamlar ekrana çıkıp Tayyip’in ağzından konuşuyor, yağcılık ve yalakalık sergiliyor.
Bu hizmet(!) karşılığında TRT’den, yani bizim cebimizden çok ciddi paralar alıyorlar. Bazıları “gazeteci” olan bu yalaka ve besleme tiplere ödenen paralar ise gizli! Soruyoruz, TRT bir türlü yanıt veremiyor. Dahası, TRT’de ısmarlama program yapanlar da köşelerinde “Ben şu kadar alıyorum” diyemiyorlar.
CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, bu hususları Meclis’te bir soru önergesiyle TRT’nin bağlı olduğu Arınç’a sordu: “Bunlardan bazılarına program başına 12.500, bazılarına yine program başına 7.500 lişra ödendiği doğru mudur?”
Tayyip Radyo Televizyonu
Genel Müdürü İbrahim Şahin’in, bu soru önergesine Bülent
aracılığı ile verdiği resmi yanıta
bakınız: “Bu rakamlar gerçeği yansıtmıyor.”
AKP cingözlüğü
Peki milletvekilinin verdiği rakamlar doğru değilse, sen bu adamlara kaç para ödüyorsun devlet kesesinden? Açıklasana rakamları...
Gerektiğinde askeriyenin kozmik odaları basılıp belgeler çıkarılıyor, gerektiğinde devletin en gizli belgeleri yandaş-liboş medyaya servis ediliyor... Fakat TRT’nin bu şahıslara ödediği paralar gizli! Bunun adı AKP cingözlüğü! Devletin ve milletin parası, TRT aracılığı ile yandaş liboşlara işte böyle hortumlanıyor.
Emin Çölaşan / Sözcü
***
Atlantis’ten
canlı yayın
Nuh’un gemisini buldular iyi mi... 12 metreymiş. 4’er metreden 2 fil koy... Daraşlık bi gemiydi demek ki. Soksan soksan dikine 2 tane zürafa sokarsın, yılanları zürafaların bacaklarına sar, hadi diyelim maymunlar da fillere bindi, iskelede bekleşen gergedanlar nereye sığacak? İster misin, Nuh’un gemisi diye Nuh’un sandalını bulmuş olalım...
Veya, Nuh’un gemiciğini.
Manşetler bunlarla dolu artık...
“65 senelik sır... Barış Manço
ile Cem Karaca kardeş miydi?”
“Süleyman Demirel’in kızı var.”
“Cudi Dağı’nda petrol bulundu.”
“Behlül cipini satıyor.”
“İstanbul’da UFO görüldü.”
Sık sık ararlar bizi...
- Allloo!
- Buyrun?
- UFO var, fotoğrafını çekin.
- Kimsiniz?
- Kazım, Bayrampaşa Taksi’den.
Sanırsın, uzay mekiği astronotudur Kazım, NASA’dan arıyor... Dünyanın en pahalı benzinini ödüyor haberi yok, UFO gelse, en önce onun haberi oluyor.
Şuna ayrıca bayıldım...
“Anayasa oylamasına ucu ucuna yetişen Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın attığı depar, dünya 100 metre rekorunu kıran Jamaikalı atlet Hüseyin Bolt’u bile kıskandıracak nitelikteydi.”
“Öyle gazetecilik yapılmaz” diye fırçalarken, bunu kastediyorlar aslında...
“Böyle gazetecilik” istiyorlar.
Bakın ne dedi mesela Siirt Pervari Belediye Başkanı... “Kendi aramızda anlaştık, kapattık gitti, size ne oluyor? Gazetecilik yapacaksanız, Pervari’nin balını haber yapın!”
Haklı adam. “1200 çiçeğin nektarından oluşup, katkı maddesi içermeyen Pervari balı, her derde derman olup...”
Yılmaz Özdil / Hürriyet
***
Geminin bulunduğu iddia edilen yer 4 bin metre yükseklikteymiş. Gemi’yi bulduklarını ileri sürenler, aslında “Nuh’un Uçağı”nı bulduklarının farkında değiller. Neticede Nuh’tan binlerce yıl sonra uçağı keşfettikleri söylenen Wright Kardeşler’in uçakları da tahtadan değil miydi?
Mehmet Barlas / Sabah
***
Kendi toprağına uzak profesörler
En basit ekonomi kuralı bir kez daha Türkiye’nin gündemine geldi: Bir ürün piyasadan azalırsa otomatik olarak fiyatı artar...
’Batı’da her şey var’ diye kendi topraklarına sırtını dönen, ’Biz köylü toplumuyuz’ diye Türkiye’nin tarımcılığını eleştiren, ’Ne olacak canım ithal ederiz’ diye işin kolayına kaçan zihniyet bugün Türkiye’yi tarım ve hayvancılıktan mahrum etti.
90’lı yıllara gelindiğinde bu politikalara iktisat profesörü Mehmet Altan başta olmak üzere pek çok kişi alkış tutuyordu. Özal’ın peşine takılmış ithalatçılığı alkışlıyor, ’köylü toplumunu’ kötülüyorlardı. Kendi toplumlarından ve topraklarından uzak profesörlerin katkılarıyla Türkiye’nin sürüklendiği felaketlerden sadece biri bugün kırmızı et ithal edilmesi.
Geçenlerde Star Haber bir hayvancıyla konuşuyordu; et yetiştirdiği arazinin üzerine TOKİ gelip konmuş, inşaata başlamış.
Üç çocuğu, kalabalık aileyi savunan bir hükümet, o ailelerin oturması için konut inşa ediyor ama bu konut inşaatları temel besin maddelerini de yok ediyor.
Oray Eğin / Akşam
***
Ders vereceğine alsa keşke...
Siz giderken ben dönüyordum, anlattıklarınızı üniversitede ikinci sınıflara ders olarak veriyorum havasıyla “hocalık” taslayan Mehmet Altan, et fiyatlarının neden çıldırdığını açıklıyor: “Arz-talep dengesizliğinden...” Bu müthiş(!) akademik tespitten sonra çıkış yolu için yaptığı öneri şu: “Siyaset ve medya lütfedip, AB İlerleme Raporu’na göz atsa, büyük sıçrama yaparız...”
Madem “Talebin serbest, arzın kısıtlı olduğu bir piyasa ekonomisi düşünülemez...”
Türk tarımını bitiren, uzuuun bir “ekemezsin” listesi dayatan AB değil mi? Tarımın olmadığı yerde hayvancılık mı olur? ‘Ne yiyecek bu hayvanlar ot mu’ diyeceğim... Ama evet ot yiyecek... De bu ot nerede yetişecek? Et krizini, AB eliyle hayvancılığın bitirilmiş olmasına değil de, AB’den et ithal edilmemesine bağlamak... Arzı, üretime yönelerek değil de “açık pazar”, “tüketici devlet” yaratarak yükseltmeyi teklif etmek Altan’dan başkasına yakışmazdı doğrusu. Ders vermeye ara verip keşke biraz da ders alsa Altan.
***
GÜNÜN SÖZÜ
“Tarımdan sonra Türkiye’nin et ithalatına da başlaması kapitülasyonun daniskasıdır!” l Zekai Buluç (Vaziyet / Cumhuriyet)
MİNİ YORUM
AKP + hakem...
Mehmet Ali Şahin, Hürriyet’ten Şükrü Küçükşahin’e ‘Derbi yönetiyoruz’ demiş. CHP’li Kulkuloğlu’na da, AKP’li Kılıç’a da penaltı vermiş de Kılıç’ı kaleci(!) kurtarmış. ‘Ben ne yapabilirim?’ diyor. Yapacağını yapmış. ‘Hakem’ futbolcuya pas vermez ama madem vermiş, zamanın “Beckenbauer gibi” oynayan liberosu Erdoğan, bu topu kaçırmaz “Top yuvarlak, iyi oynamak değil golü atmak önemli” diyerek çıkar işin içinden...