Her türlü ağlama modeli bulunur...

326 milletvekili ile tek başına iktidar olan, istediğini asan istediğini kesen “Muhteşem”, nedendir bilinmez; yine mazluma yattı.
Yine, “bürokratik oligarşi”den şikayet etti..
Ağladı sızladı.. Sanırsınız ki; memlekette herkes yapacağı hayırlı hizmetler için ona karşı güç birliği yapmış. Sanki ellerini kollarını bağlayanlar var?.. Sanki, istedikleri kanunu Meclis’ten, muhalefet milletvekillerini döve döve geçiren onlar değil!.. Sanki, karşılarında haftalık grup toplantıları dışında dikilen muhalefet var!.. Sanki, imza attıkları bölünme projeleri ve terör örgütü kutsamalarına ve de Abdullah Öcalan ile yürüttükleri siyasete karşı her gün meydanlar dolup dolup taşıyor, yer gök inliyor!.. Sanki, her istediklerini hapiste inim inim inletenler onlar değil de bir başkası!.. Sermaye ve medya da hep muhalif safta!.. “Muhteşem”e bakarsanız gazete sayfaları her gün, muhaliflerin ilanları ile dolu!..
Bu ağlaklığın arkasında bambaşka bir gerçek var...
Türkiye’de inildete inildete onları iktidara getiren okyanus ötesi güçlere devamlı gönderilen mesajlar var.
Türk kamuoyuna değil, efendilerine ağlıyorlar.
Hatırlayalım;
Kısa bir süre öncesi Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ne açıklamıştı?
Bu yıl külçe altın ihracatının artmasının sebebinin İran olduğuna dikkat çekip, İran’ın Türkiye’den aldığı gazın parasını uluslararası kısıtlamalar nedeniyle döviz olarak kendi ülkesine götüremediğini, bunun yerine altın aldığı bilgisini vermişti. Bu itiraf esasında bize değildi. Bu Amerikalı ve İngiliz efendilerine yapılan bir şikayetti.
Neyin şikayetiydi?
Yaptıkları onca zulüm ve operasyona rağmen hâlâ söz geçiremedikleri, onların deyimiyle “bürokratik oligarşi”, “derin devlet” bence de derin milletin mensuplarının şikayetiydi.
Niye?
Çünkü, patronları devamlı hesap soruyor;
“Sizi tek başınıza iktidar ettik. Onca yetki ve de sermaye verdik. Hâlâ istediklerimizi tam manasıyla yerine getirmiyorsunuz. Bir İran’ı bir Suriye’yi halledemediniz. Kafanıza beyzbol sopasını yemenize az kaldı” diye.
Onca yaptırıma onca provokasyona rağmen, devletin içinden birileri çıkıyor, İran’la ilişkilerimizin bozulmasını daima engelliyor, “asıl olan siyasetçiler değil, devletler ve milletlerarası dostluklardır” diyor. Üstüne üstlük dünyadaki tek kalıcı ve geçerli para olan altınla dosta destek çıkıyor. “Muhteşem” ile ekibi de Merkez Bankası’nda, orada burada devamlı operasyon yapıyor, ama işin önünü alamıyorlar.
Ne yapsın “garip” Ali Babacan?..
Çıkıp bizimkileri efendilerine şikayet ediyor:
“İran’a altın gönderiyorlar. Biz bir şey yapamıyoruz”...
Bu açıklamanın ardından ABD’nin nasıl hoplayıp zıpladığını, medyadan takip ettiniz.
Yine hatırlayalım;
Terör istihbaratı için ABD’den getirilecek Zeplinlerle ilgili tezgahı en ince ayrıntısına kadar yazmıştım. Daha sonra da Tayyip Erdoğan’ın 10 milyar dolarlık askeri ihalelerde karar verme yetkisini, hiçbir yasal dayanak olmadan kendisine aldığını gün yüzüne çıkarmış ve Savunma Sanayi İcra Komitesi’nin nasıl saf dışı bırakıldığını belgelemiştim.
Nerede “bürokratik oligarşi”?
İşine gelmediği zaman var, işine geldiği zaman yok!..
Zamanlamaya dikkat edin!..
Bir türlü Suriye’ye sokulamayan Türk Silahlı Kuvvetleri, Patriotlar ve NATO’nun Türk topraklarına müdahalesi...
“Muhteşem”in, “Şehir hastaneleri projesini 6 yıldır bürokratik oligarşi nedeniyle hâlâ hayata geçiremedik. Artık biz sedye üzerinde bir hastanenin kampüsünde dışarıda hastaların taşındığını görmek istemiyoruz. Ama hâlâ bunu aşamadık. En başarılı alanlardan bir tanesi olmasına rağmen hâlâ sağlıkta bunu aşamadık. Niye? Bürokratik oligarşi ve yargı” lafları Türk milletine sıkılan koskoca palavraların son örneği.
Hastaneymiş!.. Hangi AKP kulisine giderseniz gidin, size onlarca Emine Erdoğan yakını ve ortaklarının hastane ve ecza depoları alanında gösterdiği büyük ticari hünerleri anlatırlar.
Bunları bir tarafa geçeceğiz. Dikkat edin!.. “Muhteşem” ne zaman sıkışıp “bürokratik oligarşiden” şikayet ederse, başımıza mutlaka bir bela açılır. Hangi kirli oyunda sıkışıp, içerideki engel veya engelleri bu sefer aşamadığına dair elimizde somut veri yok ama kendisi çok sıkışmış olacak ki yine efendilerine ağıt yakıyor;
“Dediklerinizi yapacağım da içeridekiler izin vermiyor” ...
Bir zamanlamaya daha dikkat çekmek istiyorum. “Muhteşem” bu sızlanmayı savunma alanımızda büyük bir ihtiyaca cevap verecek Göktürk-2 uydumuzun Çin’den fırlatılmasının arifesinde yaptı. Türkiye’nin yüksek çözünürlükteki yerli keşif uydusunun uçuş bilgisayarı da milli adı da “Bilge” .. “Muhteşem”in okyanus ötesinden aldığı talimatlar doğrultusunda tüm aksi yönde gayretlerine rağmen Göktürk uydusu tamamlandı ve Çin’den fırlatıldı. “Muhteşem” ne yapsın?.. “Bürokratik oligarşi”yi yenemedi. Ağlamaktan başka çaresi var mı?..
O, “bürokratik oligarşi” değil mi? Hâlâ Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye bataklığına girmesine karşı çıkıyor...
Bir de şu Patriot dümeninin öncü olduğu yüksek irtifada hava savunma sistemi ihalesi.. NATO sözcülerinin, “Türkiye’ye kimse dokunamaz” palavra ve yutturmacaları. Onun perde arkasındaki, hurda savunma teknolojilerinin Türkiye’ye kakalama gayretleri..
Rusya Devlet Başkanı Putin İstanbul’a geldiğinde, “Muhteşem” onu Suriye konusunda ikna etmişti ya!.. Hani sonrada peş peşe Rusya’dan gelen yalanlamalar.
Putin’in “Muhteşem”e neler söylediğini çok merak eden varsa; gitsin “bürokratik oligarşi”ye sorsun. Onlar her şeyi çok yakından takip ediyor, kayıt altında tutup sonra Göktürk-2’yi Çin’den fırlatıveriyorlar.
“Muhteşem” boşuna ağlamıyor. Yakında, ağlamada Bülent Arınç’ın da rekorunu kırar.

Yazarın Diğer Yazıları