Hayrunnisa Hanım, beni de çağırmadılar
Washington’a dönüşümde, evde birikmiş postalar arasında 30 Ağustos için Elçilikte düzenlenen geleneksel kabul töreni davetiyesine rastlayamayınca şaşırmıştım. Geçmişte de zaman zaman postada bazı sorunlar yaşandığı için bu kez de öyle olabileceğini sanıp, arayıp sormak istemedim. Öğlene doğru bir başka arkadaşım beni aradı. O da çağrılmamış ve arayıp nedenini sormuş, üzülerek Ankara’dan Genelkurmay’dan gelen talimat üzerine yanıtını almıştı.
Belki de yalnız gazetecileri çağırmamışlardır diye düşünürken çağrılmayan kişilerden gelen telefonlar beni şaşırttı. Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı, Yıllarca Türk Amerikan derneklerinde başkanlık yaparak mücadele eden bir hanım, Ermenilerle boğuşan bir avukat falan filan, liste uzayıp gidiyor. Demek ki yalnız gazeteci olmayan ve eski bir Harbiyeli olan ben de bu kategori içindeydim. Ne oluyordu, asker de gömlek değiştirmeye mi başlamıştı?
Elimde olmadan kafamda neden sorusu canlandı;
Acaba, PKK’nın Washington’daki uzantıları ile mücadele ettiğim ve iki ölüm tehdidi aldığım için miydi?
Yoksa daha sonra ordudan çıkarılan ve Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın özel doktoru olacak bir doktor subayın, tarikat örgütü ile bağlantısını ifşa etmem mi tetiklemişti?
Veya Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Saygun Paşanın programı hazırlanırken, listede Hudson Enstitüsünü görünce, TSK’yı bir tuzağa bir bataklığa çekiyorsunuz deyişim mi etkili olmuştu?
Acaba, eskiden ABD Başkan yardımcılarının katıldığı 30 Ağustos resepsiyonlarına konukların katılımı da, Bakandan müsteşar yardımcısına, Genelkurmay Başkanlarından generallere ve son olarak Amerikalı albaylara rütbenin inmesini yazmak mı rahatsız etmişti?
Kuzey Iraklı Kürtleriy’le Türk siyaseti arasında koordinasyonu sağlayıp, para alanları ve bunlara bazı asker düşmanlarının diplomatlarla aracılık ettiğini yazmak mıydı suçum?
Tarikatçılarla mücadele etmek uğruna iki kez gazetelerdeki işimi kaybetmem miydi günahım?
Acaba çizilen çizgilerin artık arası açık noktalı çizgilere dönmesini hatırlatmam mı, birilerini rahatsız etmişti?
Ya da, TSK’nın kendi topraklarında terörle mücadelesinde, Irak’taki işgalci Amerikan ordusundan daha fazla kayıp verdiğini hatırlatmam mı suç oldu?
Bilemem, bilemem ama doğru olduğum, bildiğim şeyler var.
Sizleri bilmem ama beyler, ben bu zaferi kutlamaya hakkı olan gerçek çoğunluktan biriyim. Bu ister sizle, ister sizsiz olur bilemem. İki dedem İstiklal Savaşına katılmış, birini orada kaybetmiş bir asker ailesinden geldim.
Sizlerin bir çoğunuzun ağabeyisiyim. Bu nedenle de en ufak bir art niyet olmadan sizleri eleştirme ve uyarma hakkını kendimde görüyorum ve bundan sonra da isterseniz binalarınıza bile sokmayın, bunu yapmaya devam edeceğim. Anlaşılan yeni başkomutanınız sizi de böyle etkiledi galiba, hayret ama dost acı söyler. Üzülmeyin Hayrunnisa Hanım beni de çağırmadılar...