Heykelleşen aydınlar
Memleketimizde yapılan tartışmalara bir de heykeller katıldı.
Herhalde insanımızı yeterli ölçüde bölemediklerini düşünenler, başlattıkları bu tartışma ile heykelseverler ve heykel karşıtları diye bölünmüşlüğe farklı iki zümre eklemeyi başardılar.
***
Ülkemizin en zararlısı bölücüler değildir. Çünkü bölücüler düşmandır ve düşmanlıklarını da açıkça yaparlar.Onun için onlardan gelecek zararın ölçüsü bellidir.
Türk Milleti, düşman karşısında tek vücut olur ve düşmanını boğmayı başarır. Türk Milletine düşmanlık edenlerin akıbeti tarihin sayfalarında bir bir yazılıdır.
Ancak esas tehlike kendini bu milletin ferdi imiş gibi göstererek bir kurtçuk misali, milletimizi içeriden kemirenlerdir.
Bunlar sıradan tabir edebileceğimiz vatandaşlarımızdan değildir.Aksine milletimizin içine sirayet etmiş olan bu kurtçuklar iyi eğitimli ve aydın diye vasıflandırılan kişilerdir.
Bu kişilerin “aydın” sıfatlarının önünde; muhafazakar, müslüman, milliyetçi, cumhuriyetçi, laik, Atatürkçü gibi tanımlamalar bulunur.Uygun zaman ve mekan bulduklarında yaptıkları ihaneti daima bu tanımlamaların arkasına sığınarak yaparlar.
Türk milletinin içine; fesad, nifak, ayrılık, bölünme, kavga, mezhep, ideoloji, mikro milliyetçilik vb. gibi mikroplar mı şırınga edecekler, hemen aydın sıfatlarının önündeki tanımlamanın şemsiyesi
altına girerler.
***
Heykel tartışmaları ile suni bir şekilde, ülke gündemini meşgul edenlerin en önemli amacı, heykel üzerinden yeni fikri bölünmeler yaratmak ve zihinleri karıştırmaktır.
Heykel tartışmaları ile üstü örtülmek istenilen en önemli gündem maddeleri, sokağa salıverilen tutuklular, Hizbullah, kötü ekonomik gidişat, papaz efendinin kilisesindeki diz çöküş ve hükümetin
***
Sözde Aydınların eliyle hafızası karartılmış ve düşüncesi dumura uğratılmış olan Türk milleti, ne yapacağını bilmez bir haldedir. Bu hal aydın dediğimiz adamların boş tartışmaları ile körüklenmektedir.
Aydın denilenlerin oyunu;yine aynı hikaye ve rollerle sahnededir.Bu defa heykelleşmişlerdir. Ülkemizde yaşananların ayıbı da Türk aydınıyım diye etrafta caka satarak poz verenlere aittir. Önemli olan bu kişilerin heykelleşmesi değil Türk milletinin heykelleşmemesidir. Milletimizin tavırları en büyük ümidimizdir.
Özcan Pehlivanoğlu
+++
Faşizmin anayasası olmaz
Recep Tayyip Erdoğan, “Anayasayı toplum yapacak, sivil toplum kuruluşları yapacak, gençlik ve kadın örgütleri yapacak, ekonomistler yapacak” demiş. Toplum dediği halktan ayrı bir yer olmasa gerek. (milli olmadığı için millet sözcüğünden çekiniyor) Millet de 80 milyon insandan oluşuyor. Seksen milyon kişi birlikte masaya oturarak, anayasa maddelerini yazacak hali yok. Yani gene onun temsilcileri masaya oturup halk adına eninde sonunda birileri yazacak. Demek ki, toplum yapacak ifadesi siyasal ve halkı kandırmaya yönelik söylenmiş bir söz. Hadi ya... Sende abartıyorsun. Halkta zaten, toplum yapacak sözünden, kendi temsilcilerinin yapacağını zımnen kabul ederek bu ifadeyi kabullenir deyin. Ve kabul etmeyin. Bu bir milli irade saptırmasıdır. Sivil toplum kuruluşları yapacak ifadesini ele alalım. Türkiye’de sivil toplum kuruluşları var. Sivil Örümcek ağları var* Bu ağların ya birinci adamları, ya ikinci adamları, ya da akıl hocaları CIA tarafında ya ele geçirilmiştir, ya da ideolojik kontrol altındadır. Bu kuruluşlardan, Amerika ve Batı’nın Türkiye’den olan istekleri, sanki bu kuruluşların Türk milleti adına istekleriymiş gibi çıkar. Sandık yansız gibi görünen ama gerçekte yanlı olan bir bölgedir. Özetlersek, faşizmin anayasası olmaz, yasakları olur. O yasaklar hayatınızın 45 santimetre yakınına değil, içine kadar girer.
Bülent Esinoğlu
+++
Kurt ve yavrusu
Kurt, hayata yeni başlayan yavrusuna dünyayı tanıtmaktadır. Çıktıkları dağın zirvesinden ovada yayılan koyun sürüsünü gören yavru, babasına sorar:
-Bunlar nedir?
Babası anlatır.
-O gördüğün etrafa dağılmış yaratıklar, koyundur. Etleri çok lezzetlidir. Fırsatını bulursan hemen birini yakala. Onlar senin nasibindir.
Yavru bu defa çobanı göstererek
sorar:
-Sırtında keçe, elinde değnek olan ve ayakta duran kimdir?
Baba bu defa çobanı anlatır.
-Sürünün koruyucusudur. Sakın ona yaklaşma. Gördüğün zaman kaç ve
saklan.
Yavru, sürünün etrafında dolaşan köpeği merak eder.
-Orada bize benzeyen biri var.
O kimdir?
Baba iç çekerek cevap verir:
-Ah balam. Asıl ocağımızı söndüren o bize benzeyip de bizden olmayandır. Sürünün köpeğidir. Ondan uzak dur.
Yüksel Durna
+++
Kürtleri Kürtlere kırdırmak
Evet PKK Hizbullah’tan korkuyor. Hizbullah’ta PKK gibi silah kullanıyor, adam öldürüyor, karşı koyanları domuz bağına
vuruyor.
Şimdi bakıyorum bazı yazar-çizer takımı, Hizbullah’ı devlete yamıyor, geçmişte PKK’yı yamadığı gibi.
Öyle ya devlet PKK ile pazarlık yaparken, şimdi bir de Hizbullah çıktı ortaya... Hizbullah’ın tabanı da İslamcı Kürtler. Bir tarafta Marksist Kürtler, Bir tarafta İslamcı Kürtler...
Hizbullah olsa olsa İslamcı Kürtleri Marksist Kürtlere yem etmemek için kullanılan bir yapı olabilir.
Açılım politikası ortaya çıktıktan sonra bir yazımda Türkiye’de olası bir iç çatışmadan bahsetmiş, bu çatışmanın Güneydoğu’da Kürtlerle Kürtler arasında olacağını yazmıştım. Zaman öyle gösteriyor ki, iş oraya doğru gidiyor. Baksanıza Hizbullah da PKK’da karşılıklı tehdit savuruyor.
Ya “Dinsizin hakkından imansız gelir” diyecek bırakacaksınız, ya da devlet olarak otoritenizi koyacak ülke topraklarına sahip çıkacaksınız.
Peki sizce devlet olan devlet ne yapmalı?
Murat Aydın
+++
Kendilerine bile hayırları yok
Başbakan Kuveyt gezisinde yine türbinlere oynadı ve çok büyük bir laf etti. İslam ülkelerinin kendi aralarında yapacakları işbirliği ile başkalarına muhtaç olmadan ekonomik anlamda kendi kendilerine yeteceklerini söyledi. Bu demeç yandaş medya tarafından hemen manşetlere çekildi. Balık hafızalıyız ya, alkışı patlatıverdik. Oysa aynı Başbakan daha önce İslam ülkelerinin kendi aralarında kuracakları bir ortak pazara karşı olduğunu söylemiş, globalleşmenin erdemlerini saya saya bitirememişti.
İKÖ(İslam Konferansı Örgütü) denen işlevsiz kuruluşun hangi icraatını gördük şimdiye kadar? Irak işgaline mi karşı çıktı, Afganistan’a mı el attı? Bu örgütün üyelerinden birinin bile KKTC’yi tanımadığı düşünüldüğünde kendi kendilerine nasıl yetecekleri sorgulanmaz mı?
Ama önemli olan din üzerinden siyaset yapmak.
Bunun da çok iyi gerçekleştirildiğini ve mütedeyyin Müslümanları bile nasıl etkilediğini
biliyoruz.
Bir de biliyoruz ki Anglosakson politikaların esiri olan Körfez ülkelerinin kendilerine olduğu gibi bize de hayırları olmaz.
Av.Selahattin Sekban-Trabzon
+++
ABD’de suikastler Türkiye’de darbeler
Siz hiç yandAŞ basının kalemşörlerinin, Başbakan Erdoğan’a Güven Hastanesi’ne kaldırıldığı sırada ilk müdahaleyi yapan Nöroloji Uzmanı Doktor Fethiye
Sümer Güllap’ın gripten ölümünü gündeme taşıdığını gördünüz mü? Şahsen ben ne gördüm ne de duydum!
ABD’deki son senatör cinayetinden sonra zihnimde bir fikir uyanıverdi. Demokrat Parti’nin yükselen yıldızı ve geleceğin Hillary Clinton’ı olarak lanse edilen Demokrat Kongre üyesi uğradığı silahlı saldırı nedeniyle ölüm kalım savaşı veriyor. Tartışmalı sağlık reformuna destek verdiği için Muhafazakar Çay Partisi Hareketi’nin hedefinde olan Gabrielle Giffords göç yasasına karşı çıkıyordu. ABD tarihinin suikaste uğrayan ilk kadın siyasetçisi ünvanını alan Gifford kafasından vurulurak ağır yaralanırken olayda 6 kişi hayatını kaybetti. 22 yaşındaki Jared Lee Loughner yakalandı. Loughner’in suç ortağı olduğu iddia edilen bir kişi aranıyor...
Türkiye’de son yıllarda, asker düşmanlığı yaparak ve 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri müdahaleleri üzerinden eleştiri getirdiğiniz zaman, sivil darbeci bile olsanız bir anda yandAŞ kalemlerce demokrat ilan ediliveriyorsunuz. Elbetteki gerek askeri, gerekse sivil her tür darbenin karşısındayız ve tek emelimiz sağlam temeller üzerine kurulu bir demokrasi. Gündemi değiştirmek isteyenlerce belirli zaman aralıklarıyla, Eşref Bitlis ve Özal’ın ölümleri üzerinden suikast iddiaları ortaya atılıyor. Elbetteki akıllarda şüpheler varsa, bunların üzerine gidilmelidir. Ancak ortada Uğur Mumcu, Gaffar Okkan, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Abdi İpekçi, Muhammer Aksoy, Necip Hablemitoğlu gibi aydınlatılmamış suikast olduğu aşikar olaylar varken, sadece Özal’ın ölümünün yandAŞ basın tarafından bilinçli şekilde ısıtılıp servis edilmesi anlaşılır değildir.
Siz hiç yandAŞ basının kalemşörlerinin, Başbakan Erdoğan’a Güven Hastanesi’ne kaldırıldığı sırada ilk müdahaleyi yapan Nöroloji Uzmanı Doktor Fethiye Sümer Güllap’ın gripten ölümünü gündeme taşıdığını gördünüz mü? Şahsen ben ne gördüm ne de
duydum!
***
ekli olarak yandAŞ fikir adamlarının bize ABD tipi demokrasiyi örnek olarak sunmaya başlamaları üzerine ABD tarihini taradık ve bakın neler bulduk, neler?
1865 yılından bu yana ABD’deki suikastlar ve girişimleri:
ABD Başkanı Abraham Lincoln, ABD Dışişleri Bakanı William Seward, ABD Başkanı James Abram Garfield, ABD Başkanı William McKinley, ABD Başkanı Theodore Rossevelt, ABD Başkanı Franlin Delano Roosevelt, ABD Başkanı Harry S. Truman, ABD Başkanı John F. Kennedy, siyahi lider Malcolm X, Martin Luther King, Senatör Robert F. Kennedy, Alabama Valisi George Wallace, ABD Başkanı Gerald R. Ford, ABD Başkanı Ronald Reagan...
Engin Balım
+++
‘Ucube’nin kapsama alanı
Bu son günlerde heykel konusunda, Başbakanla arasındaki polemik ise, ona tahammül edemeyen Bülent Arınç gibileri için Başbakana yaranma fırsatı yaratmıştır. Müslümanlığı hiç kimseye bırakmayanların, ’düşene bir tekme de sen vuracaksın’kabilinden fırsatçılık sergilemelerini ibretle izlemekteyim.
Öyle anlaşılıyor ki, bu ‘ucube’ sözcüğünün kapsam alanı oldukça geniş gibi....
Allah kimseyi , fırsatı ganimet bilenlerin diline düşürmesin !...
Bu son sözüm de Bakan Günay’a : Sen bir garip politikacısın...
Ne diye yeltenirsin böyle
şeylere ...
Ali Öztürk