Holding ve saray dizileri
Aslında komik milletiz.Altımızda donumuz yok ama televizyonda holdingden aşağı olmayan şirketlere sahip aile entrikalarını içeren dizileri merakla izleriz. Evimize ayda bir kere zar zor et alacak durumda olmamıza rağmen futbol takımlarımızın milyon dolarlık veya euroluk transferleri için üzülür ve ağlarız. Takımlarımızda yerli sporcu sayısı parmakla sayılacak kadar azdır ama yeni yeni statlar yapıp onlara akıl almaz devir törenleri düzenleriz. Doktora gidecek para bulamayız ama gâvur sigarası tüttürmeden yapamayız.
Cebimizde son model telefonlar, siyasi liderlerimiz dâhil, hepimiz, ’twitter’ veya ’facebook’tayız. Duble yollar yaparız ama bu yollar üzerindeki trafik kazası, ölü ve yaralı sayısı o kötü eski yollarda meydana gelenlerden nedense hiç de az değil. Benzinse dünyada en pahalısı.
Oysa biz alkoldü, diziydi gibi saçma sapan konularla boğuşurken siyasette duyurulmayan önem verilmiyor gibi davranılan gelişmeler oluyor.
Örneğin, Gül-Erdoğan ikilisi bir şeyler kotarıyor. Abdullah Gül, tam da ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Yemen’de iken orada bulundu. Aynı hikâye Erdoğan Katar’da iken yaşandı. Neler oluyor acaba, her ikisi de belirli bir konuda hakemlik mi önerdi? Yarım yumurta ikizleri gibiler. İkisi de sulu gözlü, olur olmaz her şeye ağlıyor, gözyaşlarını tutamıyor. Korumalar bu yüzden tedbir alacak, liderlerimizi ağlatan kişileri de tutuklayacak.
Bu arada Türk dış politikası adım adım çöktü. Alman Başbakan Merkel, Lefkoşa’da barış için Türk askerinin adadan çekilmesi ve KKTC’nin çaba harcamasını önerdi. Ama Başbakan zehir gibi, durur mu askeri es geçerek derhal Merkel’in ağzının payını verdi. Gelin görün ki Alman Başbakan da susmadı ve o da Erdoğan’a çok daha sert yanıt verdi.
Hatırlarsanız bir hafta önce Başbakan Erdoğan’ın kardeşi(!) Yunanistan Başbakanı Papandreu, Kıbrıs konusunda Türkiye’yi işgalcilikle suçlamış ve AB’ye bu şekilde giremeyeceğimizi söylemişti. Arkasından Avrupa’da topraklarında en fazla Türk bulunan bir Avrupa ülkesi lideri Merkel’in de aynı çıkışı yapabilmesi ilginç gelmiyor mu sizlere?
Tam da Davutoğlu’nun Erzurum’da, Batı ve uygarlık timsali kabul edilen kravatları büyükelçilere çıkarttırarak, onları şarklı diplomat düzeyine getirmeyi başardığı bir sırada oldu tüm bunlar. Ne kadar da neşelendi büyükelçilerimiz, halay çekti, göbek attı eğlendi, halkla bütünleşti ve monşerlikten aniden kurtuldular halk çocuğu oldular başbakanımız gibi.
Biraz önce saydıklarım bizimkilerin başarılı Avrupa politikalarının son birkaç örneği. Öte yandan sessiz sessiz bir şeyler olgunlaşmaya başladı. Avrupa’daki bir grup Kürt, ABD Başkanı Obama’ya bir mektup yolladı ve olaylı sürece müdahil olmasını istedi. Sanki ABD gelişmeleri dışarıdan izliyormuş gibi. Oysa ABD, başından beri bu işin hem mimarı hem de kontrol mühendisi.
Bu gelişme sırasında bir de Kandil’den açıklama geldi. Yeter artık diyalog, müzakereye geçin dendi. Karayılan bu konuda ne kadar ciddi olduklarını ağır bir dille açıkladı. İşte o açıklama ile aile fotoğrafı da tamamlanmış oldu. Hizbullah salıverildi, sıra zavallı(!) bebek katili Apo’da. O da Nelson Mandela rolünde hapisten çıkıp, Erdoğan’ın yerine geçmeye hazırlanıyor. Yakışır. O makam için gerekli olan tüm ulusal kurumlara düşman adam.
Bu arada RTÜK aldığı talimat üzerine Osmanlı dizisini uyardı. Bir kere başbakan tam da Osmanlı’dan söz ederken padişah analarının gâvur olduğunu anlatmak ne kadar yanlış. Ayrıca Kanuni gibi bir padişahın asırlar önce aynı Atatürk gibi ’Doğu’ya değil de ’Batı’ya açılmayı istemesi Erdoğan’ı zor durumda bırakmaz mı? Şu diziyi yapanlar hadlerini de hiç bilmiyor. Otursunlar Başbakanın one minutes da dâhil tüm söylemlerini alarak bir dizi hazırlasınlar. Bu iş için elinde çok sayıda televizyon yok mu? Adını da ’Muhteşem Erdoğan’ koysunlar.