Heey sesimi duyan var mı!

Cumhuriyetin 90. yaş gününün arifesine, Atatürk tarafından kurulan Türk Tarih Kurumu’nun mevcut başkanının, Atatürk’ün sözlerinin ‘son kullanma tarihini doldurduğunu’ ilan ettiği açıklamasıyla uyandık!
TTK’nun, çift başlı kartal ile Türk kültürü arasında bağ kuramayan(!) yüksek milli şuur sahibi başkanı Prof. Dr. Metin Hülagü, özetle, “Ne mutlu Türk’üm’, ‘Damarlarındaki asil kan’ bir ihtiyaç üzerine söylenmiştir.. Gücünü kaybetmiş toplumu bütünleştirmek, ayağa kaldırmak, dayanışmayı sağlamak için söylenmiş gaza getirici sözleri 100 yıl sürdürmenin bir anlamı yok...” diyordu dün Bugün gazetesinde yayımlanan söyleşinde!


***


Yok tabi canıım;
“Etnik köken” ine göre bizzat Başbakanları tarafından “36” ya bölünenler,
Verdikleri oya göre yüzde 50/50 karpuz gibi dilimlenenler,
İhtiyaçlarına göre makarnacı, kömürcü, nohutçu, bulgurcu, ihaleci, çalışmadan maaşa alışmış beleşçi diye sınıflara ayrılanlar,
Tencere tava alanlar ile onları ihbardan sorumlu muhbir komşular,
Patronları “ters L” pozisyonu alabilenler ve alamayanlar diye,
Ordusu “kasaptaki ete soğan doğrayanlar ve doğrayamayanlar”, “susanlar, susturanlar ve haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmayanlar” , “içeridekiler ve dışarıdakiler” diye,
Medyası “yandaş”, “candaş”, “yoldaş” diye, Hatta bizzat iktidarları “Erdoğancılar”, “Gülcüler”, “hizmetçiler” vs.. vs... diye parça pinçik olan Papua Yeni Gineliler zaten; ne gerek var artık öyle “toplumu bütünleştirmeye” dönük sözlere!
41 kere maşallah; yekpare bir ruh, his, kader, ülkü birliği içindeyiz milletçe!
Birbirimizin üzerine palayla yürümüyoruz, otobüs yakmıyoruz, banka, restoran camı taşlamıyoruz, ağzımız burnumuz bali poşetlerine gömülü halde yan bakanı doğramaya hazır ve nazır süzülmüyoruz toplu taşıma araçlarına, bebeklerimiz tecavüze uğramıyor, çocuklarımız anne babalarını öldürmüyor, cinnet geçiren kimsecikler yok; aile içi şiddet olayları katliama dönüşmüyor; ocaklar sönmüyor, işsizimiz yok, aşsızımız yok, çıkın sokağa bir tane suratı asık insana rastlayamazsınız.. Günde çift takım elbise giyen Mustafa Sarıgül kıvamındayız; herkes için her şey tıkırında; hiç ihtiyacımız yok -Hülagü’nün tabiriyle- “gaza” !


***


Bir milletin inancını emiyor, azmini öğütüyor bu suni körlük, sağırlık;
“Heeey sesimi duyan var mı?” diye bağırmaya kalkışsanız, algıları kapı duvar hale getiriyor toplumun hafızasına dönük operasyonlar!
Halimiz tam da Celal Nuri’nin tasvir ettiği gibi:
“Artık kulak duymaz burun koklamaz beyin hissetmez göz görmez olmuş. Hiç kimse Türk değil... Türk oğlu Türkler bile annesine veya büyükannesinin akrabalarından birine dayanarak Arnavutluk, Çerkezlik, Gürcülük Araplık iddiasında... Ancak “milli can çekişme” deyimi ile bu tarihi durum anlatılabilir...”
Yani asıl şimdi, en çok şimdi söylemeliyiz, Türk Milleti’ni, kimliğinin ona güç, cesaret, özgüven, moral veren şifreleriyle donatan o sözleri!
İnsanın içindeki susturulmuş Namık Kemal’lerin, Ziya Gökalp’lerin, Mehmet Emin Yurdakul’ların yeniden doğmak için ruhuna tekmeler savurduğu günler bunlar...
Ve fakat, o bulutlu yüzlerden belli; yorulduk “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini; Yok mudur kurtaracak bahtı kara mâderini?” diye sormaktan!..


***


Hanidir ne zaman dönüp sağıma soluma baksam, Yurdakul’un “Anadolu” sundayım sanki:
“Çatık kaşlı, dargın yüzlü, derisi çatlak, bağrı kara, nasırında yara, başında bir eski püskü peştemal, koltuğunda yamalı boş çuval, ne tarlası, ne öküzü kalmamış insanlar...”
“Ey Türklüğün otağı!
Ne vakte dek bu acıklı sefalet,
Bu viranlık, bu inilti, bu kaygu?
Ne vakte dek bu uğursuz cehalet.
Bu taassup, bu görenek, bu uyku?” diye isyan edesim geliyor ya;
Ta 1992’de, “Ne Mutlu Türk’üm diyene lafını tutup her yere yaza yaza Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür” diyeni Cumhurbaşkanı, ta 1994’te, “Yahu milletin bütünlüğü ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ ifadesi ile sağlanır mı” diyeni Başbakan yapanlar mı duyacak çığlığımı?
Şehitlere “kelle” dediği gün; bu milletin kahraman evlatlarına “köpek ölüsünden farkları yok” diyen Nemrut Mustafa’nın ayak seslerini duymayanlar,
Prangalanan her askeri yeni bir “zafer” sayanların yüzlerinde, “Sehpalar bu adamlara layık değildir. Koparılması lazım gelen bu kafalar kütükler üzerinde kesilip günlerde senk-i ibrette kalmalı” diyen Refii Cevat’ı göremeyenler,
Amerikan katilleri için dua eden ile Yunan işgalcilerine “bizim ordumuzdur” diyen Ali Rüştü Efendi arasında fark olmadığını idrak edemeyenler,
Andımızı kaldırmakla, Damat Ferit gibi “Mustafa Kemal’in üzerine bir ordu göndermeye” kalkışmanın özde aynı olduğunu anlamamakta direnenler,
2001 yılında hedeflerini “Üniter devlet üniter topluma hayır, Çok dilli bir toplum, Çok etnisiteli, farklılıklar içeren bir eğitim müfredatı, Milliyetçi veya Türkçü elitlerinden kaynaklanan Kürt sorunun Ankara’nın resmi ideolojisinin revizyonuyla çözülmesi, Ordu ve demokrasi çelişkisini giderecek dengenin kurulması...” olarak ilan etmiş bir siyasi/ideolojik hareket “Demokratikleşme Paketi” adı altında devleti bitirme planını açıklayabilme cüretini kazanana kadar geçen 12 yıllık süreyi “o kadarını da yapamazlar”, “göz yummayız”, “izin vermeyiz” lerle oyalanarak/oyalayarak geçirenler mi; bize kulak verecekler?
Dolayısıyla Cumhuriyet’i yazmayacağım bugün! Onunla yaşıt olanlar var aramızda; onların çocukları, torunlarıyız geri kalanımız da... Hâlâ anlamadıysak; benim iki satır yazım mucize yaratacak değil ya!


***


Derin bir umutsuzluğun sonucu değil ha bu satırlar.
Bu millet çok işgal gördü, çok ihanet gördü, çok kere devleti yıkıldı, dağıldı, parçalandı... Ama hiç devletsiz kalmadı.
Yeter ki, bu milletin yolbaşçılığına soyunanlar; “milli can çekişme” halini fiilen “milli mücadele” ye dönüştürmeye karar versinler;
Biliyorum, birkaç Tıbbiyeli Hikmet yeter! Varsın “sağır” olsun, sağırlaştırılmış olsun milyonlar!
Gördük işte Gezi’de üç beş çadırdan korktular...
ODTÜ’de birkaç fidandan...
Varsın dağıtılmış olsun bütün ordular; “Ben buraya istiklal davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderildim..” deyip, milletin iradesini TBMM’ye taşıyacak bir kaç iyi adam yeter!
Yeter ki “gün o gündür” desinler!
Desinler ama... Artık desinler... Ve gereğini yerine getirsinler...

Yazarın Diğer Yazıları