"Güvenli Bölge"de kazanan kim?
BOP gereğince ABD-İngiliz ikilisi ile Irak'ı hallettik. Nasıl mı?
1) 1991'de "36. Paralel" yalanı ile oluşturulan "Güvenli Bölge"de Federal Irak'ın kurulması, bölücü terör örgütü PKK, 6 üsse yerleştirildi, 2) 3 Kasım 2007'de Erdoğan ile Başkan Bush görüştü, PKK'yı yok etmek üzere ortak hareket için "Terörle Mücadele Özel Temsilciliğini" kurduk. PKK ile siyasi çözüme devam edilmesinde ve "Ergenekon" kumpasında anlaştık. BOP'a "Arap Baharı" yla devam ettik. Suriye'de de PKK/PYD'ye "devletcik" kurulması için "Güvenli Bölge" tartışılıyor.
Konunun uzmanı Abdullah Ağar'ın gönderdiği yazıyı paylaşmak istiyoruz:
"ABD ile yapılan GÜVENLİ BÖLGE MÜZAKERELERİ üzerine yapılan açıklamada;
- Genişliğine, Derinliğine, Bileşenlerine, Ruhunu ve Kurgusuna...
dair bir ifadenin OLMAMASI:
ANLAŞILAMAYANLAR üzerinden değil, ANLAŞILABİLENLER-FARKLI NİYET ve TEMENNİLER üzerinden bir açıklama yapıldığı görülüyor.
Güvenli Bölge'de ABD'nin Türk görüşüne yaklaştığı ifade ediliyor.
1- Ne kadar yaklaştı?
2- Ne kadarını SONUÇ ALACAK ŞEKİLDE ve SÜREÇTE uygulayacak?
3- Süreç YPG/PKK'nın önce ötelenmesi sonra dağıtılması olarak mı tecelli edecek, yoksa kalıcılığının perçinlenmesini mi sağlayacak?
Güvenli Bölge müzakereleri sonucunda ABD ile Türkiye'nin; "Müşterek Harekât Merkezi" kurmasının öncelikli amacının; "Türk-ABD askerleri arasında olası bir ÇATIŞMASININ engellenmesi" olduğunu düşünüyorum.
Ya da bir provokasyon ve/veya maniplenin engellenmesi!
Uluslararası kamuoyu, uzun zamandan beri, Türkiye'nin ABD'ye rağmen Fırat'ın doğusuna bir harekât düzenlemesi halinde, sürecin ABD ile Türkiye arasında nasıl bir çatışmaya dönüşebileceği, krizin nasıl derinleşebileceği ve sürecin nerelere gideceği hesaplanmaya çalışılıyordu.
Şimdilik bu risk ortadan kaldırılmış, ötelenmiş oldu.
Bir başka açıdan ABD, Türkiye'yi elinde tutmuş, kaçırmamış oldu.
Sonuçta ABD, Rusya'nın süreci nasıl takip ettiğinin ve kolladığının farkında.
Öte taraftan ABD'nin Şam Şeytanını oynayan YPG/PKK'nın Rejim, Rejim ve Rusya ve İran ilişkilerini de Türkiye'yle gelişen angajmanlarına bağlı olarak yönetmesi/yönlendirmesi ve yürütmesi gerek.
Türkiye FK Sacur Suyu'nda YPG/PKK'yı Menbiç'e doğru kovalarken, ABD ve FR Özel Kuvvvetlerinin araya girmesi-PKK'yı himaye altına almaları ve devamında gelen Menbiç OYALANMA SÜREÇLERİYLE terörle mücadelesinde büyük bir yara aldı.
ABD, engelleme, geciktirme ve oyalama stratejilerini devreye koyma ve "UNUTTURAN" konjonktür yaratma konusunda çok mahirdir.
Türkiye Fırat'ın doğusuna ekilen, gün be gün gelişen ve derinleşen terör varlığını öncelikle sınırından 30-40 km uzaklaştırmak, sonrasında da ABD'nin IŞİD'le gerekçelendirerek 'dönemsel ve taktiksel' dediği ABD-YPG/PKK/DSG ilişkisini-bağını ortadan kaldırmak zorundadır. Yoksa konuyu çalışanlar bunun sadece İŞİD'le ilgili değil;
- Suriye'nin ve Irak'ın parçalanması,- Türkiye'nin baskı altına alınması ve parçalanması,
- Enerji kaynaklarına ve rotalarına sahip olunması ve başkalarına kaptırılmaması,- Teolojik ihtiraslar eşliğinde çok yere batacak-çok mahmuzlu teröre ait BİR MİHVER DEVLETİN kurulması,- Çok kapıyı açacak maymuncukların, yeni düşmanlıkların, istikrarsızlıkların ve çatışmaların kurgulanması,- Oluşagelen yeni küresel dengelerin engellenmesi, yolunun kesilmesi ya da baskılanması…
gibi pek çok gerekçe sayılabilir.
Sonuçta ABD bu bağı kendi eliyle kesmek eğiliminde değil. Bunu ancak Türkiye sağlayabilir. Bu da stratejik tercihler ve jeopolitik eğilimlerin, ilgili kuram ve kavramların devreye girmesi ve etkisini göstermesiyle ilgili bir meseledir.
Yan sorun sadece gündeme geldiği ve ürettiği gerekçelerle; sınırda ya da TR-IR-SR'deki terörün dolaşımıyla ilgili, gün be gün gerçekleşen taciz, saldırı, sızma girişimleri, mayınlama/eyp gibi CARİ meseleler değildir. ABD'nin konuyu bu cari tehditler üzerinden algılama ve buna dair tedbirler geliştirme eğiliminde olduğu görülüyor.
TEMEL SORUN: Türkiye'nin üniter yapısına/toprak bütünlüğüne/kardeşliğine/egemenliğine yönelmiş bir terör örgütünün ABD başta bazı dost ve müttefikler tarafından KORUNMASI-Kollanması- fonlanması-donatılması-eğitilmesi-yönetilmesi-yönlendirilmesi ve alan açılmasıdır. ABD ile işletilmeye başlayan bu yeni sürecin nihai Askeri-Siyasi ve jeopolitik hedefi bu olması gerektir. Yoksa ABD, cari tehdit üzerinden bir fiili durumu dayatacaktır Bu da paradigma değişikliğini engelleyecektir.
ABD eğilimlerinde bir değişiklik ya da bir irade beyanı görülmüyor.
Türkiye paradigmayı değiştiremezse, sonuçları değiştiremez. Kalıcı sonuçlar hiç üretemez.
Konuyla ilgili son derece önemli üst düzey açıklamalar yapıldı. Son derece güçlü kararlılık mesajları verildi. Artık gereği, SAHA da etki, eylem, takip ve kontrol zamanı. Tersi olduğu takdirde güvenirlik-inanırlık - samimiyet ve kararlılık riski var.
Konu Cumhuriyet tarihinin en önemli jeopolitik sorunudur.
Güvenli Bölge'yle ilgili açıklamada;
- Genişliğine, - Derinliğine, - Bileşenlerine, - Ruhunu ve Kurgusuna... dair bir ifadenin olmaması, ANLAŞILAMAYANLAR üzerinden değil, ANLAŞILABİLENLER-FARKLI NİYET ve TEMENNİLER üzerinden bir açıklama yapıldığını anlatır.
Müşterek Harekat Merkezinin kurulmasıyla başlayan ABD'li süreç;
- 1 nci aşamada 30-40 km'lik sınır boyu derinlik,
- 2 nci aşamada, YPG/PKK'nın ilgası, dağıtılması, elindeki silahların alınması ve istismar ettiği halkların terör tasallutundan kurtarılmasıyla sonuçlanmazsa,
Tarih ve Allah mutlaka yargılayacaktır.