Haberimiz kalmadı; yerine 30 kupona oyuncak verelim...

Dün bu köşede Yalçın Doğan ve Mehmet Yılmaz’ın köşelerine taşıdıkları ama bir türlü gazetelerinin manşetinde yer bulamayan “yolsuzluk” haberlerinden yola çıkarak, toplumdan köşe bucak saklanan hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet vakalarını sıralamıştık. Yazı çarşaf ebadını bulmasına rağmen yine de yazamadıklarımız, yazdıklarımızdan fazlaydı.
Baktım Mehmet Yılmaz, bizim de hatırlattığımız “İsviçre’den milyon dolarlarla dolu valiz taşıyan AKP’li” olayına atıfla başlamış dünkü yazısına. “Mehmet Baransu, Taraf gazetesindeki köşesinde bunu yazalı bir buçuk yıla yakın zaman geçti, savcılıklar bu iddiayı ciddiye almadı” diyor.
Yılmaz’ın da dediği gibi “Nasıl ciddiye alsınlar ki”, nihayetinde önlerinde Deniz Feneri örneği var. Soruşturmayı yürüten savcıların başına gelmeyen kalmadı.
Hürriyet yazarının yaptığı karşılaştırma net:
Dün Lockheed rüşvet skandalını, bugün de Siemens rüşvet skandalını soruşturmayan tek ülke olarak, mevzubahis “menfaat kardeşliği”, “egemenlerin soyup soğana çevirme hakkı(!)” ysa, “hukuk” ve “adalet” anlayışında, 12 Eylül’den bugüne gram dönüşüm geçirmemiş bulunuyoruz.
Ama bu gerçek bir yana, dünkü yazının eksik kalan yanını, “perdeleme” nin medya ayağını sorgulamalı biraz da.
Tamam, evet hem Mehmet Yılmaz’ın hem de dün konuyla ilgili görüşüne başvurduğumuz bir dönemin “yolsuzlukla mücadele” deyince ilk akla gelen ismi Sadettin Tantan’ın dediği gibi yargıdaki siyasallaşma ve tekelleşme, “denetim”i imkansız hale getiriyor da ya özellikle son yıllarda “yargı”nın yerini almak konusunda pek heveskar davranan medya?
O neden lal oluyor konu “yolsuzluk” olduğunda?
İktidar bir yandan “devlet”e “Yağma Hasan’ın böreği” muamelesi yapar ve bütün kurumların kanını emerken, öte yandan “milletin” cebini cepkenini delik deşik ederken, Russel Crow’un Çanakkale tweetleri, “Hürrem’in tükenişi”, memelerini aldıran kadınlar mı olmalı bu sözüm ona büyük gazetelerin önceliği?
Gazeteciliğin yüklediği sorumluluklardan kaçmak, patrona ihale kazandıran bir şeydir belki ama okur kazandırdığı iddia edilebilir mi?
Bırakın kazanmayı, mevcut okurlarını da kaybediyor olmalılar ki artık haberleriyle sattıramadıkları gazetelerinin tirajını korumak için promosyona yükleniyorlar aylardan beri.
Alın bakın bir Hürriyet’e;
Birinci sayfası oyuncakçı ile kitapçı dükkanı karışımı bir yerin vitrini gibi; gel gel, haber yerine 30 kupona oyuncak var, ansiklopedi var hanım!

“Halk”sız demokrasi

Her seferinde “Artık şaşırmayacağım” diye söz veriyorum kendime; tutamıyorum yine “Ama bu kadar da olmaz” derken buluyorum kendimi gazete sayfaları arasında.
Son olarak Aslı Aydıntaşbaş’ın yazdıklarını okurken geldim -nedense!- küçük dilimi yutma noktasına.
Diyor ki Aslı Hanım;
“Üç aşağı beş yukarı sonucu da biliyoruz... Sonunda iktidar partisi “C Planı” dediği BDP’yle uzlaşı seçeneğiyle referanduma gidecek ve kazanacak.
Başbakan Washington’dayken 2014’te 3 seçim olabilir diyerek zaten malumu ilam etti. Sadece seçimlerin olacağı değil, seçimlerin sonuçları da üç aşağı beş yukarı belli değil mi?”
Ee tamam, madem sonucu belli, seçim de yapmayalım o zaman?
Ne gerek var formaliteden bir seçim uğruna “milli servet” düşmanlığına!
Demokrasiler türlü türlü olabilir ama hepsinin birleştiği en temel ilke nedir?
Halka dayanması!
Halkın öyle veya böyle, kimi zaman çoğunluğun tiranlığını oluşturmayla neticelense bile nihayetinde nasıl yönetileceğine kendisinin karar vermesi...
Hani “milli irade” dediğimiz şey var ya, o işte! Her durumda AKP’nin kazanacağını varsaymak aynı zamanda “milli irade”yi, yani demokrasinin olmazsa olmazı, halkı yok saymak anlamına gelmez mi?


***


Ah bir de şu “halk”a olmasa ne güzel işleyecek “ileri demokrasi”leri... Ama var... Dilerim tez zamanda bu arkadaşlar da tanışırlar...

Doğru söze ne denir

Yavuz Donat’ın sorularını yanıtlayan Hüseyin Gülerce, 2010 referandumuyla ilgili olarak “Hocaefendi çevresine dedi ki: “Bu referandumdaki evet 20 seçime bedeldir.” diyor.
Doğru valla;
90 yılda beceremediklerini becerdiler, 1923 yılında kurulan rejimin garantörü konumda ne kadar makam, kurum varsa bir bir tasfiye ettiler referandumla “yeniden dizayn edilen” yargı eliyle!

Yazarın Diğer Yazıları