Hatay için geç kalmadan!

Ülkemizin doğusunda yaşanan büyük depremler, büyük göçler getirdi arkasından… İncelensin sonuçları görülecektir, Erzincan, Lice, Van, Bingöl depremlerinin…

Şimdi çok daha büyük ihtimal Pazarcık ve Elbistan depremlerinin sonucu olarak kendisini gösterecek… Bölge, geri kalan nüfusun önemli bir bölümünü kaybedebilir… Zaten nüfusça kontrolü zorlaşmış, ayrıca aynı felaket riskini taşıyan Marmara''ya yeni nüfus eklenebilir…

Hem yıkımın büyüklüğü hem de akademisyenlerin bölgede yeni ve yıkıcı depremlerin olabileceğine, başka fayların çok da uzak olmayan tarihlerde kırılabileceğine dair öngörüleri zaten endişeyi arttırıyor…

Bu durumda insanları bölgede tutmak zorlaşacak… Devlet, nüfus boşalmasından doğacak sonuçları iyi hesaplamak mecburiyetinde…

Meselâ Hatay… ''Savaştan kaçanlar'', ''depremden kaçanlar''ın yerlerini alıp, 1939''da anavatana katılan toprakları hukuken olmasa da ruhen bizden koparabilirler… Sonrası da kötü gelir zaten…

Hatay, Hatay''la da sınırlı kalmayıp bölgeyi enfekte edecek bir kimliğe bürünebilir… Göç, istila ve üreme yoluyla meydana gelecek ''fiili durumlar''ın yarınlarda uluslararası müdahalelerle farklı statü kazanmaya doğru yol aldığını görebiliriz…

***

Ülke, ''vatan'' kavramından bizim anladığımızı çıkarmayan, hatta ona bön bakan bir anlayışla savrulup duruyor… Suriyelileri konteyner kentlerde tutmayıp sonra şehirlere dağıtan ve pek çok şehrimizin Peşaverleşme riskine kapı aralayan anlayış da bu…

Şimdi de yeni sınır kapıları açılarak tehlike daha da büyük hâle getiriliyor… Konu sadece ''öngörüsüzlük'' değil, bu topraklara, bu devlete, bu millete ''kast'' neredeyse!..

Tedbirsizliğin ve öngörüsüzlüğün ne demek olduğunu, çözüm sürecinde, Suriye iç savaşında ve sığınmacı istilasında, ensar-muhacir narkozlamalarında, büyük orman yangınlarında, sırtı sıvazlanan kimi tarikat ve cemaatlerin devleti ele geçirme kavgasında, ekonomik krizlerde ve depremlerde gördük…

Eğer Hatay''la ilgili de aynı tedbirsizlik sürerse, bölgede siyasî harita -şimdilik- aynı kalsa da ''fiilî harita'' sosyal anlamda değişecek, ilerideki başka olumsuz gelişmelere rahim görevi yapacaktır…

Göz göre göre bir devlet uyumamalı, uyutulmamalı, uyutulamamalıdır… Konu ırkçılıkla ilişkili değil, ülkenin millî güvenlik problemiyle ilişkilidir… Dünya ve bölge gerçeklerinden bağımsız bir şekilde konuyu romantik biçimde ele almak, sözde ''insanî'' kılıfla şeklini değiştirmek çok ağır bir maliyet doğuracaktır… Türkiye''nin yaralarını sarmadan enerjisini harcayacağı yeni gerilim alanlarına yol açacaktır…

***

Bütün bölge halkıyla birlikte Hatay''a ve Hataylılara bölgede kalmaları için cazibe oluşturulmalıdır… Yeni Hatay, deprem gerçeğine uygun biçimde yeniden hızla inşa edilmelidir… Göçü durdurmak için bölge halkına garantiler verilmelidir…

Sınır kapıları açılmamalıdır… Resmî veya gayriresmî toprak ve mülk satışı mutlaka engellenmelidir… Sığınmacılara yönelik kamu hizmetlerindeki pozitif ayrımcılık tamamen ortadan kaldırılmalıdır…

Bu deprem sonucu devletten hızlı refleks göremediği için oluşmuş kırgın ve kızgın kitleler, özellikle gençler için ''devletle kamu görevlilerini birbirinden ayıracak'' rehabilitasyon programları hayata geçirilmelidir…

Bölgede iç ve dış provokasyon ve kışkırtma faaliyetlerine karşı güvenlik ve istihbarat birimlerinin gücü en üst düzeye çıkarılmalıdır…

Deprem yargılamalarına ''FETÖ borsası''na benzer gölgelerin düşmesi engellenmeli, hangi parti, hangi başkan, hangi müteahhit, kimin yakını, hangi siyasînin akrabası demeden başlanmalı, millete kasteden kim olursa olsun cezalandırıldığı görülmelidir…

Ve en önemlisi Hatay konusunu ''kupon arsa'' duyunca gözü parlayanlar ya da toprağı sıradan bir meta zannedenler değil, "Vatan nedir?" sorusunu hem aklıyla hem kalbiyle cevaplayabilenler yönetmelidir…

Yazarın Diğer Yazıları