Gül-Erdoğan çekişmesi
Milli egemenliğin paylaşılmasında beis görmeyenlerin idaresindeki canım ülkemde bir 23 Nisan’ı daha geride bıraktık. Çeşitli makamlara birkaç dakikalığına oturtulan çocukların bile şaşırdığı vaziyetimiz hakkında iç açıcı şeyler yazamayacağım. Ön adından başka milli bir yanı kalmayan eğitimin sonuçları ortada. Devletin tiyatro partisi olarak tabir ettiğim ve İmralı’dan yöneltildiğini kendilerinin de itiraf ettiği grup mecliste protesto oturumu yaptı diye haberlerin ilk sırasına oturdu. Bir nevi amaçlarına ulaşmış oldular sorumlu medyamız sayesinde.
Biz yıllardır yargının siyasallaştığını bağıra yırtına söylerken dün Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın endişe duyduğunu ifade etmesi bu bayramın kazanımıydı diye düşünüyorum.
Hakkari’de bir polisin kendilerine taş atan, araçlarına molotof kokteyli atarak yakmaya kalkışan ve iddialara göre 14 yaşında olan çocuğu fena halde dövmesi de çocuk bayramına gölge düşürmüş oldu. Böylesi bir manzarayı tasvip etmek imkansız olmakla beraber devletin güvenlik güçlerine saldıranlarla ilgili gerçek anlamda tedbirlerin alınıp alınmayacağını merak ediyorum. Polisi açığa alıp soruşturma açanların terör örgütünün maşası haline gelen bu çocuklarla ilgili bir planlarının olmadığını da biliyorum.
Yargının en tepesinde bulunp da hakim ve savcıların baskı altında olduğunu söyleyenlerin tedbir alıp yaptırım uygulamak yerine bu konuda şikayetçi olmaya da haklarının olmadığını düşünüyorum.
23 Nisan 1920’den bu yana 89 yıl geçmiş. Bu süreç içerisinde devletin böylesine acz içinde olduğunu ne okudum, ne duydum, ne de yaşadım. Ama 23 Nisan resepsiyonunda hükümet ile Çankaya arasındaki gerginliğin, fikir ayrılığını ve hatta didişmenin bu denli açığa çıkabileceğini doğrusu ben de tahmin etmiyordum. Erdoğan’ın partisinin dağılma ihtimalini göz önüne alarak Cumhurbaşkanlığı köşküne çıkmayıp Abdullah Gül’ü seçtirerek her konuda mutabakata varacağını sananları bu sütunlardan uyarmıştık. Erdoğan ile Gül’ün başta dış politika olmak üzere bir çok konuda ayrı düşündüklerini parti içindekiler fazla bilmez.
Kimileri eşleri arasında anlaşmazlık olduğu yönünde tele vole tarzı dedikoduların ötesine de geçememiştir. Seçim sonrasında beklenen kabine değişikliği ile ilgili toto oynanırken Erdoğan’ın listesinin Abdullah Gül tarafından onaylanmayacağını iki gündür herkes konuşuyor. Köşke çıkmasına rağmen dış ilişkilerden elini çekmeyen Gül ile Erdoğan arasındaki derin anlaşmazlık. nihayet 23 Nisan resepsiyonunda su yüzüne cıktı. Gül’ün, başbakanın ayrılmasından sonra salona girdiğine tanık olanlar, şimdiden derin ayrılığı ifade etmeye cesaret edemiyor. Ama yandaş medyanın haber ve yönetimlerindeki “Gülcüler-Tayyipçiler” ayrımının başkentte çetelesi tutuluyor.
Başbakan Erdoğan’ın her fırsatta kapıların açılması söz konusu değil açıklamalarının aksine Ermenistan ile yol haritasının çizildiğini açıklayan Dışişlerinin, Başbakana mı yoksa Cumhurbaşkanına mı bağlı olduğunu 23 Nisan çocukları bile sormaya başladı. Aynı çocukların görev süresinin 7 yıl mı yoksa 5 yıl mı olduğu yönündeki sorular Abdullah Gül’ü şaşırtmış değil.
Erdoğan’ın bu konuda 5 yılın tamamlamasını bile beklemeyeceğini iddia ederken, bunun asla tahmin olmadığının da altını çizmek istiyorum. İlk işaretin, kabinedeki ve AKP yönetimindeki değişikliklerle başlayacağını belirtiyorum. Bülent Arınç’ın bile 12 bakan değişecek sözleri, bakanlık sayısının artma ihtimalleri ve yeni bakanların görev alanları, Gül-Erdoğan çekişmesinin yansıması olacaktır. Buz dağının görünen tarafı bunlar olmakla beraber AKP’nin dağılma sürecinin hızlanmasına sebep olacak Gül-Erdoğan çatışmasını dikkatle izlemeye devam edeceğiz.