Hiç müttefik olmadılar ki
Mehmet Barlas, “Eğer Haziran genel seçimine dayalı kampanya döneminde AK Parti yönetimi farklı bir görüntü verir ve geniş kitleler yerine dar bir çekirdek seçmene dönük mesajlar seslendirirse, seçim sonucu geçmiştekilerden çok farklı olabilir” diye uyarmış...
Ahmet Altan, “AKP’yi Türkiye’yi daha özgür, daha ileri bir ülke yapacak diye desteklediler. Şimdi sen o AKP’yi MHP’nin sularına sürükleyip, orduyla anlaşıp generallerin paralarını halkından saklayıp, sana inananları kandırmaya uğraşıyor, bunu saklayabilmek için heykelle, diziyle, ‘Sarıkamış şehitleri’ edebiyatıyla göz boyamaya çalışıyorsun. Ordu karşısında sus pus kesilen, heykeltıraşlara karşı coşan kof kabadayılığınla ne kadar kandıracaksın” diye yazmış...
Hasan Cemal, “Bakıyorum, ucube olayındaki inadına. Okuyorum, RTÜK’ün Muhteşem Yüzyıl’la ilgili uyarı kararını... İkisi de Erdoğan’ı soğuk savaş yıllarının ‘antikomünist’ milliyetçiliğine yaklaştırıyor” diye köpürmüş...
Gülay Göktürk, “Bu çıkışlar liberal-demokrat çevrelerin desteğini azaltabilir...” buyurmuş.
Mehmet Altan, “Siyasal yönetimin kendi keyfi ve eğilimine göre koskoca ülkeye istikamet belirlemesi zaten “Neo-Kemalizm” değil midir?” diye posta koymuş...
Neymiş efendim, AKP ile liberallerin ittifakı çatırdıyormuş!
Çatırdayan AKP ile değil, Erdoğan ile “varsayılan” ittifakı liberallerin!
Hatta o da değil...
Çatırdayan AKP içindeki “örtülü koalisyon” belki... Ve bu “tehditkar cümleler” de tezahürü yakılan gemilerin sadece...
Kaldı ki ilk kez olmuyor bu. İlk kez azgınlaşmıyor kendilerini iktidarın “kuklacısı” sanan çakma Gepetto’ların, Erdoğan’ı parmaklarının ucunda oynatma hırsı!
“Yol”dan biraz saptı mı, sanki “yuları” varmış ve ellerindeymiş gibi “yön dayatması” hamleleri ilk değil.
Gül “açılmaya” hazırlanırken Erdoğan “Karabağ işgali bitmedikçe sınırı açmayız” deyince olanları hatırlasanıza...
Yahut “terörle mücadele”de TSK’ya desteğe kalkıştığında, soluğu anında Talabani’nin yanında alanları!
Bugün “aaaaa nasıl olur Erdoğan’a mı çakıyor yani” diye eleştirilen Ahmet Altan’a daha “koltuğu sevdi” yazdığı gün arkalı önlü kapak gibi cevapla göstermemiş miydi tepkisini Erdoğan: “Başbakan koltuğunu sevseydi mesai arkadaşını Çankaya’ya çıkarmazdı!’”
***
Demem o ki “ittifak” kurulduğu günkü gibi tıkır tıkır işliyor; müttefikler olmaları gereken yerde... Abdullah Gül’ün “halka gittiği” şu günlerde Tayyip Erdoğan’ı “halkın ittiği” yerde sabitlemeye çalışıyorlar yine...
ABD ve AB’yi arkasına almış, üstelik de kendilerine “iyi şeyler” vaad eden bir alternatifleri varken “köhne doğu”da kalmış “kof kabadayı”yı ellerinin tersiyle itiyorlar!
Da...
Şimdi “padişah”laştığından dem vurup Erdoğan’a “kulluğu” reddedenlerden birinin, geçtiğimiz yılki New York gezisinden sonra Gül için kaleme aldığı “sen sultan ol ben soytarın” tadındaki satırları unutmayınız: “Tarihimizdeki iki Osmanlı padişahı ile benzer özellikler taşıyacağa benziyor Türkiye’nin Cumhurbaşkanı. 600 yıla yakın Osmanlı tarihinde hem Revan (Erivan) ve hem de Bağdat seferine çıkmış olan iki padişah Kanuni Sultan Süleyman ile IV.Murat’tır. Kısa süre içinde hem Erivan’a gitmiş, hem de Bağdat’a gidecek olan ilk Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olacağa benziyor.”
***
AKP içinde birileri “taht” kavgası verirken, kaderini tahta iliştirmiş kimileri de “baht” kavgası veriyor hepsi bu!
Yoksa onlar için çoktaaaaannnn “Obama gibi gelip Bush’a benzememiş miydi” Erdoğan?
Aslında hiç müttefik olmamış kişi/kurumlar arasında, aslında var olmayan bir ittifak çatırdayabilir mi?
Bunca zaman etrafını saranlar gerçekten havarileri miydi, yoksa Romalı askerler mi?
Bu sorunun cevabını Erdoğan herkesten iyi biliyordur değil mi?
+++
Domuz bağından yırtsan bile
gülmekten ölürsün bu ülkede!
Müebbet adamı halay çeke çeke saldılar birader; şimdi de galiba kaçtı diyorlar!
Hizbullah koalisyondan kaçtı.
Lübnan’da hükümet düştü.
Bizim Hizbullahçılar kaçtı.
Hükümet koç gibi duruyor.
Sanırım bu nedenle, Lübnan Başbakanı koşa koşa Ankara’ya geldi, ki, akıl danışsın!
Bakın, kaçtı maçtı deyince, aklıma geldi...
Adamın biri, bisikletle Türkiye’den İran’a geçiyormuş, selesinde kocaman bir torba...
Gümrük görevlisi şüphelenmiş haliyle, “Aç torbayı” demiş, açmış, kum çıkmış...
İki gün sonra, aynı adam ıslık çala çala gelmiş sınır kapısına, çıkış yapacak, selesinde gene torba...
“Aç” demişler, açmış, gene kum.
İki gün sonra, aynı adam pedal çevire çevire gelmiş sınır kapısına, selede gene torba...
Bu sefer, polis çağırmışlar, narkotikçi gözüyle incelemişler, nafile, bildiğin kum...
Delirecekler.
Bir, üç, beş, hep aynı manzara...
Adam geliyor geze geze, termal kamerayla bakıyorlar, tahlil yapıyorlar, köpeklere koklatıyorlar, uyduyla takip ediyorlar, hikâye...
Hep kum çıkıyor.
Aradan yıllar geçiyor. Gümrük görevlisi çarşıda rastlıyor o adama...
“İçim içimi yiyor” diyor, “Bu saatten sonra bi şey yapamam sana, Allah aşkına söyle, ne kaçırıyordun o torbayla?”
“Bisiklet” diyor!
Profesörleri yakalıyor.
Gazetecileri yakalıyor.
Subayları yakalıyor.
Savcıları yakalıyor.
Yıllardır eşeliyor...
Kum çıkıyor, çıka çıka.
Hizbullah vınn bu arada...
Gözümüzün içine baka baka.
Domuz bağından yırtsan bile...
Gülmekten ölürsün bu ülkede.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Yol...
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç: “Allah bizi onun yerine koymasın” diyerek bir tekme de o vurdu.
Ertuğrul Bey eğer böyle ufak tefek şeyleri mesele yapsa milyonlarca kişinin “dönek” diyeceğini bile bile AKP’ye gelmezdi. O mesele yapmaz. Ama AKP ona istifa etmesini dolaylı yoldan dayatıyor.
Bilcümle dönekler, liberal adı verilen yalakalar için de yolun sonu yavaş yavaş görünüyor. Hoş gidişler ola...
Melih Aşık / Milliyet
+++
Banu Güven yoruyor
NTV’de Banu Güven, İkinci Abdülhamit’in torunu Adile Osmanoğlu ile “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizi hakkında röportaj yapıyor. Fakat ne röportaj! Banu Güven, resmen bir tereddüdün röportajcısı gibi... Çok muazzam bir soru soracakmış gibi yapıp ortaya derli toplu bir cümle çıkaramamalar... Konuğuyla fikir tartışması yapacakmış gibi yapıp geri adım atmalar... İyi bir dinleyici gibi yapıp cevabın daha başında yeni bir soruyla atağa kalkmalar... Allah için bir tane bile yalın, basit, düz bir soruyu kıvırıp da soramamalar... Bir fikir, düşünce, teori zenginliği içindeymiş de nereden başlayacağını bilemiyormuş gibi kıvranıp durmalar... Aklına önemli bir şey geldiğini hissettiği anda çocuksu bir neşeyle lafa dalmalar... Sonuç:
Yorucu... Çok yorucu.
Ahmet Hakan / Hürriyet
+++
Kim bu avukatlar...
Birkaç gün önce İmralı’da yine avukatlarıyla görüştü. Avukatlar dönüşte hemen onun söylediklerini ajanslara geçtiler:
Kendisinden öğreniyoruz ki, devletin ve hükümetin heyeti yine İmralı’da, bu adamla pazarlık etmeyi sürdürüyor. Ona belki rica ediyorlar, belki tehdit ederek, belki de kibarca yalvarma yöntemiyle ikna etmeye çalışıyorlar. Cezaevindeki teröristle pazarlık!.. Bir devlet bir hükümet için bundan daha acı, daha küçültücü, onur kırıcı bir şey olabilir mi!
Demiştim ki “Adalet Bakanlığı Öcalan’ın avukatları için soruşturma açılmasına izin vermiyor.” Bakanlıktan açıklama geldi. Bu avukatlar terör suçu işlediği için savcılıklar doğrudan dava açıyormuş. Bu kapsamda Ağo’nun bir avukatı 12 yıl, dört avukatı 6 yıl, iki avukatı ise 10 ay hapis cezası almış. İkisi hakkında verilen hüküm keisnleşmiş, öteki dosyalar Yargıtay’da imiş.
Peki kim bu avukatlar? Biz bu cezaları niçin bilmiyoruz? Hükmü kesinleşmiş olanlar dışarıda mı, yoksa cezaevinde mi? İmralı’da devletin ve hükümetin de göz yumması ve pazarlık beklentileri ile avukat rezaleti sürüp gidiyor.
Emin Çölaşan / Sözcü
+++
Yeminin kısalması
‘Türk’ün silindiği
anlamına mı geliyor
Eski AYM Genel Sekreteri ve eski YÖK üyesi Bülent Serim, yeni ve eski yemin metinları arasındaki derin anlam ve yaklaşım farkı bulunduğuna dikkatleri çekmek istedi.
Eski, daha doğrusu yürürlükteki yemin metni “Türk Milleti tarafından demokrasiye aşık Türk evlâtlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını koruyacağıma...” diye başlıyor. Yenisinde ise yemin metnine doğrudan “Türkiye Cumhuriyeti Anayasısını koruyacağıma...” diye giriliyor. Eski metinde yer alan vatan ve millet kavramlarından, ülkenin ve milletin bütünlüğünü vurgulayan ifadelerden vazgeçiliyor; durup düşünmek, sebebini sormak gerekir. Çünkü bu bir tasarıdır; yani hükümet tarafından getirilmiş bir yasa önerisidir. Yeni metni bir “sadeleştirme” sayıp susamayız. Öneren irade eski metinden niçin vazgeçtiğini anlatmalıdır. Devletin ve milletin birliğine yönelik güvenceden vazgeçilmediğine halkı ikna etmelidir. Serim yemin metninin yeni anayasanın ipuçlarını verdiğini söylüyor. Ve soruyor: “Bu düzenleme yeni anayasada ’ikili ulus’ kavramının getirileceğini ’Türk yurttaşı’ kavramının değişeceğini, hatta belki de ’Türk’ sözcüğüne hiç yer verilmeyeceğini mi göstermektedir?”
Bu soruların cevabını öğrenmek seçim sonrasına kalmamalıdır!
Güngör Mengi / Vatan
+++
Aksoy da
sahipsizse!..
Hayatım boyunca şahit olduğum en desteksiz atışlardan birini yaptı Taraf’ın Genel Yayın Yönetmeni önceki gün: “Sahipsiz heykeltraş” dedi Kars’taki şeyin yaratıcısı için!
Mehmet Aksoy sahipsiz öyle mi?
Güldürmeyin ağlanacak halimize insanı?
Bir kere kafadan bütün liboş medya arkasında...
Erdoğan’ın “Türbe kubbesinden yüksekte” yaklaşımı sayesinde mevzu “heykel düşmanlığı”yla sınırlandırılınca; yurdumun ne kadar “endişeli” yazar-çizeri varsa, onlar da “laikliğin gücü adına” arkasına geçti...
Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu arkasında...
British Councill arkasında...
Chrest Foundation arkasında...
The Chrestensen Fund arkasında...
Eurımages Fund arkasında...
European Cultural Foundation arkasında...
Bilgi Üniversitesi arkasında...
Fransız Kültür Merkezi arkasında...
Goethe Enstitüsü arkasında...
Hollanda Matra Programı arkasında...
Swiss Academy for Development
arkasında...
Norveç Büyükelçiliği arkasında...
İsveç Başkonsolosluğu arkasında...
Prince Klaus Fund arkasında...
Heinrich Böl Stiftung Derneği arkasında....
Helsinki Yurttaşlar Birliği arkasında...
Bir elinden Yasemin, bir elinden Amberin tuttuğuna göre ABD arkasında... Ermenistan bakan düzeyinde arkasında....
Osman Kavala arkasında... Onun nezdinde ihtimaldir ki Soros arkasında!
“Hiç utanmadan sahipsiz bir sanatçının üstünden paye toplamaya çalışıyorsun. Güçsüze babalanmak kolay. Ama kabadayılık öyle olmuyor, delikanlılık öyle olmuyor. Yiğit adam önce güçlüye kafa tutar” diyen Ahmet Altan’a sormalı:
Bunlardan âlâ sahip mi olur!
İstersen vakit kaybetmeden bir tekzip metni yayımla; sahipler üzülür yoksa!
+++
Eyvah, eyvah!
Kanal D, Türk Telekom Arena’nın açılışında yaşanan ıslıklı protestoyu sansürledi... Tamam Arena’da çatı sistemi var da, Galatasaylılara göre 50, Fenerbahçelilere göre 35 bin(!) kişinin bulunduğu bir ortamdan yükselen sesi de hangi çatı kısabilir azizim; hiç duyulmayacak, bilinmeyecek mi sandınız! Islıklara ilk tepkisi “Eyvahhh...” olmuş, derhal stadın sesini kıstıran Mehmet Ali Birand’ın... Yetmez, keşke bir de Erdoğan’la Polat’ın peşine takılıp protesto etseydi o da protestocuları!