Hangi gözle, kimin ağzıyla bakacağız kadına...

Şu üç söz... Delice seviyorum, tutuyorum, rehber ediniyorum, tavsiye ediyorum bu sözleri...

Kadın böyle algılanmalı, böyle bakılmalı kadına, ötesi yalan, safsata, sahtekârlık, ikiyüzlülük.

Okuyun, işte o sözler, okuyun bana hak verin:

"Bir kadına ne verirseniz verin, onu daha da büyük hale getirir... Ona sperm verirseniz, size bir çocuk verir; Ona bir ev verirsiniz, size bir yuva verir. Ona sebze verirsiniz, size yemek verir. Ona bir gülücük verirsiniz, size kalbini verir. Ona bir şarkı söyleyin, size konser verir. Kendisine verileni çarpıp çoğaltarak geri verir... Bu yüzden ona çamur atarsanız, karşılığında bir bataklıkta boğulmaya hazır olun..." Aziz Nesin

"Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omzuna ağır gelir" Nazım Hikmet

"Doğurmak kâinatın en kudretli tezahürüdür. Doğuran su, doğuran ateş, doğuran ağaç, doğuran toprak, doğuran insan! Gebe kadın ne muazzam bir varlıktır. İnsanın kendi kendini istihsal etmesi kadar güzel bir şey bilmiyorum. Bana öyle geliyor ki sokakta, insanlar arasında kayıtsız ve şartsız gururla gezmek hakkına yalnız gebe kadınlar sahiptir." Nazım Hikmet

Komünist Aziz ile (hatta Sivas'taki söyleyişle "Şeytan Aziz"le), komünist Nâzım'ın kadına bakışı bu, şimdi bir de öteki tarafın, dinci cenahın bakışını yansıtalım. Lakabı, giydiği kisve olan ünlü bir Hoca var, cevap hakkı doğmasın diye adını vermeden (sözlerini google'a girin görürsünüz kim olduğunu), bakalım o ne diyor:

"Bugün çalışan bayanların ekseriyetinin maruz olduğu durum erkekler arasında çalışmadır. Erkek-kadın karışık çalışmaktadır. Bir kadının başı kapalı, avret yerleri kapalı ancak erkeklerle bir arada. Buna caiz dememiz öncekilere caiz dediğimiz gibi kolay değildir. Çünkü burada bazen bir erkekle bir kadının tek başına kalmaları mümkündür. Mümkünden de öte vâkidir. Neden? 3-4 erkek-kadının çalıştığı bir odayı düşünelim. Yandaki erkek memur çıkar bir işe, öbürü gider yemeğe, öbürü gider bir ihtiyacına. Hepsi gittiğinde bir erkekle bir kadının tek başına kaldığını düşünelim. Ki bu olan bir şey. Her dakika sen 'Aman arkadaş sen çıkma yalnız kalıyoruz' diyemezsin ki öbür memura. Zaten tam gerici, yobaz derler o zaman".

Gördünüz mü? Demek bu zihniyettekiler bir kadınla, hem de tesettürlü bir kadınla, tek başlarına bir işyeri ya da bir resmi dairede kalsalar, "Tecavüzcü Coşkun" olmaları işten bile değil... Kafa bu... Bu kafaya gerici-yobaz denmez de ne denir yahu?

Son çıkan "Dillere Destanlar" adlı kitabımda, Erzurumlu Kara Fatma'yı da "Kurdana Destanı" adıyla destanlaştırmışımdır. Kendi bakışımı da o destanın son dizeleri ile yansıtıp, bağlayayım sözümü:

Kurdana!.. Kurdana!..

Yaratılış Destanı'nda

Tanrı'ya yaratma ilhamını veren

Ak Ana gibisindir benim gözümde.

O Ak Ana ki ışıktan bir kadın hayali

O Kurdana ki ışıkların içinde olacağı Tanrı vaadi.

Ve oralarda teey Altaylar'da

Altay Türkleri'nin

Kadınlık şerefine diktikleri bir anıt durur

Koca bir dağ

Kadın Dağı derler onun adına.

Bu dağdan kadın ağlayışına benzer sesler yükselir.

Ben bu destanı doruğunda haykırdığım gün

Palandöken Dağları'ndan da böylesi sesler yükselmekteydi.

Yücesine bir Kurdana Anıtı istediğini

Boran diliyle haykırıyordu Palandöken.

Yazarın Diğer Yazıları