‘Hasta Adamlar’ın değismeyen kaderi
Dünya devletlerinden geride kalmış bir devletti. Ülkesindeki demiryolunu Almanlar, demiri Fransızlar, ticareti İngilizler yapardı. Ama yine de imparatorluktu. Çok fazla millet barındırırdı içinde.. Geldi birileri fısıldadı o milletlerin kulaklarına “Eziliyorsunuz isyan edin”. Sanki odanın ortasına dolan ve bir kıvılcım bekleyen gaz gibi patladılar Yunanı, Bulgarı, Cezayirlisi, Tunuslusu, Trabluslusu (Libyalısı), Mısırlısı, Arabı. Sonra bir safsatadır başlıyordu:
***
“Azınlıklarınıza gerektiği kadar iyi davranmıyorsunuz, demokratik yaklaşımlar içinde değilsiniz.”
***
Sonra Bir özgürlük ve sorun çözme harekatıyla ve bir kaç toplantıyla hop özgürlüğe (sömürmeye) götürüyorlardı..
***
Sağı solu sarılmış ve yıkılmak üzere olan “Hasta bir adam” dı kendisi, virüs o kadar işlemişti ki içine kendinden olan yöneticisi bile dalkavukluk eder olmuştu birilerine.
***
90 senede ne değişti ?
Yunanistan:
Ekonomik sıkıntılardan karışık.
Balkanlar:
Sürekli bir bölünme. Sürekli bir parçalanma ve neredeyse her gün yeni bir devlet kurulacak hale gelişlerinden ötürü karışıklık
Irak:
Demokrasinin olmadığını ve Saddam rejiminin insan haklarına aykırı olduğu bahane edilip ihtiyaç duyulan demokrasinin dağıtımıyla meşgul
İsrail-Filistin: Burada da savaş, burada da kıyım..
Afganistan: Yine demokratikleştirme maskesiyle sömürgeleştirilmekte..
Yemen, Mısır, Tunus, Libya, Ürdün, Cezayir, Sudan ve daha bir çok yer.. yine etraf sarılı.. yine olacaklar belli..
***
Birileri diyordu “Ne işi var yahu NATO’nun Libyada?” İşte bu gün o birileri Libya’ya NATO’ya yardım amaçlı 5 gemi 1 denizaltı yolluyor..
Yine ortada bir kazan..
Kazanın içinde su...
Suyun içinde bir kurbağa...
Etrafı ateşlerle çevrili...
Farkında değil ki o ateşler onu yakmanın derdinde ... O kazandan çıkacağına daha derinlere dalıp dalıp suyun ısınmasını beklemekte...
Birilerinin odun atmasına destek çıkıp
Libya’daki yöneticinin bir an evvel görevi bırakması lazım, bu tam bir diktatörlüktür olur mu efendim bu, demekteler..
Ama gün gelir o çanak tuttuklarınız gelip size de derler..
O kadar gazeteci aldınız içeriye..
O kadar yolsuzluk yaptırdınız kendi lehinize..
Hani nerde demokrasi?
Kendi elleriyle tutukları maşaları kendi ellerinin tuttuğu maşalarla yok ettikleri demokrasiyi pazarlamaya çalışırlar bu ülkenin güzel halkına ..
Ne değişti 90 senede?
O zaman Damat Ferit Paşa...
Şimdi başka birileri ...
Yine aynı domino.. yine aynı senaryo..
Tolga Kağan Ünal
+++
Bu arda Nevruz arada kaynadı
Birkaç gündür yazılı ve görsel basın, sadece Libya ve Kaddafi ile yatıp kalkıyor. Oysa bakın, bu son Nevruz’da neler oldu, neler yaşandı... Selahattin Demirtaş İstanbul’dan seslenerek; “Bizden çaldığınızı (!) geri vereceksiniz” derken, Doğu ve G. Doğu için de “Bizim coğrafyamız” ifadesini kullandı. PKK’lı teröristlerin giydikleri kıyafetler giyildi. Apo, PKK ve Kürdistan yanlısı sloganlar atıldı, pankart, temsili bayrak ve posterler taşındı. Apo’nun, avukatları vasıtasıyla gönderdiği mesaj, alkışlar eşliğinde okundu. Osman Baydemir “Kürt halkının özgürlüğü Öcalan’ın özgürlüğünden geçer” dedi. PKK’lı Karayılan da gerçek niyetini ortaya koydu: “Özgür bir Kürdistan istiyoruz”. Şırnak’ın Cizre ilçesinde, kutlama mahiyetinde (!), uzun namlulu silahlarla saatlerce havaya ateş açıldı. Mardin’in Nusaybin ilçesinde de bir Türk bayrağı indirilmeye çalışılarak, taşlandı. Bu da kutlama mahiyetindeydi! Oysa; 8-10 yıl öncesine kadar, PKK’yı çağrıştıran bir kurdele, dikkatinizi çekerim; kurdele takılsa olay olurdu.
Sabahattin Talu
+++
Kağıttan
kaplan rejimler
Yıkılması değil sarsılması bile beklenmeyen onlarca yıl sürmüş rejimler kâğıttan kaplan misali, birbiri ardınca yıkılıyor. Bu ayaklanmaların bir projenin ürünü olduğunu söylemek artık kolay. Kısaca BOP denilen ve 22 ülkenin sınırlarını ve rejimlerini değiştirecek olan Büyük Orta Doğu Projesi’nde düğmeye basıldığını fark ediyoruz. BOP haritalarında proje gerçekleştikten sonra bölgenin alacağı şekil ve sınırlar gösterilmiş. Türkiye’ye baktığımızda, ülkemizin Doğu ve Güneydoğu bölümlerini göremiyoruz. Orada başka devletin, yeni kurulan bir devletin yer aldığını fark ediyoruz.Yıllardır Batılı müttefiklerimizin haritalarında gösterdikleri, NATO konferanslarında kafamıza vurdukları bölünmüş Türkiye hayata geçirilmek üzere... Güneri Cıvaoğlu’na üst düzey bir Amerikan subayının söylediği şu sözleri unuttuk: “Bir Kürt devleti kurulacak. Bunu önleyemeyeceksiniz. Önlemek için savaşı göze almanız gerek. Çok kan dökülecek, Kürt devleti kurulacak.” O dönemde bu sözleri kimse ciddiye almadı, gülüp geçtik. Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin “Armed Force Journal” adlı internet sitesinde Orta Doğu’da sınırların kanla çizildiğini, Kürtlerin bu haritalarda yer almadıklarını ama onların da devletlerinin olmasını hak ettiklerini, eğer Kürtlere devlet kurdurulmazsa kan dökülmelerin artacağını, bölgenin daha kanlı ve vahşi çatışmalara sahne olacağını belirten temalar işlendi, ona da dikkat etmedik, güldük geçtik. Şimdi bize gülüyorlar. Bakalım Türk halkı 80 yıl önce olduğu gibi, emperyalist oyununu bozabilecek mi, yaptıkları haritaları parçalayıp onların yüzüne fırlatabilecek mi?
Coşkun Telciler
+++
Bu ayıp yeter
Bilim adamına, sanatçısına, vatanseverine sahip çıkmayıp, sokak çocuklarını, mafya babalarını baş tacı eden bir toplum için “cinnet geçiriyor” dersek, acaba abartmış mı oluruz?
Siz ne dersiniz?
Gazetelerden;
* 1981’de İzmir fuarında polise hakaretten tutuklandı.
* 1990’da kokain operasyonu sanığı; 1994’te beraat.
* 1990’da Şehmuz Ilgin’le kaset yüzünden anlaşmazlık yaşadı. Etiler’deki villası kundaklandı.
* 1990’da Maksim gazinosunda ayağından vurdular.
* 1991’de Urfa’dan bağımsız aday oldu. Seçim kampanyasına havaya 5 el ateş açarak başladı.
* 1995’te Hasan Heybetli’nin sünnet düğününde “meskun mahalde ateş açmaktan” gözaltına alındı.
* 1996’da Urfa’da Ahmet Toptan’la tartıştı. Yeğeni Fevzi Tatlı’ya öldürttü.
* 1998’de arabasını kurşunlayan Hasan Bora’nın adamı A. Uçmak kurşunlanarak yaralandı.
* Eski menajeri Hasan Bora’nın müzik şirketi oğlu Ahmet Tatlı ve adamları tarafından basıldı.
* 2000’de iki ruhsatsız tabanca için gözaltına alındı.
* 2000’de pilot Nusret Ertürk’ü tehditten savcılığa ifade verdi.
* 2002’de Derya Tuna bacağından vuruldu.
* 2003’te Asena bacağından vuruldu.
* 18 yıl hapis isteği ile sauna çetesi üyeliğinden yargılandı.
* Anımsadığım kadarıyla 7-8 yıl önce Milliyet gazetesini alenen “yok ederim” gibi sözlerle tehdit etti.
Biz böyle birini cumhurbaşkanı, başbakan, devlet ve Türk medyası tarafından adeta kahraman ilan ederek kimseye gösterilmeyen ilgiyi gösterdik.
Ve suçlarının ne olduğu bilinmeden yüzlerce gazeteci, bilim adamı, subay tutuklu... Haberal, Perinçek, Balbay, Özkan hücrede. Avrupa, Amerika, Japonya dahil tüm dünyanın her konserini 15 dakika ayakta alkışladığı Fazıl Say ve muhalif sanatçılar adeta vatan haini..
Bravo bize...
Burak Çalışkan
+++
Beynimizi iğfal
ediyorlar
Hiçbir ülkenin zengini, kendi milletine bu denli saygısız olamaz. Daha ağır lafları hak eden bizim zenginlerimiz, durmadan kendi işlerine bakmak yerine, milletimin varlığını ilgilendiren hususlarda, kendilerini söz sahibi sayıyorlar.
Değişmez ve hatta değişmesi bile teklif edilemez denilen, Anayasamızın ilk dört maddesini değiştirmeyi teklif ederek, Anayasal suç işliyor bu muhteremler. Şu olağan üstü yetkili savcılarımızı, her konuda yetkili olduklarından yola çıkarak, bu konuda da göreve davet etmek millet olarak hakkımızdır.
Adam, devletimizin bekasını ve bütünlüğünü hiçe saymak gafletiyle, kürsülerden “bireyler, devletin bölünmesinden daha önemlidir” diyor. Hangi birey devletimden, Türk Devletinden daha önemlidir?
Serdar Orhaner
+++
Ne vakit yozlaştık bu denli!
Etrafıma bakıyorum, insanların bir kısmı hâlâ kendilerini bir kalıba sığdırmaya çabalayıp henüz kendilerinin temellendiremediği, başkalarının ezberlettiği cümlelerle karşılarındakilere hakimiyet kurma peşindeler... Umurlarında değil hiçbir şey, sadece egolar, egolar... Bir kısmının tek derdi bir dahaki hafta dizisinde kim, kiminle, nerede... Öyle bir bölünmüşlük var ki, karşıt bir fikre sahipseniz insanlar sizi ya dinleme zahmetine bile katlanmıyorlar, ya da zorla girdikleri kalıpları namusları gibi koruyorlar.. Yaftalıyorlar hemen sığ düşünceleriyle...
Düşünüyorum da, ne vakit yozlaştık bu denli? Ne vakit duyarsızlaştık tüm çirkinliklere? Bizlere dayattıkları da bu değil mi zaten? Bölünmek, parçalanmak ve yönetilmek...
Gizem Özalkan
+++
Erdoğan’ın yaman çelişkisi
18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 96. yıldönümü törenlerinde konuşan Başbakan, “Bizim zulüm karşısında sessiz kalmamız; sivil halkın, çocukların, kadınların katledilmesi karşısında elimiz kolumuz bağlı oturmamız mümkün değil.” dedi.
Başbakanın söyledikleri iyi, güzel de 2003’de Irak’ta yaşanan işgale, zulme, katliama, yüz binlerce kadının namusunun kirletilmesine bırakın ses çıkarmayı, en ufak bir tepki vermeyi; Anadolu topraklarını işgal kuvvetlerine kayıtsız-şartsız açıp orda akan kanı her birimizin eline bulaştırmaya teşebbüs eden kendisi değil miydi?
25 Şubat 2003 de sunulan kanlı tezkere karşısında TBMM tarihinin en onurlu kararlarından birini verdiğinde, teminatlar verdiği o aynı zihniyetin planlarının karşısında dimdik meydan okumuştu kahraman Mehmetçiklerimiz 96 yıl önce. Keşke 4 Temmuz 2003’te kahraman Mehmetçiklerimizin torunlarının başlarına çuval geçirilirken şehit kanı ile sulanmış bu toprakların temsilcisi olduğunu hatırlasaydı ve elinin kolunun bağlı (!) olmadığını herkese gösterip, tek dişi kalmış canavar karşısında şanlı Çanakkale şehitlerimizin yaptığı gibi vatanının müdafaasını gerçekleştirebilseydi...
Emin Dindar / Beykent Üniversitesi
+++
Paranın dini
Dünya, insanlık, vatanımız, milletimiz ve devletimiz karanlık bir dönemden geçiyor. Bu nedenle aydınlığa ve aydınlanmaya acilen ihtiyaç vardır.
Ey aday adayları ya da adaylar!
Günümüzde her şeyin değerini “kutsal pazar” yani piyasa belirliyor. Arabanın, makinenin, fabrikanın, emeğin etiketleri de dahildir buna. Borsalarda bile artık yalnız menkul kıymetler, para veya emtia yok. Vekiller de var borsalarda. Meclisten yasalar, tezkereler geçerken, hele seçimlere giderken vicdanlar da fiyatlandırılıyor.
Hükümetin başı Recep Bey birkaç yerde “paranın dini imanı olmaz” demedi mi? Doğrudur. Fakat daha korkunç olanı, dini imanı olmayan o parayı tapınak yapanların dini imanı vicdanı namusu kalmıyor.
Süleyman Çelikcan