Haluk Kırcı ve Mağara’dan İzdüşümler...

25 yıldır o mağaradadır Haluk Kırcı... Ömrünün yarısı...
Cezada amaç, caydırıcı olmaksa, çoktan oldu... Haluk kendiyle, ideolojisiyle, geçmişiyle hesaplaşmış, bu hesaptan sonuçlar, dersler çıkarmış bile. “Mağaradan İzdüşümler” adlı kitabının son satırları bunu belirgin biçimde yansıtıyor.
“Mağara’nın kendine has havası ve döngüsü içinde ‘labirent labirent’ gezinirken sonunda Hz. Mevlânâ’nın şu sözlerinde mânâsını bulan bir kapının önüne geldim ve tam orada çakılı kaldım!
‘Yiğidim! Kadere az bahane bul, nasıl oluyor da suçunu başkalarına yüklüyorsun? Kendin araştır, kendi suçunu gör! Gündüz vakti çalışıyorsun da akşam, ücretini başkası mı alıyor? Neye çalıştın da zararını ya da faydasını görmedin? Ne ektin de zamanı gelince onu devşiremedin? Sen de bilir ve anlarsın ki elde ettiğin şey yaptığının karşılığıdır. Yoksa âdil olan Allah’ın takdiri, insana yaptığına uygun olmayan cezayı nasıl olur da verir? (...) Suçunu başkasına yükleme! Aklını yaptığın işin cezasına ver, kulağını o yana aç. Suçu kendinde bul, Tohumu sen ektin!
Allah’ın mücazatıyla, adaletiyle uzlaş! Her şeyi bahttan, talihten bilmek insanı şaşı eder.’
Önünde çakılıp kaldığım ve mânâsını Hz. Mevlânâ’nın sözlerinde müşahhaslaştıran ‘kapı’nın dışarıya bakan yüzünde ise büyük mütefekkir Muhammed İkbal’in şu sözleri yazılıydı:
‘Hayat oyununu mertçe oynayalım!’”
Haluk, bu oyunu mertçe oynayan özel ve sıra dışı insanlardan... Edip Cansever “Güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak/Bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir” der, Haluk, bu “güç”lere, özgürlüğü olmamasına karşın, göğüs gerebilenlerden. Yaşadığı tarih, bunun hakkını verecektir.
Kitaba dönelim. Hapishanelere değgin, ilginç, ders dolu, değerli anılar var. Adalet Bakanları ve bakanlık yetkilileri, avukatlar, yargı mensupları bu kitabı mutlaka okumalıdırlar. Bu kitaptaki bilgilerle donatılırlarsa, hem daha âdil olabilirler, hem de daha kolay, daha insanî ve daha acısız yönetebilirler mahpus damlarını.
Bazı ünlüler hakkındaki tespitleri de oldukça isabetli. Söz gelimi Mehmet Ali Ağca için “Megaloman ve deli” tespitini yapıyor. Kürşad Yılmaz ve Sedat Peker, dost canlısı, mert insanlar. Salih Mirzabeyoğlu’nun İBDA-C’cileri tam anlamıyla birer otomatlar. Mirzabeyoğlu ise bir yazısında Kürt olduğunu, ailesinin Kürt ve iyi Müslüman olduğu için Cumhuriyet’in ilk yıllarında zulüm gördüğünü ve Abdullah Öcalan’ın aslında iyi bir Müslüman olduğunu yazmış.
Son olarak bu kitaptaki düzelti felaketini ortaya sereceğim. Haluk’un hapishanede hangi şartlarda bu kitabı yazdığını tahmin edebiliriz, zaten kitabında da değiniyor bunlara. Yayınevi hiç bakmamış bunlara ve çok yazık etmiş kendine ve yazarına.
Nelere mi? İşte bunlara:
160. sayfa, “ukdesinde” yazılmış “uhdesinde” olacak. 183 ve 195. sayfalarda “tarassut” yerine “tasarrut” yazılmış. 243. sayfada “yazmış” yerine “yağmış” yazılı. 245. sayfada “gerekli ilgi ve alaka” denmiş, ilgi ve alaka eş anlamlı sözcüklerdir, bir arada kullanımı yanlıştır. 249. sayfada “mahzur” yerine “mahsur” yazılmış. 282. sayfa “tenakuz haline geçiyor” yazılmış “tenakuz” değil, “teyakkuz” olacak.

Yazarın Diğer Yazıları