Haydi referanduma!..
Demokrasinin en önemli unsurlarından biri olduğu iddia edilen “Referandum” yani halk oylamasını elindeki silah olarak kullanmaya kalkışan iktidarların sonu, çoğunlukla hayal kırıklığı olmuştur. Dünyanın hiçbir yerinde iktidarın aldığı oy ile Meclis’teki sandalye sayısı arasında bizdeki gibi bir fark yoktur. Bir süre öncesine kadar muhalefeti referandum sopasıyla hizaya getirmeyi kafasına koyan Tayyip Erdoğan, kazın ayağının hiç de düşündüğü gibi olmadığını, periyodik olarak üç ayda bir yaptırdığı anketlerde fark edince, kamuoyu yoklamalarını ayda bire çıkardı. Önüne gelen tablonun kendi açısından riskini gören sağlamcı Erdoğan, önce “Referandumu kaybetsek bile erken seçime gitmeyeceğiz” gibi siyaset ahlakına ve demokrasi teamüllerine aykırı bir laf etti.
Bu sütunlardan Erdoğan’ın danışman ekibinin başarılı olduğunu, özellikle kürsünün yanlarındaki fark edilmeyen camdan okuduğu konuşmaların son derece titiz hazırlandığını hatırlatıp, yazılı metin olmadığında ve soru-cevap faslında tarihi gaflar yaptığını ifade etmiştim. Nitekim danışman ekibi Erdoğan’ın referandum rüyasının kâbusla biteceğini, dolayısıyla ezici çoğunlukta olduğu TBMM’den kararları çıkarmasını tembihlemişler. Bununla yetinmeyip 2011’de yapılacak seçimlerde iktidarı kaybetmesi durumunda “Yüce Divan” da yargılanacağını, bu yüzden anayasa değişiklikleri ve yüksek yargıdaki değişiklikler için başta BDP olmak üzere bağımsızlar ve partilerine kırgın olan milletvekilleri ile temas kurup, hatta transfer yapıp işi kotarmasının şart olduğu raporunu ortaya koymuşlar. Bütün bunları başkentte AKP’yi yakından takip eden gazeteciler ve Erdoğan’a ücretli servis yapan danışman ve araştırma şirketlerinden öğrendiğimin altını çizeyim.
Erdoğan’ın tam da referandumdan korkup geri adım attığında başta CHP olmak üzere muhalefetin referandum kararını Anayasa Mahkemesi’ne götürmek istemelerini garipsedim. Muhalefetin AKP’nin gece yarısı oyunları ile Erdoğan’ın uzlaşmaz tutumundan dolayı temkinli olmaları elbette haklı. Ancak Sayın Deniz Baykal’ın iktidarı kendi silahı ile vurması için “Haydi referanduma” restini görüp; “Milletvekillerinin dokunulmazlığı dahil”, evet ama referandumda halka, “AB’ye evet mi, Hayır mı?”, “NATO’ya Evet mi, Hayır mı?”, Yıllardır Ermeni tasarısıyla ülkemizi tehdit edip, memleketimizin içişlerine burnunu sokmakta olan “ABD’ye Evet mi, Hayır mı?” şartlarını getirerek köşeye sıkıştırması işten bile değildi!..
Yolsuzluk ve yoksulluk konusunda dereceye her zaman girmekte olan canım memleketimin şampiyonluğu kimseye kaptırmadığı tek şey ABD’ye güvensizliktir. 12 Eylül sonrası Anayasa oylamasını yüzde 92 ile (o günkü şartlarda) kabul eden milletimiz bugün yukarıda işaret etmeye çalıştığım sorulara nasıl cevap verir? ABD’ye hayır diyenlerin sayısının yüzde 90’lara, AB rüyasının bittiğine inananların yüzde 80’lerin üzerine, siyasetin yargıya baskı yaptığına inananların miktarının yüzde 90’lara vardığı ülkemizde gelin önce tam bağımsızlığımızı sorgulayalım.
Referandumsa referandum...
Sokaktaki üç insandan ikisi Silivri ve devamındaki davaların ciddiyetine inanmıyor. NATO’nun Türkiye’nin güvenliği için değil, sömürülmesinde etken olduğundan neredeyse emin. Haydi gelin... Türk milleti ile ordusu arasında güven bunalımına sebep olanları da sorgulayalım. Bütün örseleme çabalarına “Utanın” deme riyakarlığı gösterenlere, yargısız infaz ile peşinen suçlu ilan edilen komutanlara reva görülenlere rağmen, Türk insanının en güvendiği kurum yine ordusu. Lafı uzatmadan en kısa referandum sorusu “AKP’ye Evet mi, Hayır mı?” olsun. Yüreği yeten sandığı koysun.