Her kara kışta aklıma gelen Sarıkamış

Anma tarihi epey geçmiş olmasına rağmen, Doğu’da hükmünü icra eden kış dolayısıyla kardan kapanan yollar ve buralarda çaresizlik içinde yaşayan vatandaşlarımızın durumu, ister istemez insana Sarıkamış’ı hatırlatıyor. Sarıkamış Harekatı’nı gerçekçi bir gözle görmek ve vicdanımızın sesini dinlemek de ön plana çıkıyor. Sarıkamış Harekatı, “Çanakkale Savaşı”nı andırıyor. Gerçekten de, Türk askeri göğsünü hem kurşuna, hem kar ve soğuğa siper edip, tarihe bir “feragat” örneği yazdırmış bulunuyor. Her şeyden önce, çoğu medya hatta yazarların belirttikleri gibi, 120 veya 90 bin Türk askerinin ölmesi “kesin” bir şekilde yalanlanıyor. 60 bin şehidimize rağmen, 30 bin Rus askerinin öldüğü de, bizzat Genelkurmay Başkanlığı’nca açıklanıyor. Hem Sarıkamış Harekatı’nın kısa trajik öyküsünü hem de tarihi bilgileri içeren Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesinde yer alan bilgileri aktarmak, bir yerde sorumlu bir gazetecilik görevi de oluyor:
“Enver Paşa, icra edilecek bir taarruzla 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) Doğu Anadolu’da kaybedilen toprakların (Kars, Batum, Artvin ve Ardahan) geri alınmasını ve müteakiben harekâtın Kafkasya’ya aktarılmasını mümkün görüyordu. Bu harekâtı icra edecek 3’üncü Ordu; 9, 10, 11’inci Kolordular ve 2’nci Süvari Tümeninden oluşuyordu. Cephedeki Rus mevcudu 100 bin, 3’üncü Ordunun mevcudu ise 120 bin idi. Türk ordusu sayıca fazla olmasına rağmen Ruslar, ağır silah, topçu ve donatım bakımından kesin bir üstünlüğe sahiptiler. Tamamen karlarla kaplı, çok yüksek dağlık ve yolsuz bir arazide o günün koşulları altında kış donatımından yoksun yaya ve atlı birliklerle yapılan bu harekât çok riskli idi. Özellikle 10’uncu Kolordu birlikleri, Allahuekber Dağları’nı aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle gerek miktar gerekse mevcut silahlar yönünden çok zayiat vermiştir. Nitekim Türk kuvvetlerinin büyük bir kısmı soğuktan donarak ölmüştür. Sarıkamış’a girebilen 300 kişilik bir kuvvet de Ruslar tarafından geri atılmıştır. Bu muharebelerde Rusların zayiatı 30 bin, Türklerin zayiatı ise 60 bin kadardır. Bu muharebeler sonucunda Doğu Anadolu, Rusların işgaline maruz kalmıştır. Sarıkamış,
Türk harp tarihinin en acı muharebelerine sahne olmuştur. Türk Ordusu, ağır koşullar altında yapılan bir muharebede kahramanca savaşmıştır. Türk Ordusunun kayıplarındaki asıl etkenler, çetin arazi ve şiddetli kış şartları ile teçhizat eksikliği ve ikmal yetersizliğidir. Çok ağır koşullar altında kahramanca savaşan Türk askeri, muharebenin sonuna kadar direnmiş, vatanını korumak ve başarıya uğruna neler yapabileceğinin bir delilidir.”
Sarıkamış Harekatı’na özellikle, askerlerimiz büyük bir “değer” veriyor. Bu arada, Enver Paşa’nın asla bir “hain”
olmadığı da ortaya çıkıyor.

Çanlar kimin için çalıyor!

İç ve dış gerçekleri, bütün çıplaklığıyla kamuoyuna yansıtmamanın günahını medyanın işlediğini düşünenler gün geçtikçe çoğalıyor.
Zaten çoğu çarpıklıklardan medya doğrudan doğruya sorumlu tutuluyor. Özellikle yazılı basının; olayları, gelişmeleri ve ötesini yansıtmadığı öne sürülüyor. Manşet ve köşe yazılarının önemli bölümü patronlarının medya dışı, iş çatışmalarına ayrılmış bulunuyor. Politik çevre ve özelikle iktidar artık pek eleştirilemiyor. Oysa ülkemiz; çok kritik bir dönemi yaşıyor. Geniş halk tabakaları, gerçeklerin ayrıntılarını da öğrenmek istiyor. Maksatlı-maksatsız anketlerle, haberlerle, araştırmalarla, kamuoyu “yoklanmak” yerine “yönlendirilmek”
isteniyor.
Medyanın “toparlanması” ve üzerine düşen “görevleri” yapması “hayati” önem kazanıyor. Yani, medyanın “suskunluğu” veya objektif kriterlerin dışına taşarak, kamuoyunu “yanlış” yönlendirmesinin tahribatı sanıldığından da daha büyük oluyor. Özgür düşüncenin kişisel beğeni ile karıştırılmaması icap ediyor. Nereden bakılırsa bakılırsın, medyanın her kesiminin artık daha “objektif” olma ve gerçekleri saklamama mecburiyeti kendiliğinden doğuyor. Bir an önce, medyanın görevine dönmesi “kaçınılmaz” görünüyor.
Öte yandan, iktidarın görünür-görünmez baskılarının “his” dahi edilmemesi zorunluluğu kendiliğinden oluşuyor. Sonuç olarak, medyanın daha fazla kan kaybetmemesi “vazgeçilemez” bir koşul oluyor. Gerçekten de, acaba çanlar kimin için çalıyor!

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ

Ustalara Saygı
Beşiktaş Belediyesi’nin bazı Çarşamba geceleri Akatlar Kültür Merkezi’nde çoğu gazeteci ve sanatçıların katıldığı “çay ve simit gecesi”nde kültürel faaliyetlerin sergilendiği, bazı üstatların eserlerinin beğeniyle
izlendiğini.
Büyük Kulüp buluşması
Basın Konseyi’nin 23. Kuruluş Yılı münasebetiyle Büyük Kulüp’te düzenlenen geceye Başkanlıktan ayrılan Oktay Ekşi’ye Onur Üyeliği ve Gümüş Plaket verildiğini, geç saatlere kadar süren kutlamaya yeni Başkan Orhan Birgit, 2. Başkan, Yüksek Kurul Üyeleri’nden Nevzat Ayaz, Tufan Türenç ve eşi Pınar Türenç, İbrahim Arıkan, Oktay Duran, Nihat Böytüzün, Ayhan Bermek, Atilla Girgin, Dursun Güleryüz, Tamer Atabarut ve eşi Pelin Atabarut, Sibel Elekdağ, Ahmet Yeşiltepe, Şan Özalp, Nükhet Güz, Nuri Gündeş, konuk olarak da Altan Öymen ve eşinin
katıldığını...
Bayegan’ın onur gecesi
Petrokimya alanında ünü dünyaya yayılan Bayegan A.Ş 70. Kuruluşunu,Yönetim Kurulu Üyesi Rüya Bayegan’ın başarısıyla taçlandırması münasebetiyle Çırağan Sarayı’da verilen yemeğe katılan medya mensuplarının tümünün, şirketin başarısından ötürü geceden memnun kaldıklarını ve bunu kamuoyuna yansıttıklarını...

Yazarın Diğer Yazıları