Hak ve Eşitlik Partisi'nin kurucularından biri

Hak deyince bu ülkede, birilerinin aklına “hak edişleri” gelir hemen. Birileri içinse hak, Kürtçü-bölücülerin sırtlarının sıvazlanması, türbanlıların palazlandırılmasıdır. Oysa hak, ücrettir aynı zamanda, emektir, adalettir, hatta bağımsızlıktır. İstiklal Marşımızın o ünlü dizesini bir hatırlayalım: “Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal”.

Hak... Öncelikle doğal ve temel insan hakları... “Herkes kişiliğine bağlı, devredilmez, dokunulmaz, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir” diyor Anayasa. Diyor ya, biz bu Anayasa hükmünün son sözcüğünün sonuna, içimizden, bir “mi” soru eki eklemeden edemiyoruz. Edemiyoruz, çünkü güçlüler haklıdır bu ülkede, güçsüzler haksız. Hak bakımından karnemiz zayıf dolu, sicilimiz bozuk. Hak, bu ülkede en çok yenen ve en çok çiğnenen bir kavram. Haklarını bilen ve hakkını arayan bir toplum olmadığımız, bir türlü olamadığımız da yadsınamayan bir olgu.
Ya eşitlik? O ne ki?.. Olur mu ki? Emek, yetenek ve bilginin ayrıcalığı göz önüne alınmak kaydıyla, herkes eşit olmalı. Kanun önünde eşit olmalı; yükte, çıkarda, yararda, hakta eşit olmalı. Kadın-erkek eşit olmalı. Ve fırsat eşitliği “olmazsa olmaz” olmalı.

Eşitlik?.. Var mı bu ülkede? Kim eşit? İtler bile eşit değil bu ülkede, “eş itler” var yalnızca. Bazı itlerin veterinerleri, özel mamaları, seçkin ve zengin sahipleri var. Elitler ve şehitler, kesinlikle eşittirler bu ülkede ama. Şehitler aynı bayrağa sarılıyor, aynı törenlerde aynı konuşmalar ve atılan aynı sloganlarla aynı şehitliklere gömülüyorlar. Elitler ise, hep eşitler, onların eşitliği hiç bozulmuyor. Mutlu ve putlu azınlık olma seçkinliğini koruyorlar her dönemde.

Osman Pamukoğlu Paşa önderliğinde kuruluş çalışmaları süren Hak ve Eşitlik Partisi’nin kurucularından biri de benim. Bundan dolayı kıvançlı, sevinçli ve övünçlüyüm. Partinin adına kafayı takan kötü niyetlilerle işimiz yok. İyi niyetle sorgulayanları, yukarıdaki izahlarım ikna etmiş olmalıdır. Kimi köşe yazarları ise (bunların içinde dostlarımız da var), “Bizim halkımız, paşasını kışlada sever, siyasetçi olarak istemez” savını ileri sürmekteler. Bu beylere, Atatürk’ün, İsmet Paşa’nın, Mareşal Fevzi Çakmak’ın ve Alparslan Türkeş’in de asker olduklarını hatırlatırım. 12 Eylül’den icazetli Turgut Sunalp Paşa’nın Horoz Partisi’ni temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp öne sürmesinler. Efendim, “Paşa, değil miymiş, bunlarda militarist ve baskıcı eğilimler hep olurmuş, bu yaştan sonra bir paşanın emrinde yat-kalk talimi yapmak bana yakışır mıymış?” Bunu diyenlere, üçten dokuza şart ederek boşadığım eski partimde, onca yıl, “lider-teşkilat-doktrin tartışılmaz” dayatmasına karşı verdiğim mücadeleyi hatırlatırım.

Evet, Hak ve Eşitlik Partisi’ne sahip çıkınız, dualarınızı, katkılarınızı ve katılımlarınızı bekliyoruz. Anadolu Kartalı Osman Pamukoğlu’ndan hikmetler aktaralım son olarak:
“Devletin savunması silahla değil milletle yapılır.”

“Milli anılarda yasların yeri, zaferlerden daha değerlidir; çünkü yaslar, görevleri anımsatarak ortak çabaları kamçılar.”

“Güçlü bir ulusun bireyleri ak günlerde mutlu, kara günlerde dayanıklı, kanlı günlerde düşmanlarına ezici olabilmişlerdir.”

“Sadece zeki olmayan insanların programı vardır. Onlar korkar. Hayatı karşılamak için yeterince zeki olmadıklarını bilirler. Hazır olmaları, prova yapmaları gerekir. Ve sadece aptallıklarını ilan ederler. Zekâ ise hazırlıksız bir şekilde gerçekle yüzleşmektir. Hayatın karşısına hazırlıksız çıkmanın güzelliği inanılmazdır.”

Yazarın Diğer Yazıları