Her yol Roma’ya çıkmıyor!
İngiltere için ’Demokrasinin beşiği’denilse de çağdaş anlamda siyasi partilerin etkin gücünü ilk kez Amerika Birleşik Devletleri’nde görüyoruz. Zaten ünlü Fransız Anayasa Hukukçusu Maurice Duverger de böyle diyor. Duverger, “Siyasî Partiler” adlı eserinin başlangıcında; günümüz siyasi partilerinin benzerlerinin Avrupa’da 1850’lerde görüldüğünü; oysa ABD’de çok daha önce (Demokrat Parti 1792) var olduğunu belirtir.
Masamda Hataylı rahmetli Ali Yanar kardeşimin 1976 yılında bana verdiği bir kitapçık var. ABD Anayasasını anlatıyor. Adı: “Halk Tarafından Kurulan Bir Hükümet” Bu kitapçık, Washington’daki Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Catheryn Sackler-Hudson’un “Anayasamız ve Hükümetimiz” adlı eserinden yararlanılarak hazırlanmış. Doğru ve ilginç bilgiler içeriyor. Özellikle, bir siyasi partinin devleti yönetmek üzere seçilmesi demek, o siyasi partinin, devletin ’tek gücü’gibi davranamayacağı gerçeğini gözler önüne seriyor. Bir başka deyişle; o siyasi parti liderinin devletin başında -Duverger’in deyimiyle- ‘seçilmiş kral’ olamayacağını anlatıyor. Yine bu kitapçık, halkın verdiği ’demokratik’güce dayanarak yürütmenin antidemokratik eylem ve işlemlere kalkışma yollarının bağımsız yargı ile kesinlikle tıkanması gerektiğini belirtiyor.
Şimdi ben sizlere bu kitapçığın “Demokratik Hükümetin Temel Prensipleri” bölümünden çok kısa paragraflar sunacağım. Buyurun efendim, okuyalım:
“(...) Birleşik Devletler demokrasisi içerisinde gayet dikkatle hesaplanmış bir yetki ayırımı vardır ki, Amerikan sisteminin esas prensipleri bu kuvvetler ayrılığı prensibine dayanır. Federal Hükümet’in üç bölümü -Yasama, Yürütme ve Yargı- yarı bağımsızdırlar.”
“Bu kontrol ve denge sistemi, Birleşik Devletler halkı tarafından iyi ve etkili bir demokratik yönetim için çok önemli görülen gayelerin doğmasını sağlar. Yargı kuvvetinin muhtariyeti (özerkliği), mahkemelerin bağımsızlığı ve siyasi, ekonomik ve sosyal baskılardan uzak kalmaları demektir. Yargı kuvveti böylelikle kanunları yorumlamak ve uygulamaktan ibaret olan görevini kolaylıkla yapacak durumda olmuş olur. Yetki ayırımı, hükümetin bir bölümünde gereğinden fazla yetkinin toplanmasına engel olur.” “Bazı çevrelerde bu özellik yönetimde lüzumsuz yere yavaşlık ve yetersizlik yarattığı düşüncesiyle tenkit edilmiştir. (...) Bundan başka kontrol ve denge sistemi, acil vakalarda hükümetin ivedilikle ve etkili kararlar vermesine engel olmuş değildir.”
Nasıl, beğendiniz mi?
Demokratik devlet anlayışı işte budur! Şu da var ki; ‘daha çok özgürlük’ palavrasıyla, özellikle yasama dışındaki bağımsız güçlerin içine, aklı tutsak ’askerlerle’dolu ’Truva atlarını’ sokma cinliği, çok tehlikeli bir oyundur. Yasama, yürütme ve yargı gücünün dengeli biçimde bağımsızlığı demokratik devletin temel direkleridir. Bu yöntem, iktidarın ‘elini-kolunu’ bağlamaz; aksine, elinin-kolunun yanlış yerlere ‘uzanmasına’ engel olur; bir zamanlar Demokrat Parti’nin başına gelen gibi... Demokrat Parti, 1950’li yılların başında, mahkemelerden hoşuna gitmeyen kararlar çıkmaya başlayınca, 25 yılı dolan yargıçları ‘emeklilikle’ korkutma yoluna gitmişti. 1960 yılının Nisan ayında ise, Meclis’te -sadece kendi milletvekillerinden oluşan- “Tahkikat Komisyonu” kurarak; yasamaya, bir anlamda yargı görevi de yaptırmaya çalışmıştı.
Yola ‘Tek güç’ olmak için çıkmak, baştan yanlıştır.
Çünkü her yol, artık Roma’ya çıkmıyor!
Haftaya buluşmak dileğiyle, esen kalın efendim.