Haber servisinde ne zamandır 'nezaket-ölçer' kullanıyorsunuz
Mevzu kısaca şöyle:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AA’nın 92. yılı dolayısıyla kurumun Atatürk tarafından belirlenen “misyonunu” hatırlatan bir “mesaj” yayınlıyor ve “AA ne yazık ki, özellikle son yıllarda, Türkiye ’nin sesi ile AKP’nin sesini birbirine karıştırmaya başladı” diyor.
AA, CHP’nin yayınladığı bu mesajı abonelerine servis etmiyor.
Bunun üzerine CHP Genel Merkezi “Eleştiri var diye Kılıçdaroğlu’nun açıklamasının haber yapılmaması, gazetecilik ve habercilik anlayışındaki çarpıklığı, eleştiriye tahammülsüzlüğünü ve her gün biraz daha fazla iktidar yandaşı medya ile bütünleştiğini göstermektedir” diyerek AA’ya tepki gösteriyor...
Ve AA da dün CHP’ye cevaben şu açıklamayı yapıyor:
“Yapılan bu açıklama doğum gününü kutlayan bir kuruma nezaketen yapılmaması gereken bir davranıştır. Ajansımızın yönetim tarzını eleştirmek için yıl dönümü kutlamasının yapıldığı günü seçmek nasıl bir iletişim politikasıdır, bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz”
Madem ki ölçü “nezaket”; kamuoyunu oluşturan unsurlardan biri olarak naçizane sorum şudur:
AA, bir başka siyasi partinin genel başkanının “cibiliyetsiz, edepsiz, şerefsiz, ahlaksız, alçak, lan terbiyesiz” gibi veciz ifadelerden oluşan konuşmalarını da “nezaketsiz” olduğu gerekçesiyle servise koymamazlık etmiş miydi?
+++
Tabutluk yetmedi alaya başladılar
Alın o “müjde”yi...
Yalakalık diplomanızın üzerine, şeref madalyası olarak asıverin!
Önceki gün haber sitelerinde, dün de birçok gazetede şu başlığı okudunuz:
“Adalet Bakanı Sadullah Ergin’den, Ergenekon Davası sanığı tutuklu İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’a iyi haber...”
Neymiş bu iyi haber?
Bir yılı aşkın bir süredir yalnızlığa mahkum edildiği tabutluğa, bir başka tutuklu daha konulacakmış!
Sinirlendiniz mi? Küfür mü ediyorsunuz?
Ben de ettim...
***
Mustafa Balbay, Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi ve köşe yazarıyken, 1 Temmuz 2008 sabahı Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındı, 5 Temmuz 2008 günü tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Sonra; 5 Mart 2009 Perşembe sabahı, tekrar gözaltına alındı; 6 Mart 2009 günü de hükümeti düşürmeye teşebbüs suçlamasıyla tutuklandı.
Bugün 8 Nisan 2012... Mustafa tam 1130 gündür tutuklu...
Suçu; bilgisayarından elde edildiği ileri sürülen günlükler...
Gerçi o, “Ben asla günlük falan tutmadım. O belgeler bana ait değil. Farklı yerlerden alınıp kurgulanmış, suç üretilmeye çalışılmış” diyor ama...
Sesini hakim beylere bir türlü duyuramıyor!
***
Mustafa Balbay salak ya... Bu günlüklere, İlhan Selçuk ve diğer Cumhuriyet yazarları ve bazı komutanlar ile birlikte nasıl darbe planları yaptıklarını (!) yazmış...
Hakkındaki tek delil bu!
Bu yüzden tam 1130 gündür içeride...
Bu yüzden çocuklarının büyüdüğünü göremedi...
Bu yüzden karısının saçını değil, küçücük fotoğrafını öpüp kokladı...
Bu yüzden annesinin gözyaşlarını kuruttu...
Bu yüzden babasını hasta etti...
***
Bu arada milletvekili bile seçildi ama... PKK davasında yargılanan sanığı vekil seçildiği gün serbest bırakan yüce adalet, aynı hakkı ona çok gördü!
Serbest bırakılmayı bir kenara koyun; cezalandırıldı... Acılarını ve yalnızlığını bölüştüğü kader arkadaşı Tuncay Özkan’ın yanından alındı, hücreye tıkıldı... Ve bir yıldan fazla bir süredir o tabutlukta, tek başına!
***
Şimdi soruyorum:
Böyle bir adam için, “özgürlük”ten başka bir iyi haber ya da müjde olabilir mi artık? Kendinizi onun yerine koyun ve öyle verin yanıtınızı:
Bir Adalet Bakanı çıkıp da; sırf sizin hücrenize bir yıl sonra bir başka tutuklunun daha verilebileceğini söyledi diye...
Bunu “müjde” olarak başlığa taşımak, o acılarla yaşayan adamla ve yakınlarıyla dalga geçmek değil midir?
Küstahlık değil midir?
Duyarsızlık değil midir?
Sorumsuzluk değil midir?
***
“Müjde”ymiş... “İyi haber”miş...
Alın o “müjde”yi...
Yalakalık diplomanızın üzerine, şeref madalyası olarak asıverin!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
12 Eylül’ü ele alış biçimine göre medya analizi
Tam bir maskaralık!
Aslında 32 yıl önce de durum farklı değildi:
Medya o gün de iktidar çizgisindeydi, geçmişi eleştiriyordu...
Zaten kafa tutan gazete kapatılıyordu.
Bugün de iktidar çizgisindedir, geçmişi eleştirmektedir...
Zaten muhalifler hapse atılmaktadır.
O gün de bugün de medya, biri darbeyle öteki seçimle gelmiş iki baskıcı iktidarın tehdidi altındadır.
Bu nedenle o gün de, bu gün de mevcut iktidarın çizgisinde, sadece geçmişi eleştiren bir yayın yapmaktadır!
İnsanları rahatsız eden nokta, aynı kişilerin o gün, o iktidarı överken, bugün de bu iktidarı övmeleri, eski yazdıklarının ve söylediklerinin tam tersini yazmaları ve söylemeleridir.
Bu durum, hem bireysel hem de mesleki tutarlılık ve ahlak açısından ciddi çelişkiler ortaya koyuyor, medyaya ve yazarlara olan güveni yok ediyor.
Sorun sadece eski yazdıklarını inkâr eden ve tam tersini yazan kişilerle de bitmiyor...
Kişiliklerindeki özellikler yüzünden aşırılığa meyleden bazı yazarlar, mevcut iktidarlar karşısındaki dalkavukluklarından dolayı, övgülerinde de eleştirilerinde de “aşırıya kaçıyorlar”.
Yeni yetme
cahil saldırganlar
Üstelik bir de yeniyetme, cahil saldırganlar ortaya çıktı:
Bunlar hem cahil, hiçbir şeyden haberleri yok, hem de çok saldırgan, herkesi suçluyor ve ihbar ediyorlar!
Bağıra çağıra herkesi suçlayan, efendilerine hizmet etmek için muhaliflerine saldırırken hiçbir terbiye ve ahlak kuralı tanımayan bu kişiler medyanın yüz karası olarak tarihe geçiyor.
Birkaç cılız ses dışında 12 Eylül 1980’den önceki koşulları anımsatan da pek yok!
Üstelik 12 Eylül dönemindeki haksızlıklar, hukuksuzluklar, hapse tıkmalar, işkenceler çok haklı olarak gündeme getirilirken, bugün de aynı olayların devam ettiğine değinen, birkaç sorgulayıcı ve dürüst kalem dışında, kimse ortada görünmüyor!
Emre Kongar / Cumhuriyet
+++
Anne acısı...
Yılmaz Özdil’in 85 yaşındaki annesi Nadide Özdil, eşi Veli Özdil’in vefatından 100 gün sonra kalp yetmezliğinden hayatını
kaybetti. Dün Urla İskele Mezarlığı’nda toprağa verilen Nadide Özdil’e Allah’tan rahmet, Yılmaz Özdil ve ailesine başsağlığı diliyoruz...
+++
Siyasal İslam’ın global işlevi
Önce bazı “akıl gezintileri” yapalım.
Siyasal İslam deyince benim aklıma neler geliyor?
1) Siyasal İslam; Afganistan’dan tutun, İran, Irak, Suriye, Lübnan, Suidi Arabistan, BAE’ye, Mısır’dan tutun, Libya, Tunus, Fas, Cezayir’e kadar “Ortadoğu ve Kuzey Afrika ” da yer alan bir coğrafyada hükmetmeye çalışan ideolojik bir siyasal rejim arayışıdır.
2) Dünyada bilinen petrol rezervlerinin %70’i de Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dadır.
3) Dünyanın en büyük petrol rezervleri sıralamasında 19.8 payla Suudi Arabistan birinci, ikinci Kanada, üçüncü %10’la İran, dördüncü %8.5’le, Irak, beşinci %7.7 payla Kuveyt geliyor. 4) 21. yüzyılda da, tıpkı 20.yüzyılda olduğu gibi, dünyaya dinamizm getiren en büyük güç “enerji”, dolayısı ile “petrol” olacaktır.
5) Bundan dolayı, öldüm Allah, ABD+AB+Rusya+Çin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan vazgeçemeyecektir.
6) Bütün dünya savaşları “bitmemiş paylaşım savaşları” dır.
7) Dolayısı ile “1. Paylaşım Savaşı” bitmediği için “2. Dünya Savaşı” çıktı, bir türlü tamamlanamayan paylaşımın “3. Savaşı” ise bizzat günümüzde yaşanıyor.
8) Günümüzde ve bölgemizde “3.Dünya Savaşı” kendi şartları ile:
i) “Ilımlı İslam” veya
ii) “Arap Baharı” adı altında yaşanmaktadır.
Cüneyt Ülsever / Yurt
+++
Ekonomi iyiyse; teşvik neden?
Evin tek oğlu var, oldukça başarılı. Çok sağlıklı büyüyor. Kas gelişmesinde en küçük bir pürüz yok.
İştahı yerinde.
Allah esirgesin!
Çelik gibi oğlan!
Kızlar ona baygın.
Dersleri mükemmel.
Ruh sağlığı kusursuz.
Annesi ile babası, bu çocuğu “teşvik etmeye” kalkışıp; sabah kahvaltısında daha fazla bal, sahanda pastırmalı yumurta yedirmeye, öğlen yemeğinde porsiyonları büyütmeye, akşam yemeğinden sonra “balık yağı” içirmeye kalkarsa delilik.
Çocuk defosuz büyüyor.
Teşviğe ne ihtiyaç var.
Halka anlatıyorlar; Türk ekonomisi o kadar sağlıklı, sağlam, iştahlı, uyumlu, çelik gibi dayanıklı gidiyor diyorlar ve “Avrupa’nın liderleri ve ekonomik kadroları; Türkiye’nin nerdeyse Çin’i yakalayan büyümesine gıpta ile bakıyor” diye gururlanıp kabarıyorlardı.
Ne oldu?
Bu kadar kabarıyordunuz!
Teşvike ne ihtiyaç vardı!
Ekonomi iyiyse; teşvik neden?
Necati Doğru / Sözcü
+++
ABD Ticaret Bakanı Bryson: “Türkiye artık global oyuncu” demiş...
Aynen... Tehlikeli sahnelerde ABD’nin dublörlüğünü yapıyor...
Haldun Ertem / Milliyet (Açık Pencere)