Hesap vermenin de sırası vardır
Türkiye toplumu, gerçeklerden daha çok casus, komplo, entrika ve esrarengiz olaylara inanır hale getirilmiştir. Devlet yetkililerine göre bütün olaylar “kirli eller”, “gizli eller”, “karanlık güçler”, “derin ilişkiler”, “karanlık bir takım odaklar” tarafından çıkarılmaktadır. Ülkenin her yanında meydana gelen her olayı “ajan/provokatör”, “manipülasyon”, “ajitasyon” ile açıklamak temel yaklaşım biçimi haline geldi.
Devlet kevgire döndürüldü. Ülkenin hiçbir gizlisi/saklısı kalmadı. Her türlü bilgi; gazete, televizyon ve sorumsuz siyasi aktörler tarafından ulu orta açıklanır hale geldi. Başbakan ve Genelkurmay Başkanı dahil her türlü devlet yetkilisinin konuşmaları pazarlara düşmektedir. Bugün Türkiye’de yalnız CHP’nin eski lideri Baykal’ın değil hiç kimsenin namehremi, özeli kalmadı.
Adalet komploya kurban edilmiş!
Bugünün Türkiye’sinde elinde adres bulunan her insan suikastçı olarak tutuklanabilir. Bir aracı arkadan izleyen diğer bir araç kötü niyetli bir takipte olduğu gerekçesiyle gözetim altına alınabilir. Askerin bir kışladan diğerine cephane nakleden kamyonu, sabıkalı silahları kaçırıyor diye durdurulabilir. İki kişinin konuşması bir darbe planıdır diye, gerçek bir darbe ise “demokrasi”nin gereği olarak nitelenebilir.
Komplo bumerangtır!
Komplo kuranlar, entrika çevirenler ve iftira atanlar eninde sonunda karşı bir komplonun kurbanı olurlar. Hani “keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner” diye bir söz var ya, işte bu söz o zamanlar için söylenir. Karşı görüş ya da inançtaki insanları gerçek ya da gerçek dışı her yöntemi kullanarak sindirip, bertaraf etmeyi düşünenlerin kendilerinin aynı tuzağa düşme ihtimalleri her zaman vardır. Sahip olduğu güce mağrur olup, insanların hayatlarını karartacak komploların altına imza atanlar sonuçta aynı muameleye muhatap olurlar. Çünkü komplolar bumerang yasasına tabidir. Mutlaka geri teper ancak ne zaman geri tepeceği belli olmaz. Sorun, zaman sorunudur. Bugünün güçlülerinin yarının güçsüzleri haline geleceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur.
“Haliç’te yaşayan Simonlar”
Gerçek inanç sahipleri iftira, kötü zan, haksız suçlama yapmazlar, yapamazlar. Bu nedenle de şu veya bu suçlamayla içeriye tıkılan hangi suçu işlediği, ne yaptığı ve isnat edilen iddiaların ne kadarının gerçek olduğu belli olmayan şahıslar ya da durumlarla ilgili olarak veryansın etmek bir müminin yapacağı iş değildir. Hele hele “düşene bir tekme de sen at” türünden ahlâksız tavır Müslüman tavrı hiç değildir.
Şimdi ortada bir emniyet müdürünün iddiaları var. Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, “Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabında Türkiye’de TSK, Emniyet, MİT, yargı, basın ve diğer tüm devlet kurumlarının bir çete tarafından ele geçirildiğini ve tüm bu kurumların başında “sorumlu imam” bulunduğunu yazdı. Avcı, ayrıca İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi’ni de yasadışı dinlemeler yaptığı gerekçesiyle ihbar etti.
İddialar doğrudur ya da yanlıştır. Doğru olan yanları vardır, yanlış olan tarafları vardır. Onu biz bilemeyiz. Yapılacak soruşturma, gerçeği ortaya çıkaracaktır. Soruşturmanın “Deniz Feneri” örneğinde olduğu gibi yapılması halinde, ortaya gerçeklerin çıkması elbette beklenemez. Ancak bir gün mutlaka bugün olan bitenlerin arka planındaki gerçekler ortaya çıkacaktır. Yine bir gün bir dini cemaatin, ekonomik ve siyasi bir cemaat haline nasıl geldiği de ortaya çıkacaktır. İftira edenler iftiraya, komplo kuranlar komploya, itham edenler ithama muhatap olacaklardır. Hesap vermenin de bir sırası vardır.