Hâlâ konuşturacak mıydınız yani
Zamanında Yeniçağ’ın “Türkiye’yi böldürtmeyiz” manşetine, “tahrik edici, ayrıştırıcı, ötekileştirici” olduğu gerekçesiyle “ambargo” uygulayan TRT, -sanırsınız bugüne kadar başımızın üstünde hep bir “barış güvercini” olarak uçuşup durmuş da-, tutup da kimi çıkarmış biliyor musunuz ekranına?
BDP’li Sabahat Tuncel’i... Hani şu terör davasından yargılanırken, vekil yapılıp tutuklu bulunduğu cezaevinden çıkarılan zat! Hani şu devletin polisini tokatlayan densiz!
Canlı bomba elinde patladı
Tuncay Güney hadisesinden sonra ödemek zorunda kaldığı ve yazık ki bize sorulmadan bizim cebimizden çıkan binlerce lira tazminat dahi akıllarını başlarına getirmemiş olacak ki, “canlı yayın” yapmış Tuncel’le, TRT programcıları...
“Sivil itaatsiz” e atış serbest yani!
Durur mu atmış o da...
Kurşun gibi saplamış sözlerini milletin bağrına: “Sayın Öcalan!”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğüne kast eden bir terör örgütünün başında bulunan, kundaktaki bebek dahil katliamlarında sınır tanımayan bir caninin “propagandası” yapılmış alenen, “suç” övülmüş, “suçlu” övülmüş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi yayın organında!..
Kaza mı bu şimdi? İstenmeyen olay mı?
“Jargon” u belli olduğu halde, nasıl olur da canlı yayının, kendi elinde patlayacak bir canlı bombaya dönüşeceğini kestiremez, kestirmesi şart olduğu halde TRT?
Nasıl olur da “yılların röportajcısı” Nuriye Akman, o kadını “devletin milletin parasıyla açık tutulan ekranına” çıkarırken hesaplayamaz başına geleceği?
Başına gelsin diye mi davet etti Tuncel’i yoksa?
Tutup bir de kör gözüm parmağına, çanak tutar gibi “Polise attığınız tokat konusunda Öcalan ne düşünüyor” diye sorduğunu göz önüne alınca, başka ihtimal gelmiyor doğrusu insanın aklına!
Tuncel, kendisine sorulan o soru üzerine söylüyor çünkü hala bir hukuk devleti sandığımız ülkemizde, hala yürürlükte olduğunu sandığımız yasalarımıza göre “suç” olan o sözleri.
Öyleyse Akman’ın sorusu “suça teşvik” değil mi?
TRT yönetimi herhangi bir yaptırım belirledi mi? Mesela İbrahim Şahin bir “Anadolu çocuğu” olarak zerre pişmanlık hissetti mi oluşturduğu ekibe dair... Bu skandalın sorumluluğunu alacak mı yoksa öncekiler gibi “yapan eder” deyip kenara çekilmeyi mi tercih
edecek?
Tuncel Akman’a dönüp olağan cüretiyle, “Bu soruyu bir gün sayın Öcalan’ın kendisine sorarsınız” dediğinde millet galeyana gelmiş haliyle...
Ayağa kalkmış seyirci...
E-posta, faks, telefon yağmış kuruma...
“Devletin polisine tokat atan, bölücübaşına ‘Sayın’ diyen bir kadını bizim vergilerimizle ayakta duran bir kanala nasıl çıkarırsınız” diye inletmişler ortalığı...
Ve lütfetmiş, “tepkiler üzerine” 10 dakika erken bitirmiş Akman, Tuncel’i konuk ettiği yayınını!
Ne yani? Demek ki izleyicilerden tepki gelmese devam ettirecektiniz yayını öyle mi?
Hiçbir şey olmamış gibi!
O caninin başında olduğu örgüt tarafından kırk bin evladı katledilen bu milletten hiç utanmayacaktınız, sıkılmayacaktınız öyle mi!
Kim bilir belki “diyalogçu beyaz güvercinler” uçururdunuz stüdyodan İmralı’daki hücresine de, ha!
Bir kuruş hakkım varsa benim o programı yapanların kursağında, helal etmiyorum...
Hatta... Neyse, yeni bir dava dosyası dayamasın Şahin kapımıza...
Yatıp kalkıp dua etsinler
Dava demişken...
Şahsım ve Yeniçağ’a bir tazminat davası daha açtığını duyduk TRT Genel Müdürü’nün...
Tazecik dava dilekçesi elimizde... TRT Genel Müdür Vekili Mustafa Beyhan imzalı uzuuuuuunnn suç dökümümüzde bir de geleneksel “gazetecilik dersi” eklemiş sağ olsun TRT...
Erol Çetin’in Basın Hukuku kitabından alıntılarla bir yayının “saygınlık zedeleyici veya yok edici, varlık nedenini tartışılır hale getirici hareketlerden uzak” olması gerektiğini savunuyor Beyhan bize...
Peki kabul de... Bu ne şimdi?
Ekranından bas bas “Sayın Öcalan” dedirten bir TRT hem, toplum vicdanını yaralamış, hem millete hakaret etmiş, hem tahrik etmiş, hem kin ve isyana teşvik etmiş, hem de kendi saygınlığını, itibarını yerle yeksan etmiş olmuyor mu bu yayınla?
TRT yöneticileri yatıp kalkıp dua etsinler millet “teknolojik tepki” yle yetindi, kapılarına dayanmadı, stüdyolarını basmadı diye!
Olur mu olurdu! Düşünün ki evlat vermişsiniz bu vatana; devlet ebed müddet olsun diye... Son o devlet, siyasi iktidar eliyle, evladınızın katillerini çıkarmış yasınızla dalga geçtiriyor ekranda... Yürek mi dayanır?
Sormadan edemeyeceğim TRT’nin başındakilere:
Siz bu milleti - sözümüz meclisten dışarı ama- eşek yerine mi koyuyorsunuz Allah aşkına? Bu millet kendi evlatlarının katiline kendi parasıyla iade-i itibar verir, veridir mi sanıyorsunuz?
Hadi bir de bu sorunun cevabını almak için referanduma gidin yüreğiniz yetiyorsa!
+++
Vatandaşın “çılgın proje” fantezileri
O.Oktay yollamış. AKP’nin henüz açıklamadığı “çılgın projeleri”nin neler olabileceğine dair şöyle şayialar dolanıyormuş halk arasında:
“Asgari ücret 2500 TL!”, “Cari açık kapanacak”, “İşsizlik tarihe karışacak”, “Milletvekili dokunulmazlıkları kalkacak”, “Vergi sistemine adalet gelecek”, “Yolsuzluk ve hırsızlıkla mücadele bakanlığı kurulacak”, “Tarım ve hayvancılık tekrar ayağa kaldırılacak”...
Ben hepsini yazmadım yerim dar... Ama siz hayal kurun kurabildiğiniz kadar. Nasıl olsa o şimdilik bedava!
+++
AKP’nin vaatleri inandırıcı değil
AKP’nin seçim bildirgesi için.. Kimi müthiş vaatler demiş.. Kimi ustalık vizyonu .. Kimi 12 yılın hedefi..
Bana göre hem eskinin tekrarı..
Hem de inandırıcı değil..
Niye mi?
Deniliyor ki, yeni anayasa demokratik katılımcı bir anlayışla hazırlanacak, kısa ve öz olacak..
Açın 2007 seçim beyannamesini aynı..
Bırakın yeni anayasa yapmayı, değiştirilen bazı maddeler bile demokratik ve katılımcı bir anlayışla mı yapıldı?
Yooo..
Anayasa metnini hazırladılar, muhalefetteki partilerin önüne koydular.. 24 saatte cevap verin evet mi, hayır mı? dediler..
Seçmene vaat ettiklerini tam tersini yaptılar..
***
Siyasi partiler yasası yeniden ele alınacakmış!..
2011 vaadi bu..
2007 vaadi de aynıydı..
El sürüldü mü?
Hayır..
2007 vaadinde; siyasal yaşamın demokratikleşmesi için Anayasa’dan başlayarak ihtiyaç duyulan bütün yasalarda düzenlemeler yapılacak deniyordu..
Seçimin hemen ertesi günü.. 23 Temmuz sabahı unutuldu, gitti..
***
AKP’nin 2011 vaadinde seçim yasasından da söz ediliyor..
2007 vaadinde de edilmişti..
Gazoz oldu..
2007 yılında ne sözler verilmişti; ne sözler..
Parti içi demokrasi güçlendirilecekti.. Siyasi partilerin hesapları, adayların harcamaları şeffaf olacaktı, denetim getirecekti..
Oldu mu?
Nerde.. 2007 vaatlerinin hiçbiri hayata geçmedi, 2011 vaatlerinin içine aynen kondu..
Demek ki yine hiçbir şey olmayacak!..
***
Daha önemlisine gelelim..
2007 yılında parlamenter sistemin güçlendirilmesi sözü verilmişti.. Yasama, yürütme ve yargı arasındaki ilişkiler parlamenter sistem esas alınarak açık net ve anlaşılır biçimde belirlenecekti..
Yapılmadı..
Yapılmadığı gibi AKP Genel Başkanı ’gönlümde başkanlık sistemi yatıyor’ diyor..
Başkanlığın hazırlığı yapılıyor..
Daha da önemlisi..
2011 beyannamesinde bu konuda tek satır yok..
2023’e kadar neyi hedefledikleri var ama nasıl yönetileceğimiz yok..
Nasıl yönetileceğimiz belli olmadan bırakın 12 yıl sonranın vizyonunu, iki yıl sonranın hesabı kitabı bile yapılamaz..
Yapılır diyen, hikaye anlatır..
Hikâye..
Mehmet Tezkan / Milliyet
+++
Ey millet size cici alacağım!
Bir yanda AKP’li milletvekilinin ve belediye başkanının para bölüştüğü rüşvet filmi oynuyor.
Bir yanda AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan; 2023 hedeflerinden söz ediyor.
Muhalefete, eski hükümetlere çatıyor. Lakin yolsuzluk iddialarıyla gündemde olan AKP’li Kayseri Belediyesi’ni, Elazığ Belediyesi’ni aklına bile getirmiyor.
Üniversitelinin üçte birisi işsiz, onları hiç görmüyor.
Arkadaşlarının da bulaştığı söylenen Deniz Feneri yolsuzluğundan 3 yıldır bir sonuç çıkmamış.
Ergenekoncu diye içeri alınanlar 4 yıldır kararı bekliyor. Ortada açık hukuk rezaleti var amma Başbakan bunları hiç görmüyor; demokrasiden, yeni anayasadan, hukuktan söz ediyor.
***
Sanki Güneydoğu’yu PKK’ya Ecevit hükümeti teslim etti.
Sanki bu 9 yıl başkası iktidarda imiş gibi; şikayet üstüne şikayet...
15 milyon insan açlık sınırında...
Emekliler, modern köle.
Tarım ve hayvancılık dibe vurmuş.
-Abdullah Öcalan ile görüştük,
diyor.
Silivri’ye atılanların aday gösterilmesini ise eleştiriyor.
Lozan Antlaşmasını delip Rum kilisesine ayrıcalık sağlamakla övünüyor.
Amma başörtülü kadınlar, milletvekili olmak isteyince de onları kınıyor.
İslam dünyasını yağmalamak için düzenlenen Haçlı savaşlarının olumlu yanından bile söz edebiliyor.
Amma Müslümanlığı da kimseye bırakmıyor.
Halkın aklıyla dalga geçiyor.
-Ey millet seçimi kazanırsam size cici anayasa alacağım, oyunuzu verin; sonra uyuyun, tamam mı?
Rıza Zelyut / Güneş
+++
İş başa düştü, halk ayaklandı
Anadolu ayağa kalktı, yürüyor...
Hidroelektrik santralları, nükleer santrallar, imara açılan yeşil alanlar, kurutulan dereler, kesilen ormanlar.
Anadolu ayağa kalktı, yürüyor.
Halk, ağaçlarının, derelerinin, yeşil alanlarının başka türlü korunamayacağını anladı.
Erozyon Dede Hayrettin Karaca’nın ömrünü vakfettiği “toprak-ağaç-yeşil ülke” zenginliğinin artık kendi yaşam alanlarına dayanan kıyımla elden gittiğini anlayan halk ayağa kalktı.
Bunu önemsiz göstermeye çalışan iktidar sözcüleri bile durumu ucundan kulpundan fark etmeye başlamış görünüyor.
Ama hiçbir bilimsel gerçeğe aldırmayan bir siyasal iktidar anlayışı yönetime egemen.
Bir süre aldırmıyor, sonra öfkeleniyor, bu konuda seslerini yükseltenleri azarlıyor, tehdit ediyor, korkutuyor, suçluyor.
Halk, “işin başa düştüğünü” anlamış görünüyor.
Liseliler de “sınavdaki şifre” olayıyla geleceklerinin nasıl tehlikeye düştüğünü anladılar.
Önce “şifre yoktu, yanlış anlama vardı” .
Sonra, “şifre yoktu, tesadüfler yanlış yorumlanıyordu”.
Daha sonra, “şifre değildi, algoritmaydı”.
Arkadan, “acemilikti, işgüzarlıktı”.
Sonunda bakla ağızdan çıktı:
“Evet, şifre vardı ama sehven olmuştu”.
Bu arada Sayın Cumhurbaşkanı “tatmin olmuştu”.
Sayın Başbakan da “tatmin olmuştu”.
Geri kalanı da tatmin olmalıydı.
Ama liseliler anlaşılan “tatmin olamıyorlardı” .
Sokağa çıktılar.
***
13 Haziran’da ülkenin yazgısı değişecek midir?
Evet değişecektir. Hem de beklenmedik ölçüde...
Erdal Atabek / Cumhuriyet
+++
Al sana milletin şifresi
Bursa’daki genç insan YGS’deki şifre iddiasını işte böyle protesto
ediyor. “Bizim hiç şifremiz olmadı
anne...”
İçinde her şey var.
Mizah, protesto, bir milletin ortak hafızası. Ve böyle anlarda sığınacak en emin yer. Anne...
Helal olsun size arkadaş.
Pencere cam indirmeden, taşla sopayla saldırmadan, biber gazı yemeden de protesto eylemi yapılabilirmiş.
Hem de o şifreyi yapanın, yaptıranın, o güya “Beceriksizin” kalbinin ta içine saplanacak ince bir dokundurma. Şifre mi istiyorsun?
Al sana “milletin şifresi...”
Ertuğrul Özkök / Hürriyet
+++
Anayasa Mahkemesi bu soruyu cevaplar artık...
Anayasa Mahkemesi’nin, ancak 2.5 yıl sonra verebildiği kararında, siyasi kadrolaşma uğruna uzman haberci ve teknik personelin maaşlarını donduran, onların özlük haklarını bekçi kadrosuna indiren TRT Yasası’nda anayasaya bir aykırılık bulamadığını aktarmıştık. Oysa, aynı Anayasa Mahkemesi’nin daha önce verdiği hükümlerde, özerklik ilkesi çerçevesinde TRT’nin siyasal iktidarın baskısından uzak tutulması gerektiği konusuna özel önem verdiğini duyurmuştuk.
TRT’den meslektaşlarımız aradı. Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerine bir soruları varmış, aracılık etmemizi istediler. Soru şu:
“Siyasal iktidar bir yasa çıkarıp Anayasa Mahkemesi üyelerinin kadrolarını zabıt kâtibi ile eşdeğer tutsa, o yasa anayasaya uygun olur mu, olmaz mı? Bırakın anayasayı, yargıç vicdanına sığar mı, sığmaz mı?”
Işık Kansu / Cumhuriyet