Hakkı teslim edelim
Dâvâ arkadaşı cezaevinde… Onu oradan kurtarmak için elinden gelen tek şey var… Milletvekili aday sırasını ona veriyor, kendi seçilmesi çok kolay olmayan bir başka bölgeye geçiyor…
Pek çok partide insanlar hatta arkadaşlar vekil seçilebilmek için birbirlerini ezerken, ayak kaydırmaya çalışırken, iyi sıraları kapmak için parti baronlarına para yağdırırken, o özgürlüğüne kavuşturmak istediği ''yoldaş''ı uğruna birinci sıradan ''feragat'' ediyor…
TİP''li Barış Atay yaptı bunu, cezaevindeki Can Atalay için… Savundukları düşünceye asla katılmıyor oluşumuz, sergilenen bu duruşa saygı duymamıza hatta gıpta etmemize engel değil… Arkadaşlık nedir, dostluk nasıl olur, bir düşünce uğruna fedakârlık nasıl ''iyilik'' olmaktan çıkıp ''görev''e dönüşür, işte cevabı…
Diğer partilerin çoğunda özellikle sağ partilerde buna dair tek bir örnek bulabilir miyiz? Onlar ''batıl''ı savunurken bile bu tür fedakârlıklar yapabilirken, sözde ''hakkı'' savunanlar, yoldaşları, gönüldaşları, ülküdaşları vs. için "Öncelik senindir" diyebilmişler mi hiç?
***
Kabul edelim ki ''sağ''ın zihin dünyasında kalmamış erdemler bunlar artık… Onlar seçim arifelerini ''mahşer günü''ne çevirmekle meşguller… Hani, kimsenin kimseye faydasının olmayacağı, herkesin birbirinden kaçacağı gün gibi… Milletvekili sıralamasında garanti yeri kapmak için her türlü ayak oyununun, çirkefliğin, pusunun sıradanlaşması gibi…
Oysa dostluk, arkadaşlık ve ondan ötesi insanlık denen değerler var…
Kemal Tahir''in Kurt Kanunu''nda işlediği enfes bir kesitten söz edelim… İttihatçılardan Kara Kemal ve Abdülkadir Bey (eserde Abdülkerim olarak geçer), İzmir suikastı dolayısıyla gıyaplarında idam istemiyle yargılanmaktadırlar…
Başlarına ödül konmuş bu iki kaçak yakalanmamak için oradan oraya koştururken Kara Kemal''in aklına çocukluk arkadaşı eski maliye memuru Emin Bey gelir… Aksaray''daki eve geldiklerinde Emin Bey''in kız kardeşi Perihan''ın da izin vermesiyle eve yerleşirler…
Bir süre sonra haklarında idam cezası çıkar… Bu arada etraflarındaki çember daralmıştır… Kuşatmadan kurtulmak için kaçarlar… Kara Kemal bir tavuk kümesine saklandığında yakalanacağını anlar ve intihar eder…
Abdülkerim ise hâlâ kaçaktır… Aslında sadece Kara Kemal''den dolayı tanıdığı Emin Bey''in evinin kapısını çalar bir gece yarısı… Kapıyı Emin Bey''in kız kardeşi Perihan açar ve Emin Bey''i sorar… Perihan ise Abdülkerim''i içeriye almaz…
Abdülkerim gece yarısı kapıdan geri dönerken Emin Bey gelenin kim olduğunu ve içeriye kardeşi tarafından alınmadığını öğrenir öğrenmez sokağa doğru seslenmeye başlar: "Emin''i soran arkadaş, buradayım, buradayım…"
Ancak Abdülkerim gecenin karanlığında kaybolmuştur artık…
Sadece dostluk veya arkadaşlıkla değil ''insanlık''la izah edilebilecek, ''risk''le ''tefessüh'' arasında kalındığında, işin içinde insanlık varsa ''risk''in güzelliğini anlatan bir kesit bu…
***
Dostluğun, arkadaşlığın, idealistliğin ama hepsinden önemlisi insanlık ve vicdanın bambaşka bir şey olduğunu anlatmaya çalışan o satırların altını tekrar çizelim:
İzzetli bir hayat, ''geç kalınmış'', ''hiç gidilmemiş'' veya ''hiç verilmemiş'' randevuların toplamı olamazdı… Orada olmak... Olunması gereken yerde olmak… Beklenen olmak… Geleceği bilinen olmak…
Kesal''in söylediği gibi: "Çünkü ahlâk, en olmaz zamanlarda ''ben buradayım'' demektir…" Ne mutlu hep olması gereken yerde olanlara ve öyle kalmak isteyenlere…