'Hayat ellerimizden akıp gidiyor'
Balyoz Davasının gerekçeli kararının “gerekçe”lerden değil, yorum, değerlendirme ve fikir yürütmelerden yola çıkılarak yaratılan kanaatlerden oluştuğunu savunan Yarbay Yunus Nadi Erkut, “Davanın başından beri hukuk kapımıza uğramadı, karşımıza da hiç çıkmadı... Eğer bütün gerekçeli kararlar böyleyse, vah benim memleketime, vah benim memleketimin insanlarına” diyerek başlamış mektubuna.
Davada seminer planının yargılanmadığını yazan Erkut taranmış dijitallerin ise davanın konusu olmadığını anlatıyor:
“... Amaç, sapla samanı birbirine karıştırarak, davanın ayrıntısına hakim olmayanları yanlış yönlendirmek ve imzasız dijitaller doğruymuş algısı yaratmaktır. Gerekçeli kararın 970’nci sayfasında; “Eskişehir’deki flash bellek ve İstanbul’daki bavuldan çıkan CD’lerde yer alan imzasız dijital verilerin, Gölcük’teki dijital verilerle uyumlu olduğu, farklı yerlerden elde edilen bulguların birbirini doğrulamasının delillerin doğruluğunu ispatladığı” ifade edilmiştir. Burada delil diye kast edilen imzasız dijital verilerdir. Bu mantığı anlamak mümkün değil. Sahtelik dünyanın her tarafını dolaşsa, değil üç yer 103 yerde bulunsa ne olur. Bir şey sahteyse her yerde sahtedir. İmzasız sahte dijitallerin birbirine benzemesi doğruluğunun gerekçesi midir? Sahte bir şey, başka sahte bir şeyle savunulabilir mi? Eskişehir’dekini Gölcük, Gölcük’tekini bir şahsın bavulundakiler doğrular mı? Bozacının şahidi şıracı.
Kaldı ki Genelkurmay Başkanlığının 22 Şubat 2010 tarihinde mahkemeye yazdığı ıslak imzalı ve gerçek yazıda;
“1’nci Ordu Komutanlığı Plan Semineri kapsamında, Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve 1’nci Ordu Komutanlığı kayıtlarına göre, söz konusu Plan Seminerinin “Balyoz Güvenlik Harekat Planı” adlı bir bölümü veya eki mevcut değildir.
Yapılan araştırmalar neticesinde;
a. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, bölgeden sorumlu 1’nci Hava Kuvvet Komutanlığı ve Harp Akademileri Komutanlığında iddia edilen şekilde hazırlanmış “ORAJ” isimli bir eylem planının bulunmadığı belirlenmiştir.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Donanma Komutanlığı’nda iddia edilen şekilde hazırlanmış “SUGA isimli bir eylem planının bulunmadığı belirlenmiştir.” şeklinde ifadeler kullanarak konuyu açıkça ortaya koymuştur. Burada MİT’in ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün de aynı yönde yazılarını mahkemeye gönderdiğini hatırlamakta fayda var. Genelkurmay Başkanlığı gerekçeli kararın açıklanmasının ertesi gününde, aynı ifadelerle tekrar açıklama yapmıştır. O günlerde gözden kaçan, gerekçeli kararın 1044’üncü sayfasında yer alan ifadeyi tekrar yazmak yerinde olur. Genelkurmay Başkanlığının yazısını da yok sayıyor çünkü;
“Mevcut dijitallerde yer alan belgelerin 5-7 Mart 2003 1. Ordu Plan Seminerinden önce oluşturuldukları, belgelerin yazılı ve ıslak imzalı olarak ilgili birimlere ulaştırıldığı...”
İnsanın nutku tutuluyor. Bu ifade doğru değil. İmzasız dijital verilerin hiçbirisinin ne Genelkurmay Başkanlığında ne de ilgili birimlerde karşılığı yoktur. Hiçbir zaman da olmamıştır.
Ayrıca; 970’inci sayfada, İstanbul’daki bavuldan çıkan 11 no’lu sahte CD ile Gölcük’ten çıkan 1 no’lu TDK marka sahte CD’nin birbirleriyle uyumundan söz edilmektedir. İşte hukukun kendisinden geçtiği yerlerden birisi burası. Çünkü 1 no’lu TDK marka sahte CD hukuksuz. Çünkü imajı alınmamış. Yani adli bilişim usulleriyle yedeklemesi yapılmamış. Bir ayrıntı daha. Bu CD, Gölcük’te aramanın yapıldığı 6 Aralık 2010 tarihinden 6 Eylül 2011 tarihine kadar (tam dokuz ay) adli emanete de konulmamış, yani emniyeti de sağlanmamış.
(...)
Soruşturma aşamasında hazırlanan ve mahkemenin de itibar ettiği 2’nci TÜBİTAK raporunda bile;
Sayfa 884:
“... ilgili raporda belgelerin hazırlandığı iddia edilen kaynak sistemlerde söz konusu dosyaların karşılıkları bulunmadığı ifade edilmiştir...”
Sayfa 885:
“CEVAP-4’te detaylandırıldığı gibi, 11 no’lu, 16 no’lu ve 17 no’lu CD’lerdeki dökümanlarda, CD’ler yazılmadan önce manipülasyon yapılma ihtimali vardır...”
Sayfa 886:
“Raporda bahsedilen kullanıcıların gerçek kişiler olduğuna dair bir tespit yapılmamıştır.” Şeklinde ifadeler var. Sadece bu ifadeler, imzasız dijital verileri şüpheli hale getirmez mi?..
O kadar çok konu var ki. Yazmakla bitmez. İğneyle kuyu kazar gibi hukuka ve adalete ulaşmaya çalışıyoruz. Bu arada hayat ellerimizin arasından kayıp gidiyor. Çok iyi biliyorum ki bu duruma sevinip, içi içine sığmayanlar da var. Sahte mutluluklar gerçeğin kalın duvarına elbette çarpacaktır. Hukuk ve adalet için kuyuyu kazacak daha çok iğneye ihtiyacımız var.”