Hollywood oradaysa mütareke medyası burada!

Dünkü gazetelerin birinci sayfaları neydi öyle! Alev ve duman efektleri...
Tanklar...
Hedefe kilitlenmiş toplar... Yıkık, dökük, harap, virane şehirler...
Onlarca yıl, bu ülkenin onlarca bölgesi yerle bir edildi; çok az gördüm “bilanço”nun böylesi dehşetli açılardan resmedilişini!
Çoktan postalları çekmiş, miğferleri giymiş kalemleri.
Hayırdır, ne oldu da fikriniz değişti? İstediğiniz “açılım”, “diyalog”, “siyasi çözüm” değil miydi? “Terör örgütü” ile “diplomasi” öneren kanaat önderlerinin, sınır komşumuz da olan bir “devlet” e karşı “savaş lobisi” gibi faaliyet göstermesi garip değil mi?
Niye sustu “müzakere” timi? “Silahlar sussun” diyenler hani?
Ne oldu da, “operasyon”a göndermeye karar verdiniz, ‘aman PKK’lıların kıllarına zarar vermesin, aman Barzani’nin incileri dökülmesin’ diye “kurbanlık koyun” misali “kışla”ya hapsettiğiniz askeri?
“Savaşma seviş” şarkıları söyleyen “çiçek çocukları”; Kandil’in cinayetlerini, gözü dönmüş katillerini perdeleyip gelinciklerini, lale motifli yün patiklerini anlatan başka birileri miydi?

***

Tam sayfa fotoğraflar basmışlar;
Yaralılar, acılılar...
Katledilmiş insanlar...
Kan, revan...
Bolca gözyaşı!
Ee ne oldu sizin şu “devleti acz içinde gösteren, millette korku, panik, endişe ve karamsarlığa yol açan, infial yaratan, velhasıl “terörün amacına hizmet eden” haberleri “büyütmeme” hatta mümkünse “görmeme” uzlaşısı”?
Karakolunu koruyamayan devlet, kendisini koruyamayan ordu “acz” görüntüsü yaratıyor da; “sıfır sorun” diye memleketi diri diri “stratejik çukur”a gömen iktidar, kendi elinde patlayan “provokasyon” bombası ile “güçlü-lider ülke” algısı mı yarattı?

***

“Halep oradaysa Türkiye burada” demiş Hürriyet.
Bu neyin coşkusu?
Uzun zamandır yürüttüğü “Zalim Esad”, “Katil Esad”, “Vay şerefsizler” minvalli kampanyanın “hasat zamanı” mı geldi? Yoksa isyancılar Enis Berberoğlu’na “beyaz masa”sını kurup, bacak bacak üstüne atarak kahvesini yudumlayabileceği, WiFi (kablosuz bağlantı alanı) kapsamında bir tepecik tahsis etme sözü mü verdi?
Diğer cengaver de Takvim. “Vurduk” gibi kısacık bir kelimenin dokuz sütuna yayıldığında yaratacağı etkiyi düşünün. Keşke bir de “Ooh” ekleselerdi başına; veya “yaşasııııın”, “heyyooooo”, “oleeeey”... Yakışırdı öyle övünç fışkıran bir başlığa!
Ya da...
Güncel olsun;
İsyancıların omuzlarında sırıtan bir Davutoğlu mizanseni ile “Türkiye seninle gurur duyuyor” da diyebilirlerdi pekala!
Çok merak ettim; bu manşeti atan arkadaş bir cevap verse: Manşete “Muhteşem Yüzyıl” izlerken, “yeni bir Türkmen katliamına/Tebriz’e” yürüyen Pargalı’dan ilhamla mı karar verdiniz acaba?
Habertürk ve Sabah’ın istihbarat servislerine de maşallah; Suriye dahil kimse henüz “casus kim” bilmezken onlar, manşetten ilan ederek “tezkere”nin meşruiyeti için gerekli zemini döşedi:
“Esad yine bizi vurdu” (Habertürk)
“Esad’ın topuna misliyle cevap” (Sabah)
Sanırsın hiç başka derdi yok, kafayı Türklerle bozmuş bir paranoyak, bir psikopat oturuyor Şam’da, canı sıkıldıkça bomba yağdırıyor Türkiye topraklarına!

***

Böyle zamanlarda ortak bir milli duygu oluşturmazsan olmaz (hatırlayın 1 Mart tezkeresine “evet” dedirtmeyen “milli irade”yi) topal ördek gibi kalakalırsın valla. Anlaşılan bu kritik görevi Radikal üstlenmiş bu aşamada:
Suriye tarafından gelen bomba ile hayatını kaybeden kadın, üzerine yemenisi örtülmüş öylece yatıyor bir duvar dibinde. Cansız bedeninin resmi, başında ağlayan insanlarla tam sayfa açılmış kapakta:
“Ateş sınırı aştı”
AKP iktidara geldiği günden bu yana binlerce evladımızı şehit verdik. Başlık hiç değişmemişti:
“Ateş düştüğü yeri yaktı”
Mehmet’ler birbirinin peşi sıra toprağa düşerken, bedenleri yanıp kavrulur, parçası dahi bulunmaz hale gelirken bir türlü “sınırı aşamayan” ateş ne oldu da bir patlamada bunu başardı! Milletlerarası ilişkilerde böyle bir kavram yok tabii ama halk ağzıyla mevzu “kanımızı yerde bırakmamak” ise; binlerce Mehmet’in akıttığı kan değil miydi?
Mevzu başka bir ülkenin “tacizi” ise; PKK’lılar uzaydan mı sızıyor ülkemize; Kandil de başka bir ülkenin sınırlarında değil mi?

***

Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila’nın anlattığı “misilleme” sürecine göre “Akçakale’de eve düşen merminin atıldığı yer radarlarla anında tespit edildi ve hemen sonra Suriye’deki mevziler topçu atışıyla vuruldu.”
Sormadan edemiyor insan; bu ışık hızıyla çalışan istihbarat ağı söz konusu Kuzey Irak’tan komuta edilen PKK saldırıları olunca mı örümcek bağlıyor? Aktütün’e, Görendoruk’a, Sarıtaş’a, Umurlu’ya, Güzelkonak’a, Küllü’ye düşen mermilerin atıldı yerler nasıl radarla “anında” tespit edilemiyor ve “hemen sonra” vurulamıyor?

***

Aslı Aydıntaşbaş “Türkiye’nin, Suriye’den gelen ve 5 vatandaşımızın ölümüne neden olan top mermisine, cevap vermeme gibi bir seçeneği yoktu. Hangi hükümet olsa, benzer bir yanıt vermek zorunda kalacaktı. Çünkü üst üste gelen tacizler sonrasında sessiz kalmak, Beşar Esad’ın ‘şamar oğlanı’ haline gelmek olurdu” diye yazmış dünkü köşesinde. Devam ediyor: “Kızacağınız biri varsa, o da reform yapmamak, demokrasiyi kabullenmemek, güç paylaşmamak için ülkesini yok etmeye kararlı gözüken Beşar Esad olmalı...”
Niye?
Esad kendi ülkesini yok etmeye kararlıysa kararlı bize ne?
Muharrem İnce’nin dediği gibi “Esad’ın canı cehenneme” ama bizi kim sürükledi bu cehenneme?
Beşar Esad, bağımsız bir devletin seçilmiş lideri, reform yapmıyorsa yapmıyor; bu kendisi ile Suriye vatandaşlarının meselesi; Esad ile Suriye halkının arasına “kara çalı” gibi kim soktu bizi?
Kim Suriyeli isyancıları aldı Türkiye’ye getirdi, aileleri için beş yıldızlı kamplar inşa etti, maaş bağladı, çocuklarına “aşiret mektepleri”ni andıran imkanlar sağladı, sonra da “gözün arkada kalmasın, bak karın, kızın, anan, baban, bacın bize emanet, sen git, aynen öğrettiğimiz gibi yak, yık” diye “komşu” topraklara binlerce “eli silahlı adam” gönderdi?
Kim ortak bakanlar kurulu toplantıları, Şamgenler, aile ziyaretleri ayağına, Esad’a, -sonradan öğreniyoruz ki- ABD’den “ABD Büyükelçisinin getirmediği kadar” çok mesaj-tehdit getirdi?

***

Şöyle bir dünkü birinci sayfalara bakıyorum da...
Kurgu dalında Oscar namzeti, tek karelik filmleriniz neye hizmet ediyor farkında mısınız acaba?
Bir Ben Hur, bir Tora! Tora! Tora!, bir Kwai Köprüsü, bir Müfreze, bir Kara Şahin Düştü izliyorum sanki!
Olur mu ya...
Bildiğin Pearl Harbour bu!
Gelmiş geçmiş en iyi “savaşa sürükleme” düzmecesi!

GÜNÜN SORUSU
Dün sabah saatlerinde AKP adına ilk açıklamayı yapan Ömer Çelik, Suriye için “Karşımızda bir devlet yok katliam şebekesi var” dedi. Bütün tarih, coğrafya atlaslarında var olan, bütün dünyaca tanınan, bağımsız, egemen, meşru bir devleti “katliam şebekesi” ilan edip, “Barzani-ABD-PKK katliam şebekesi”nin Irak’ın kuzeyinde gasp ettiği topraklara elçilik açmak suretiyle var olmayan bir devleti tanımak neyin kafası?

Yazarın Diğer Yazıları