'Hâkim'lerin hukuku
Egemenlerden bahsetmiyorum; onların “hukuku”nun nasıl bir şey olduğunu az çok tecrübe imkanı bulduk son on yılda.
Benim sözünü ettiklerim, hakimlerin/egemenlerin hukuku tarafından cezalandırılan “hâkim”ler...
Balyoz Davası’nda 16’şar yıl cezaya çarptırılan üç “tutuklu-terörist-hâkim albay” Hadımköy’den ortak bir mektup göndermişler.
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Adli Müşaviri Hava Hâkim Kıdemli Albay Bülent Günçal, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Kıdemli Hakimi Hava Hakim Kıdemli Albay Ahmet Erdem ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Adli Müşaviri Deniz Hakim Albay Onur Uluocak “hukuk” un Hadımköy Askeri Cezaevi’nin parmaklıkları arasından bakıldığında nasıl göründüğünü anlatmışlar:
“Genelkurmay Başkanı’nın “terörist sanık”,
Terörist başlarının “muteber gizli tanık” olduğu,
Kendilerini hukukun üzerinde görenlerin,
Devlet içerisinde devlet haline geldikleri,
Pervasızca üretilmiş sahte delillerle,
İki polis imzalı “Tespit Tutanağı” başlıklı hukuk garabetleriyle,
Askerini, yazarını, üniversitedeki hocasını “terörist” ilan ederek,
Yargılama görüntüsü altında, hukuk ve temel insan hakları yerle bir edilerek,
Darbecileri yakaladık, cezalandırdık yalanı ile kamuoyunun aldatıldığı,
MİT’inden Emniyetine kadar yaygın istihbarat örgütüne sahip olan devletin,
TSK’ya yönelik bu komplolardan her ne hikmetse hiç haberinin olmadığı(!),
Üstünlerin kendi mahkemelerini kurup,
Dostlarını kayırdıkları,
Muhalif kabul ettiklerinin yok edilişini zevkle izledikleri,
HSYK Birinci Daire Başkanı’nın dahi Özel Yetkili Hakimlerin tarafsızlıklarını yitirdiklerini ve savcılarla “kafa kafaya verip bu maçı götürdüklerini” söylemekte hiçbir beis görmediği,
Yapılan tüm bu haksız, hukuksuz uygulamalara,
İnsan haklarına açıkça aykırılıklara,
Ülkemizin sürüklendiği karanlıklara karşı,
Kişisel menfaatlerin, sinmişliklerin ardına saklanarak,
Seslerini çıkarmaktan korkup kuytularda yaşayanların,
Demokratik tepkilerini ortaya koyamadıkları,
Hukukun hiçe sayıldığı
İntikam amacıyla silah olarak kullanıldığı
Karanlık hedeflere alet edildiği bu dönemde
Meşhur “Balyoz” davasında
Tek soru sorulmadan,
Aleyhte bir delil bulunmadan,
Bilirkişi incelemesi yaptırılmadan,
Delilleri tartışılmadan,
Avukatları konuşturulmadan,
“Seminer, seminer” diye haykırdıkları o seminere dahi katılmadan
Hiçbir hukuksuzluğa alet olmamış bizleri,
Hukuktan asla taviz vermeyeceğimizden korkularak,
Sahte dijital yazılarla ve uydurma senaryolarla bir günde “terörist” ilan edip tutuklayan,
Yargılama görüntüsü adı altında hukuku katleden,
Ve bunların hesabını,
Başlarını yastığa koyduklarında vicdanlarına,
Gelecekte de çocuklarına ve torunlarına asla veremeyecek olan “meslektaşlarımız”(!) gibi,
Kürsüde olmak yerine,
“İftiralarla, suçsuz yere zindanlarda çürütülen silah arkadaşlarımızın” yanında bulunmaktan,
Gurur duyarız.
Bu onur bize yeter...”
GÜNÜN SORUSU
Günlerdir bütün kitle iletişim araçlarının bangır bangır Edirne’den girdi, Tekirdağ’a geldi, İstanbul’a yöneldi dediği “kar” la ilgili olarak “beklemiyorduk” diyen Kadir Topbaş;
Meteoroloji ilmine küs müsünüz?
Ansızın bastırmış!
Teşrif etmeden evvel 41 pare top atışı ile sizi “uyandırmasını” yahut bir kardan elçi aracılığıyla “müsaitseniz yarın size geleceğiz” diye müsaade istemesini mi bekliyordunuz
İyi de bu panik niye
Anayasa Mahkemesi “Yüce Divan” sıfatıyla, emekli Yargıtay üyesi Hasan Erdoğan ile rüşvet verdiği öne sürülen ve aralarında Murat Yalçıntaş’ın da bulunduğu 16 sanık hakkında, “bazı delillerin hukuka uygun toplanmadığı” gerekçesiyle beraat kararı verdi. Dünkü gazetelerde kararı yorumlayan yığınla yazı arasında iki tanesi vardı ki, pek dikkatimi çekti.
Zaman’dan Bülent Korucu, kararın Silivri’deki davalar için emsal teşkil edemeyeceğini savunarak “Balyozculara kötü haberi vermek zorundayım; buradan fazla ekmek beklemesinler” derken, Bugün’den Adem Yavuz Arslan da kararın “öteki davaları” etkilemeyeceğini “Bence bu karardan Ergenekoncular’a ekmek çıkmaz” cümlesiyle ifade ediyordu.
Talimatla yazdırsan bu kadar benzemez!
Sanırsın iki yazı da aynı elin mahsulü!
Hani sanki kamuoyunu yönlendirmek için köşe yazarlarını kullanmak isteyen birileri tarafından yollanan “bilgi notları” nı köşelerine taşıyıp, altlarına da kendi imzalarını basmışlar!
O derece yani!
***
Hukukun, hukuksuz elde edilen verilerle de tesis edilebileceğine ikna olmayacağımı düşünüyorum. Üstelik Silivri davalarında “delil” denilen dokümanların “hukuksuz ele geçirilmek” dışında bir de “sahte” liğinin belgelenmiş olduğunu gördüm. Dolayısıyla benim açımdan, CMK’dan madde cımbızlayıp “tesadüfen ele geçirilen delil hukuka uygundur” savunması yapanlar abesle iştigal ediyorlar.
Ki velev ki öyle;
Madem Yüce Divan kararının “içtihat” oluşturması ve Ümraniye, Balyoz ve Odatv davalarında yargılananlar için “umut” olması mümkün değil, madem ki onca insan “hukuksuz delillerle” de olsa “en ağır şekilde” cezalandırılacaklar, madem daha yargılama bitmeden verilecek “hüküm” den bu kadar eminsiniz neden böyle nasırınıza basılmış gibi ayaklandınız?
Anlamadığım;
Bu panik niye?