Güvercinler ve insanlar...
Biz canlılar ‘güçlülere’ bakış açısı konusunda biraz tuhaf yaratıklarız. Burada ‘güç’derken insanlardaki varsıllığın veya erk etkisinin toplumdaki gücünden söz etmiyorum; sadece ‘güçlü kuşlara’bakış açımızdaki tuhaflığı anlatmaya çalışıyorum.
Doğa belgesellerinde konu kuşlar olunca yırtıcıların yaşamı hepimizin ilgi odağı olur. Belki kaç kez izlemişizdir; kartalların, şahinlerin, atmacaların, baykuşların, puhuların, akbabaların yaşam ayrıntılarını... Siz hiç sadece güvercinlerin yaşam ayrıntılarını konu alan bir belgesel izlediniz mi? Ben izlemedim. Ama özellikle kartalların nasıl yumurtladığını, yavrularının nasıl büyüdüğünü pek çok kez bıkmadan izlemişizdir. Bu neden böyledir? Doğrusu; güvercinlerin -büyük bir yanılgıyla- ilgi çekmeyeceğini düşünenlerin, onlarla ilgili özel belgesel hazırlamadıklarını düşünüyorum.
Güvercinler... Onlar her an yanıbaşımızdadır. Cami avlularında ayaklarımıza dolanır. Parklarda bizimle beraberdir. Karşımızdaki apartmanın çatısında görürüz onları... Ne var ki; biz insanlarla yaşamı böylesine paylaşmaları onların hep ‘zararına’ olur; çünkü bu durumlarıyla bizim için ‘sıradan bir kuş’ konumuna girerler. Öyle ya; ne havada kuş öldürürler, ne dağ başlarında yaşarlar, ne de zor yakalanırlar... Güvercin dediğin ne ki? Sultanahmet Camii avlusunda bir dekor; Kızılay Sakarya’da farklı bir renktir; o kadar!
Acaba ‘o kadar’ mı? Benim için hiç de öyle değil!
Ankara’da az da olsa ‘gecekondu’ları olan bir semtte yaşıyorum. Apartmanımızın yakınında birkaç gecekondu var. Zaman zaman oralarda dolaşır; insanlarımla konuşurum. Bu dolaşmalarımda güvercin beslemekten zevk alan, onların gökyüzündeki uçuşlarını izleyerek hayal dünyalarını uzaylara taşıyan, yaşı küçük, ufukları büyük ‘arkadaşlar’ edindim. Yasin, Halil, Ali, Enes, Emre, Muhammet, Mehmet ve Eren... Yaşları yedi ile on dört arası. Bunlar içinde Yasin Aktepe kuş ekibinin başkanı. Bu genç doğaseverler beni de aralarına kabul ettiler. Böylece güvercinlerin yaşamını bir ay boyunca izleme olanağı buldum. Bu bir ay içinde televizyonda, bilgisayarda izlediğim kartalların, şahinlerin ve diğer ‘güçlü’ kuşların yaşamlarında olmayan hayret verici davranışlara tanık oldum. Güvercinlerin özellikle yavrularına bakışındaki ayrıntılar bir yazıyla anlatılacak gibi değil. Çok kısa olarak şöyle diyebilirim: Anne ve baba sırayla kuluçkaya yatıyorlar. Anne yuvayı terk ederse veya ölürse baba tek başına yavrunun yumurtadan çıkmasını sağlıyor; bakımını üstleniyor. 18-20 gün içinde çıkan yavru en fazla 3 cm. büyüklükte. Anne veya baba yavruyu bir hafta boyunca tüyleri arasında ısıtarak besliyor. Bu dönemde anne yediği yemi kusarak beslemiyor; kursağında salgılanan bir öz suyu yavruya içiriyor. Ancak bir hafta sonra hazmettiği yemlerden veriyor. Yine çok ilginçtir, yumurtadan yeni çıkan yavrunun anne ve babası ölürse diğer güvercinler yavruyu sırayla besliyor; ona anne-baba sıcaklığını hissettiriyor. Güvercinler bir yabancı güvercinin yanına komşu gelmesinden rahatsız olmuyor. Bir başka deyişle ‘paylaşmasını’biliyorlar. Ve daha nice ilginçlikler...
Ben bu tür bir yaşamı vahşi kuşlarda görmedim; ama ne tuhaftır ki; güce ‘tapma’nın etkisiyle olsa gerek, ‘öldüren’ kuşların belgeseli biz insanlara hep ilginç geliyor.
Güvercinler ‘barışın’ simgesi olmayı gerçekten hak ediyorlar.