Hiçbir askeri darbeyi siviller önleyemez
Bu aralar Ankara’da bir takım dalkavuk oyunları artık midemi bulandırmaya başladı. Aslında haklarında yolsuzluk dosyaları açılması gereken bir grup gazeteci geçinen kişileri içeren listeler yayınlanıyor. Mesela yanlarında çalışan gazetecilerin kıdem tazminatlarının üzerine yatanlar veya komisyonculuk falan yapanlar gibi. Bir kısmının zaten sarı basın kartları da yok zira yüz kızartıcı suçlardan mahkûm olanlar var aralarında.
Gelelim Ankara’ya pompalanan senaryolara. Bir kere Sayın Erdoğan kusura bakmasın ama başkaları tarafından sahneye konan bu kötü senaryodaki acemi aktörlüğü ile inandırıcı değil. Demokrasi ve özgürlükten bahsederken herkes kendisinin demokrat ve özgürlükçü olmadığını biliyor. Uygulamalar ortada. Ayrıca bazı konularda doğruları söylemiyor.
Hiçbir siyasetçi kendisini kandırmasın, “eğer Türkiye’de bir askeri darbe olacaksa veya girişimi varsa bunu önleyebilecek tek kurum gene askerlerdir”. Örnek mi, 1963’teki biz Harp Okulu öğrencisi olarak katıldığımız 21 Mayıs da dâhil, bundan sonraki her türlü darbe girişimlerini de ne siyasetçiler ne de siviller önleyebildi. Konuyu durduran askerin kendisiydi. Bugüne kadar hangi sivil yönetim bu işi başarmıştır, bana bunu bir siyasetçi açıklasın da göreyim.
Bu açıdan gizli saklı şeyleri ortaya çıkarıyoruz palavrası, palavra olmaktan öte bir şey değil. Ayrıca hiç bir darbe yazılıp çizilmez. Dünyada hiçbir darbeci bunu kayıt altına almaz. Ama benim açık ve samimi inancım bu darbe iddiaları ve oynanan oyun AKP’yi götürmeye başladı. Aynı şekilde bu çabalar Tayyip beyin de karizmasını çizdi. Sanki uykusuz gecelerinin kâbusunu tarif ediyor gibi. Ne yapalım kader.
Gelelim siyasetçilerin doğruları söylememesine. Ne zaman AKP iktidarı Uluslararası Para Fonu IMF’den alınacak krediler konusunda bir açıklama yapsa, IMF sözcüsü ertesi gün bizimkilerin söylediklerinin tersini açıklıyor. Bu kez de öyle oldu. Hani iki yıldır Erdoğan hükümetinin Washington’dan bir nefeste alacaklarını söyledikleri standby konusunda IMF sözcüsü bile dalga geçti; “Aynı açıklamaları benden bir süredir duyuyorsunuz” diye.
Gelelim Erdoğan hükümetinin bazı dış politika konularındaki telaşına. Hatırlarsanız ABD Başkanı Obama geçen hafta Kongre’nin bileşik oturumu sırasında yaptığı Birliğin durumu konuşmasında, Amerikan muharip kuvvetlerinin Irak’tan 2010 yılında çıkacağını söyledi. Bunun anlamı açık, bu yıldan itibaren Iraklı Kürt ağaların korumalığını Türkiye üstlenecek.
Bu arada Kıbrıs’tan Türk askeri çıkarılacak, Yunanistan ile Ege sorunu da sırada. Hani şu çok başarılı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun başarılarından ne hikmetse her biri geri dönüyor. Mesela Ermeni protokolü tam bir fiyasko. Stratejik ortağımız ABD ise Ermenistan’ın tutumunu desteklediğini açıkladı. Aynı stratejik ortak, İsrail ile aramızın bozuk olmasından da hoşlanmadığı uyarısında bulundu.
Ermenilerle ilgili önemli ve son noktaya gelince, hani bizim her yıl Nisan ayında yüreğimizi ağzımıza getiren sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısı var ya. Bu konuda da hızlı gelişmeler yaşanıyor Washington’da. Korkarım, Erdoğan bu Nisan ayındaki ‘Nükleer Silahsızlanma Toplantıları’ için Washington’da bulunurken müjdeyi alacak.
Ha Davutoğlu Arap ülkeleri konusunda çok başarılıymış. İşte bu nokta beni hiç enterese etmiyor. Bana göre, Araplar ve benden geri ülkelerin kölesi haline getirenlerin yaptıkları başarı değil yalnızca memlekete kötülüktür. Artık para da alamıyorlar, durum kötü. Bakın Aydın Doğan’dan TV ve gazete alacak yeşil patronlar şimdilerde ellerindeki bazı şirketlerin hisselerini satmaya karar verdi. Bunun anlamı kredi bulamadık, ey halkım sizi kerizlemek durumundayız. Ekonomide bir darbe de Azerilerden gelecek. Sonuç önümüzdeki Haziran ayına kadar acıyı cüzdanımızda hissetmemizle netleşecek. E artık alacağımız zamlarla bu sıkıntıyı da atlatırız hamdolsun.