Herkesin Türk'le bir meselesi var
Herkesin Türk’le bir meselesi var.
* Türk olduğu için var.
* Müslüman olduğu için var.
* Attilla’dan Osmanlı’ya, kuyruk acısı olduğu için var.
* Milli Mücadele ile emperyalizmi denize döktüğü yani bir milletin en zor şartlarda bile, isterse, sömürgeci bileği bükebileceği ve emperyalist kafayı ezebileceğini ispat ettiği için var.
* Eşyanın tabiatı gereği, yani, tarih bir kültürler ve milletler mücadelesi olduğu için, dolayısıyla her milletin Türk milleti ile bir rekabeti, bir meselesi olduğu için vardır.
* * *
Kimilerine göre böyle bir iddia normal değil amma Kanada’sından Japonya’sına, ABD’sinden bütün Avrupa ülkelerine, Rusya’sından Çin, Suudi Arabistan ve İran’ına kadar belli başlı bütün devletlerin ajandasında Türkiye’nin önemli bir yeri, bir değeri ve o devletlerin, “Bir punduna düşürsek de, Türkiye’den şunu kotarsak” yahut, “Gücümüz yetse de Türkiye’yi şöyle dönüştürsek!” türünden bir talebi mutlaka var.
Yani BM üyesi yüzlerce devletin meselâ Fransa’dan, İtalya’dan, Japonya’dan, Mısır’dan, Arjantin’den, Pakistan yahut Çin’den, Yunanistan’dan ve bir de Türkiye’den talep listeleri çıkartılsa, talep çeşitliliği ve bu taleplerden bazılarının yerine gelmesi durumunda ülke olarak alınacak risk bakımından Türkiye listenin birincisidir, hatta bu listenin ikincisi yoktur, Türkiye tek başınadır.
* * *
Türkiye açısından gerçek bu olduğu içindir ki ABD Başkanı Bill Clinton 20. yüzyılı, Osmanlı üzerinde yapılan operasyonların belirlediğini söyledikten sonra, “Türkiye, 21. yüzyılı belirleyebilecek potansiyele sahipti(r)” demiş, Brzezinski ise, “21 yüzyılın Asya yüzyılı” olacağının altını çizmişti. Asya demek, Çin ve Japonya değil, Asya demek önce Türk, sonra Çin ve Japonya demektir.
* * *
Peki “kabul” den sonra yapılması gereken
nedir?
Önce bu “kabulün” ne anlama geldiğini idrak etmek gerekir. Bu kabul öyle “Demokrasi” öyle “AB üyeliği” öyle “laiklik” falan değildir.
İsterseniz sözü burada Rahmetli Atilla İlhan’a bırakalım:
“-Cumhuriyetimizin ilk sözü ‘Laiklik’ değildir, laiklik Gazi hasta yatağındayken 1937’de anayasaya girmiştir. Cumhuriyetimizin ilk sözü nedir biliyor musunuz: Kahrolsun Emperyalizm!...”
Evet, Türk bu rekabeti “kabul” etmekle zâten “Kahrolsun Emperyalizm” demiş olur.
Sıra, Emperyalizm’in nasıl kahredileceğine gelir. Bunun yolu kültür köklerinden kopmadan yâni Emperyalizmin “kavramlar tuzağına” düşmeden, yani Çanakkale ve Milli Mücadele ruhuyla okullara, fabrikalara, tarlalara koşmakla olur. Türk milleti “Kahrolsun Emperyalizm” dediğinde ve bunda samimi olduğunu gösterdiğinde Amerika kıtasından Asya’nın en doğusuna, Afrika’nın en güneyinden ihtiyar dünyanın en kuzeyine kadar her coğrafyadan müttefikler bulacak, dünya derin bir nefes alacaktır.
Çünkü bu dünya Emperyalizmin kurduğu bir dünyadır ve bu dünyadan hiç kimse memnun değildir. Emperyalizmin kurduğu bu dünyada, nüfusun yüzde 80’i sağlıksız evlerde oturmakta, yüzde 70’i okuma yazma bilmemekte ve açlık sınırı altında yaşamakta, sadece 60 milyon insan dünya servetinin yüzde 60’ını zimmetine geçirmiş bulunmaktadır.
Emperyalizmin kurduğu dünyada her yüz kişiden sadece biri üniversite mezunudur ve bu dünyada milyarlar susuzluktan, milyonlar salgın hastalıktan kırılmaktadır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bu dünyayı kuran emperyalistler kitleler üzerine atom bombaları atmakta, düzenlerini sürdürebilmek için ülkeleri işgal edip milyonlarca kişiyi öldürebilmekte, ülkelerin içlerini darbeler, kardeş kavgaları ile karıştırarak ve demokrasiyi hırsızlıklarına bir maymuncuk yapıp kendilerine biat eden yönetimleri işbaşına getirmektedirler.
Dünya, “Yeni bir Dünyaya” muhtaçtır ve mevcudundan daha iyi “Yeni Bir Dünya” kurabilecek tarihi kökler ve genler, bizde, Türk milletindedir. Herkesin Türk’le bir meselesi işte bunun için var.