Haberler konuşuyor

‘Bazen hiç yorum yapmaz, iki haberi alt alta ya da yan yana getirirsiniz; çok şey anlatır’ diyen Hikmet Bila, meslek hayatının, belki de en kısa yorumuna imza attı. Tek cümle: Pınar Akdağ “pırlanta” gibi bir kızdı!
Bazı haberler vardır, tek başına çok şey ifade ederler. Her biri hakkında sayfalar dolusu yazı yazabilir, yorum yapabilirsiniz. Duygularınızı, düşüncelerinizi istediğiniz gibi dile getirebilirsiniz. Takdir, öfke, kızgınlık, acıma, nasıl hissediyor, nasıl görüyorsanız...
Bazen de hiç yorum yapmaz, iki haberi alt alta ya da yan yana getirirsiniz, çok şey anlatır. Zaman zaman böylesi daha iyidir. Bugün ben de böyle yapacağım ve iki haberi sizlere yorumsuz sunacağım.

* * *

Birinci haber:
Dünkü Hürriyet’in birinci sayfasında iki haber vardı. Biri manşette, diğeri onun altında. Önce birinci haberi özetleyelim:
“22 pırlanta ve 110 bin dolar... Emekli komutan Özden Örnek’in eşi Sevil Örnek, ’22 parça pırlanta ile 110 bin dolarımı geri vermedi’ diyen Sunahanım Güven’den davacı oldu. ’Bu kadar değerli eşya ve parayı nereden bulduğunu açıklasın’ dedi. Sevil Örnek’in yaptığı suç duyurusu üzerine Emekli Tümamiral İlker Güven’in boşanma davası süren eşi Sunahanım Güven hakkında hakaret suçlamasıyla 2 yıl 8 aya kadar hapis istemiyle kamu davası açıldı.
Sunahanım Güven şöyle savundu: ’Bazen eşimin bazen de eşinin emir subayı ile 22 adet pırlantayı Sevil Örnek’e gönderdim. Hiçbirini iade etmedi. 2004’te kardeşinin Nişantaşı’ndaki mağazasından iyi bir alışveriş yapmamı istedi. Gitmeyince aramız bozuldu.’
Sunahanım Güven: ’Sevil Hanım alışveriş için yurt dışına gideceğini söyleyip, daha sonra vermek üzere 150 bin dolar istedi. Eşim İlker Güven, ilişkide bulunduğu değişik kişilerden 110 bin dolar hazırlayarak Sarıyer Orduevi’nde emir subayı vasıtasıyla Sevil Örnek’e teslim etti. 2002 ile 2004 arasında Sevil Örnek ile birlikte her katıldığımız davette üzerimde gördüğü pırlantaları çok beğendiğini söylerdi. Emir subayını gönderir, O gün üzerinde taşıdığın pırlantayı gönderir misin, bir davete katılacağım, takıp sana geri gönderirim derdi. Fakat aldığı 22 pırlantayı geri vermedi. Her aradığımda ”Gönderirim“ derdi. En son 2007’de aradığımda ’Göndermeyeceğim’dedi. Şoke oldum.’
İki komutan eşinin davası Şişli mahkemesinde görülecek.”

* * *

İkinci haber:
“Osmaniye’deki Kanlıgeçit Jandarma Karakolu’na PKK’lı teröristlerin düzenlediği saldırıda lojmanın balkonunda hedef olan Teğmen Cumhur Akdağ’ın eşi Pınar Akdağ (23) dün İzmir’de gözyaşları içinde toprağa verildi. Evliliğinin 47’nci gününde hayatını kaybeden, ailesinin ’fındık’ diye hitap ettiği Pınar Akdağ için, şehit cenazelerine uygulanan törenin benzeri düzenlendi.
Cenaze törenine vatandaşlarla birlikte Akdağ’ın ailesi, yakınları, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ve komutanlar katıldı. Teğmen Akdağ taziyeleri kabul ederken ’Herkese nasip olmaz, ölümün en güzelini yaşadı, şehit oldu’ diye konuştu. Namaz kılınmadan önce Teğmen Akdağ, elindeki üç karanfili eşinin tabutuna bıraktı. Saygı yürüyüşü sırasında Teğmen Cumhur Akdağ, yakasına taktığı eşinin fotoğrafını öpüp selam durdu. Teğmenin gözyaşlarını gizlemek için şapkasının siperini gözlerini kapatacak şekilde indirdiği görüldü.”

* * *

İşte size alt alta iki haber.
“Yorumsuz” dedim ama, tek kelimelik bir yorum yapmama izin verin.
Pınar Akdağ “pırlanta” gibi bir kızdı.
* Hikmet Bila / Vatan

+++++

Talat Aydemir olursunuz tehdidi
Raportör Osman Can’ın ’iptal kararı çıkarsa Anayasa Mahkemesi’ni yok sayalım’ demecini okuyunca çok fazla önemsememiştim..
Entresan olma merakıdır dedim..
Bu sebeple esprili yorum yaptım; iyi hukukçuydu anarşist oldu diye yazdım..
Meğer mesele farklıymış..
Meğer yemeği ateşe vermişler; tıkır tıkır pişiriyorlarmış..
Sözlerde hafiften tehdit var!.. Anayasa Mahkemesi’ne gönderilen mesaj var..
Raportör Can’ın ’Talat Aydemir örneği’ haybeden değil.. İlk bakışta cahilce gözüküyor, ne alakası var deniliyor ama öyle değil..
Zekice!..
Anayasa Mahkemesi üyelerine Anayasa değişikliğini iptal ederseniz sonunuz Talat Aydemir gibi olur hatırlatması yapılıyor..
Darbe girişimi sayarız!..
(İdam yok artık, ağırlaştırılmış müebbet)

* * *

Diyelim ki; Mahkeme tüm değişikliklerin toplu oylanmasını zorunlu tutan maddeyi iptal etti.. Elmalarla armutlar aynı kaba konulup oylanmaz dedi..
Bu seçmenin iradesine ipotek koymaktır kararını verdi..
Benim başından beri aşure yöntemi diye karşı çıktığım mesele var ya...
O ...
Ne olacak?
Osman Can ve ekibi ’referandumda her madde için halka ayrı ayrı sorulması gerekir kararını darbe girişimi’ diye mi pazarlayacaklar?
Meclis’e ’kararı yok say’ çağrısı mı yapacaklar?
Karara imza atan her üyeye Talat Aydemir muamelesi çekilmeli!..
Olur mu?
?????...
Yok artık daha da neler diyeniniz
var mı?
* Mehmet Tezkan / Milliyet

+++++

Raportör sandım ‘başkadı’ çıktı!
Yeri geldiğinde “Bu mesele yargıya gitti, artık üzerine konuşmak doğru olmaz” diyenler, yargıya gitmiş bir mesele hakkında gayet rahat fikir beyan edebiliyorlar.
Ama herhalde bugüne kadar kimse çıkıp “Mahkemenin kararını takmayın, bildiğinizi yapın” deme cüretini de gösterememişti. Belli ki Osman Can fazla havaya girmiş. Biz onu raportör sanıyorduk, meğerse o mahkeme heyetinin de üzerinde bir konuma sahipmiş. Hangi karara saygı gösterileceğini, hangi kararın takılmayacağını söyleyebildiğine göre böyle olmalı.
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

+++++

Analar şehitlerine ağlıyor
“Analar ağlamasın” diye propagandaya girişmişler, PKK’nın silahı bırakıp teslim olmasını garantiye almadan “Açılım” başlatmışlardı. “Açılım” bir paketti.
İçinde ne var! Kimseye söylemiyorlardı.
Sanki “çözüm bulunmuş da toplumu haızrlamak” için ne kadar şöhretli şarkıcı, yazar, yandaş gazeteci, sporcu varsa onlarla toplantı yapmışlar ve PKK’nın terör yapmasını, asker şehit etmesini, mayın patlatıp sivil öldürmesini, bölücülük için yola çıktığını unutturmaya çalışmışlardı.
1 yıl geçti. Karargah kurşunlanıyor. Karakollar roketleniyor. Günde 8-10 şehit. Analar şehitlerine ağlıyor.
Pınar Akdağ, 22 yaşındaydı. Teğmen Cumhur Akdağ’a aşıktı.
47 gün önce evlenmişlerdi. Tehlike nereden gelirse gelsin. Sen nerede ben orada demişti. Teğmen eşinin yanına gelmişti. Karakolun lojmanı evlerinin balkonunda oturmaktaydı. PKK’Nın şarapneli 47 günlkük gelin Pınar Akdağ’ı başından vurdu.
Bölücüler çok sevinmiştir.
Açılımcıların duygusu nedir?
Ne düşünmekteler?
Pınar’ın cenazesine gelemediler.
Gelecek yüzleri olmadı.
“Analar ağlamasın” demişlerdi.
Memleketin anasını ağlatıyorlar.
Açılım PKK’yı daha da azdırdı.
Bölünme isteyenleri yüreklendirdi.
Niçin şarkıcıyı, yazarı, iktidar sevicisi haline getirilmiş yandaş gazeteciyi toplayıp “Açılım ahkamı kesmeden” önce PKK silahı bıraksın ve teslim olsun diyemediler? Hangi akla-mantığa-vicdana hizmet “teröre açılım kucağı” açtılar?
* Necati Doğru Sözcü

+++++

Evrimciler bu “cins”i tanıyor mu!
Gitmem gitmem gideceğim tuttu... Ne zaman gitsem illa bir olayın içinde bulmuşumdur kendimi ya bir bomba paniği, ya travestilerle kovalambaç... Hayatımın bir döneminde, uykudayken kaçırılıp, vücuduma ‘olay çeker’ özelliğine sahip mıknatısvari bir çip yerleştirildiğinden şüpheleniyorum kimi zaman. Bazı sabahlar uyandığımda gözüme ilişen ve ‘kimbilir yine nereye bodoslama çarptım’ diye söylenip geçtiğim sonu gelmez yara izleri de belki o operasyondan kalmadır? Bu saçmalama ritüeline neden gerek duyduğumu merak eden varsa söyleyeyim; bir tür terapi. Hukuki sakınca doğuracak kelimeler seçmemek için yazı öncesi deşarj seansı diyelim... Cumartesi günü, İstiklal Caddesi’nin Taksim girişinden salındık, Tünel’e doğru yürüyoruz...

Biri cinnet geçiriyor ama...
100-200 metre kadar sonra yaya trafiği kilitlendi. İlk bakışta insanı andıran kalabalık bir grup olduğu yerden kımıldamadan öylece duruyor. Gandi sonrası ‘pasif direniş’ modası var ya herhalde caddenin olmazsa olmazı eylemlerden biri dedik yol almaya çalışıyoruz... Yok, ne mümkün... Ne ileri ne geri... Ne oluyor filan derken, herşeyi “yukarıdan” beklediğimiz için gayrı ihtiyari kafamızı kaldırdık arkadaşımla; kadının biri, bir binanın terasından aşağı doğru sallanmakta. Ve daha türlü akrobatik hareket. Çığlık kıyameti saymıyorum. Bir sarkıyor, bir korkuluklara geri tırmanıyor, bir eğiliyor, bir ürküyor; dizleri kan revan... Tam bir ne yaptığını bilmezlik hali. Belli ki cinnet vak’ası...

Kepazelik diz boyu
Yahut etraftan duyduğum genel ifade kalıbıyla “kafası güzel” ablanın... Herkes kafayı yukarıya dikmiş, ben etrafıma bakıyorum ‘nereye düştük’ diye. Ezilme tehlikesi geçiren çocuklar mı istersiniz, atlayacak mı atlayamayacak mı diye yemeğine bahis oynayanlar mı!... Yüzlerce insan; biliyorsunuz artık herkes kendi çapında gazeteci, televizyoncu, muhabir ya... Ellerindeki fotoğraf makinalarını intihar etme iddiasındaki kadına odaklamış bekliyorlar. Bir de profesyoneller; açı hesabı filan yapıyorlar: Rüzgar nerden eserse eteği havalanır? Bunu temenni edenini bile duydum: “Rüzgar esse de eteği bir açılsa be abi...” Kendini insan sayan yaratık türünün evriminde bundan bir sonraki aşamada, intihar etmiş bir kadın cesedinin karşısına geçip şöyle denecek herhalde: “Polis gelmeden bir tecavüz etsek be abi..” Aynı havayı soluduğumuz, aynı şehri, aynı mahalleyi, belki de aynı apartmanı paylaştığımız böyle bir cins varmış. Gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum.
Benim inanç dünyamda karşılığı yok, evrim
teorisinde var mıdır acaba?

+++++

‘Kalemine efendi kalamadın’ sitemi
Hürriyet Gazetesi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin kuruluşunun 64. yılı dolayısıyla düzenlenen ve kurucu başkan Sedat Simavi’nin anıldığı toplantıyı görmezden gelince, toplantının konuşmacılarından Cihan Demirci, Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici’ye e-posta attı. Odatv’nin de yayınladığı e-postada Demirci “Kendi kurucusunu unutan gazete” dediği Hürriyet’i “duyarsız” olarak tanımladı. Demirci gazete yönetimine Sedat Simavi’nin şu sözünü de hatırlatma ihtiyacı duydu: “Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et, mecbur kalırsan kır, sakın satma!..”

+++++

Washington yaramış
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik Milliyet’ten Devrim Sevimay’a verdiği röportajda önemli “itiraflar” da bulunmuş.
Çelik’in söylediklerinden, AKP’nin “antisemitizmin kökünü kazımak” gibi bir misyonu olduğu sonucu çıkıyor. Irkçılıkla, mezhepçilikle, etnikçilikle mücadele değil; antisemitizmle mücadele...
Erdoğan’ın İsrail’e efelenmesinin sebebi “halkın gazını almak”mış! Erdoğan bağırdıkça, benim insanım da “Verilmesi gereken tepkiyi devletim veriyor zaten” deyip rahatlıyormuş, gevşiyormuş, yumuşuyormuş!... Yarın bir gün İsrail’e verimli tarım arazisi satmak gerekirse, yeni silah anlaşmaları imzalanırsa, sermayenin serbest dolaşımı konusunda ittifaklar filan kurulursa da “devletim” den hiçbir ihanet beklemez aynı vatandaşım değil mi? “Devletim yapılması gerekeni yapar!” Bu da törpü diplomasisi demek ki...

+++++

Tek bildikleri biat etmek
CNN Türk’ün sorunu çok belli: Un var, şeker var, yağ var ama helva yapan yok. (...) Olağan şüpheliler belli. Başta Taha Akyol.(...) Tek yapabildiği iktidarla ilişkileri iyi tutmak. Böyle bir komutan seçerseniz, o da yanına kendisini zorlamayacak, tıpkı kendisi gibi yaratıcılığı bulunmayan emir erleri atar.
(...) Hep beraber kanalı AKP TV’ye dönüştürdüler. ’Patron ne der’, ’Başbakan kızar mı’ gibi korkular halinde ölü bir haber kanalı yaptılar. AKP’nin hangi bakanı varsa yayınlar kesilerek Taha Akyol’a ’özel röportaj’ verdi. (...)Daha da acıklısı CNN Türk’ü yönetenler sadece bu iktidara değil, her iktidara boyun eğdiler. Çünkü kültürleri bu: Tek bildikleri biat, tek bildikleri iktidarla arayı iyi tutmak. Bunun adı gazetecilik değildir... (...)
Nitekim nitelikli haber kanalı izleyicisi de bu ayrımın farkında olduğundan tepkisini bu kanalı yalnız bırakarak, izlemeyerek verdi. Hasan Cemal’in, Cengiz Çandar’ın büyük medya gazına rağmen yayından alınmaları az mesaj mı?
* Oray Eğin / Akşam

+++++

MİNİ YORUM
Mağdurla mahkum
Mülki amirler bayram sabahları, arsız, hırsız, katil, sapık demeden “kader mahkumu” diye genellendirilenlerle bayramlaşırlar. Onları “mağdur” sayar şefkatle kucaklarlar! Çetin Doğan’ın eşi Nilgün Doğan’ın “Babalar Günü” etkinliğini öğrendiğimde, Silivri ve Hasdal’da tutuklu bulunanları düşündüm; onlar ne zaman “mahkum” değil de “mağdur” sayılacaklar dersiniz?

Yazarın Diğer Yazıları