Gül de mi mezara götürecek

Neresinden baksan, neresine baksan garip bir ülke haline geldi Türkiye...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hasan Cemal’in deyişiyle “Ali Bayramoğlu, Sedat Ergin ve Cengiz Çandar’ın yönlendirmesi sonucu(!)” yaptığı açıklamaların bir yerinde lafı Necip Hablemitoğlu cinayetine getirerek şöyle diyor: “Ben cinayeti çözdüm ama soruşturma faillere ulaşamadığı için çözülememiş gibi duruyor!”
Kelimesi kelimesine böyle değil tabii ama Cengiz Çandar’ın aşağıdaki satırlarından çıkan sonuç bu: “Cumhurbaşkanı, cinayetin arka planını öğrendiğini ima etti. “Yani parmak izlerini buldunuz mu”sorusunu teyit eder şekilde başını salladı. Hablemitoğlu’nun eşiyle defalarca baş başa görüştüğünü, Hablemitoğlu’nun eşinin kimseyle paylaşmadığı bazı bilgileri kendisiyle paylaştığını ifade eden Gül, cinayetin nasıl, neden ve kimler tarafından işlendiğini kendisinin ’anladığını’ söylemekle birlikte, soruşturmanın gerçek faillere ulaşamadığını, o yüzden somut sonuç vermemiş gibi göründüğünü de açıklamasına ekledi.”
Önce Başbakan çıktı Ümraniye davasının savcılığına talip oldu... Sonra Başbakan Yardımcısı (Bülent Arınç) çıktı aynı davanın “daha kimlere kimlere uzanacağını” ilan etti! Bu arada sayısız AKP’linin ağzından davada henüz bir arpa boyu yol alınmamışken “hükmün” belli olduğuna dair imalar duyduk...
Ve şimdi Cumhurbaşkanı çıkıyor; “Hablemitoğlu’nu kimin neden öldürdüğünü ben biliyorum” diyor!
Tahmin, sezgi vs. olsa tamam da... “Bilmek” için elde somut deliller, bilgi ve belgeler olması gerekmez mi? Eee elde somut bilgi, belge ve delil varsa da bir soruşturmanın “gerçek faillere ulaşmaması” söz konusu olamaz herhalde değil mi?
Biz mi yanlış anlıyoruz yoksa ortaya çıkan tablo “devletin başı”nın “yalnızca kendisine aktarılan bilgiler” sayesinde “yargı”nın çözemediği bir suikastı aydınlattığını, fakat bunu sakladığını mı işaret ediyor? Bu durumda Cumhurbaşkanı kendisine aktarılan bilgileri saklayarak “suçluları korumuş” olmaz mı? Niye korusun; sebep?
Şengül Hablemitoğlu’ndan aldığı ve başka hiçkimseyle paylaşılmamış bu bilgiler de tıpkı Yaşar Büyükanıt-Tayyip Erdoğan görüşmesinde konuşulanlar gibi muhataplarıyla mezara mı gidecek yoksa?
İyi de “faili meçhullerin faillerinin devletin başı tarafından bilindiği fakat yargıya teslim edilmediği” bir ülkeyse burası, yazık değil mi onca aileye; söyleyin boşuna tepinmesinler “faili meçhullar aydınlatılsın” diye! Zaten aydınlanmış olan şey aydınlatılır mı daha; beyhude çaba!

+++

İlk küpür 25 Ocak 2011 tarihli Akşam gazetesinden, Nagehan Alçı’nın köşesinden... İkinci küpür dünkü yani 27 Ocak 2011 tarihli Radikal’den! Üç gün önce bilmiş bilmiş “Hayatı domino oyunu gibi görenlere göre Tunus’un kıvılcımı Mısır’a sıçrayacak diye bekliyorlar ama daha çok beklerler...” algısını inşa etmeye çalışan stajyer (çaylak da uyar) toplum mühendisleri bakalım yarın ne yazacaklar?..

+++

Bakan Bey mübaşir bile olamaz(!)
“Hayır diyen darbecidir” diyen Başbakan, suçsuz bulundu... “Evet diyen gaflet içindedir” diyen Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Tansel Çölaşan, suçlu bulundu.
PKK’yı buyur edip halay çektirdiler. Hizbullah’ı sokağa salıp halay çektirdiler. Anne-babasıyla yemek yiyen bebeleri sigaya çekip, gözaltına almaya kalktılar.
Cep telefonundaki numaraları “delil” kabul edilip, hapse tıkılan teğmenin cep telefonuna, bizzat polis tarafından, dinci terör örgütü üyesinin cep telefonu rehberinin monte edildiği ortaya çıktı. Teğmen 29 aydır içerde... “Suç delili” rehberin sahibi olan kişi, dışarda.
(Son durum şu: Kurucusu olduğu iddia edilen Ergenekon örgütünün kurulduğu tarihte ilkokul üçüncü sınıfta olduğu için... Henüz 9 yaşındayken, devleti yıkmak için, 85 yaşındaki İlhan Selçuk’un yardımcısı olamayacağı için... Terörist denilen “kaynana” sına kısa mesaj atmış gibi görünmekle beraber, aslında “bekâr” olduğu için... Zaten “delil” kabul edilen telefon numaralarının da yalan olduğu ortaya çıktığı için... Tutukluluk halinin devamına!)
Deveyi havuduyla götür, serbest.
Islık “çal...” Suç.
Ağzını burnunu kıran, kafasına tabanca dayayıp, baltayla tehdit eden kocasına karşı koruma isteyen kadıncağızın talebi reddedildi... Delik deşik ederek öldürdü manyak herif, göğsünden girip sırtından çıkan 26 santimlik kasap bıçağının “öldürücü olmadığı”na karar verildi.
Haliyle diyorsunuz ki...
Nasıl oluyor da oluyor?
Şöyle oluyor...
Adliye’ye zabıt kâtibi almak için çağrı yaptılar, binlerce üniversite mezunu işsiz başvurdu, sınavı geçen adayların mezurayla boyunu ölçtüler, 1.75’ten kısa olanları elediler!
1.75 zabıt kâtibi 1.85 savcı 1.90 hâkim Yargıtay Başkanı Tanjeviç Danıştay 12 dev adam.
Şaka bir yana, başbakanımızın bu boyla özel yetkili savcı olması normal de...
Adalet Bakanı’nın bu şartlarda değil zabıt katibi, mübaşir olması bile imkânsız yani.
Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++

WikiLeaks’in dün yayınladığı belgelere göre Başbakan Erdoğan, 2004 yılında Hollanda Dışişleri Bakanı’na, “Ordu kontrolümde değil... Bu nedenle Ege’deki uçuşları durduramıyorum” diye yakınmış... Aradan altı yıldan fazla zaman geçti... Sorum Başbakan’a:
Ordu artık kontrolünüze girdi mi?
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

TSK’dan aydınlatma atağı
Dostum dedi ki “Silahlı Kuvvetler özellikle kamuoyuna açıklama yapılacağı zaman olayın her tarafı irdelenir, açık kapı bırakılmamaya çalışılır.”
Ben hemen araya girdim “İyi de neredeyse üç yıldır hiçbir konuda ikna edici ve mantıklı bilgi verilmiyor ki, her açıklama bir yenisine ya da düzeltilmeye muhtaç” dedim.
“Doğru” dedi dostum ve sürdürdü:
“Zaten sorun burada başlıyor, çünkü orduyu karalayanlar bunu bildikleri için, biri bitmen bir yeni iddia ile saldırıya geçiyor, kafalar karıştırılıyor. Sen bakma askerin psikolojik harbi düşmana karşıdır, bu tür durumlarda psikolojik savaş kurallarını uygulamakta bile zayıf kalırlar.”
Uzun sohbetimiz sonunda anladığım şu ki, Genelkurmay çok kapsamlı bir çalışma yapıyormuş, özellikle ordu hakkında düzenlenen ve sadece kamuoyunun kafasını karıştırmaya yönelik birçok sözde belge saptanmış, bunların nerelerde ve kimler tarafından düzenlediği konusunda ciddi ipuçları bulunmuş.
Dostumun anlattığına göre yakın bir zamanda Silahlı Kuvvetler, öncelikle yaratılan veya tahrif edilen belgelerin örneklerini ve ordu içine sızmış ve içerden bilgi çalarak, saklayıp ihbar ederek, belge düzenleyerek çalışan bazı kişileri de kamuoyuna açıklayacakmış.
Can Ataklı / Vatan

+++

İntiharın eşiğindeki
öğretmenin çığlığı

Cengiz Budak bir teknik öğretmen. Ama değil de aynı zamanda. Çünkü o bir “ünvansız”. İronik üslupla “Dört yıl önce dershanede ders verdiğimiz öğrenci, üniversiteyi bitirmiş gelmiş, şimdi iki öğretmen başka bir dershanede KPSS için berbarer sınava hazırlanıyoruz” diye anlatıyor içinde bulunduğu durumu. Yeniçağ’ın dünkü sürmanşeti üzerine, deyim yerindeyse tam yerine rast gelen mektubunda “Son 10 günde 3 arkadaşımız intihar etti, binlercesi de bunalımda” diyerek anlatıyor “sonları”na dair endişelerini. KPSS, adaletsiz kontenjan dağılımı, atamaların yüzde 80’inin sürekli aynı 5 bölümde yoğunlaşması ve geri kalan yüzde 20’nin 40 küsür branşa pay edilmesi, Budak’ın ifadesiyle “canlarına yetmiş artık!”
“Artık” kulak verilmesini bekledikleri talepleri şöyle: “Milli Eğitim Bakanlığı ticarethane gibi yönetilemez. Ücretli öğretmenlik uygulamasından vazgeçilmesi gerekmekte. MEB şubat ataması yapmalıdır. Teknik eğitim fakültesi mezunları ile çok az atama gören fizik, kimya, biyoloji, fen, matematik, türkçe, tarih vb branş öğretmenlerine bu defa gerekli değeri vermelidir...”
“İşsiz öğretmenler” deyip geçmeyin aşağı yukarı 300 bin kişiler! Acı ama tek umutları “yaklaşan seçimler”. Kimbilir belki “ulufe” niyetine iktidar hızlandırır yıllardır yapmadığı atamaları!

+++

Dönek döndü...
Sekiz yıl... Sekiz yılda çocuklar yürümeyi, konuşmayı, kendi başlarına çiş yapmayı, okumayı, yazmayı, istemeyi, düşünmeyi, anlamayı öğreniyorlar... Leylekler sekiz kez şaşırmadan gidip-döndüler... Cansız toprak tam sekiz kez canlandı da ürünler verdi; bakliyattan hıyara kadar... Ayılar tam sekiz kez kış uykusundan uyandılar...
Dönek?.. Sekiz yıl dincilerin eteğine yapışıp gittikten... İktidardakilerin yaptıkları yıkımı görmezlikten geldikten... Her Allah’ın günü yaşanan hukuk dışı, çağdaşlık dışı, ahlak- dışı rezaletlere methiyeler dizdikten sonra... Dönek döndü... Bu arada ne oldu bakın: Devletin tüm sivil kurumları tarikatın eline geçti... Yargı içindeki karşı yapılanma anayasa değiştirilerek tamamlandı... HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay bitti... Büyük medyada karşı görüş silindi. Üniversiteler, YÖK-MÖK gitti... Askerler sindi... Yandaş sermaye tüm sektörlerde öne geçti... Kısacası, o bildiğimiz Cumhuriyet Türkiye’si tükendi... Dönüp bakın, sokakları dahi değişti buraların... Şimdi uyandı dönek... Tam sekiz yıl sonra... Şu yukarıdaki büyük istila dönek sayesinde sağlandı aslında... Onun dünyanın ve toplumun gözüne tuttuğu örtü, gizli-saklı amaçlara sağladığı perde altında gerçekleştirildi... En öne onu koydular, kervan yürüdü... Ve iş işten geçtikten sonra... Haberler geliyor: “Dönek döndü...”
Bekir Coşkun / Cumhuriyet

+++

Gölcük’teki Balyoz belgelerinde adı geçen bir amiralin darbe planından önce öldüğü anlaşılmış.
Belgeleri hazırlayanlar “darbeci amiral”in gazetedeki vefat ilanını görmedi demek ki...
Haldun Ertem

+++

KISA... KISA...
2011 TRT Belgesel Ödülleri için başvurular bugün sona eriyor...
Post Medya’nın haberine göre kadro çalışmalarını Mehmet Ceylan’ın yürüttüğü yeni bir günlük gasete yolda. “Halk Gazetesi” olarak tanımlanan gazetenin master sayfaları Cumhuriyet tesislerinde hazırlanıyor...
Sabah ve Habertürk’teki işten çıkarmalardan sonra Hürriyet de bölge ekler bölümünde görev yapan iki sayfa sekreterinin işşine son verdi.

+++

Endişesiz liberalleri bi bıraksan..
Daha önce yazdılar..
Dediler ki;
“Seçim barajını indirmek suretiyle AKP’yi iktidardan indirmek...”
“CHP’nin seçim yoluyla AKP’yi indirme planı...”
“CHP- MHP koalisyonu isteyerek Ergenekon’a hizmet edenler...”
Seçime doğru bu tür yayınları bol miktarda görürsünüz..
Hızını alamayan bazı endişesiz liberaller, AKP’yi iktidardan indirmek için yapılan yasal çalışmaları bile suçmuş gibi göstermeye başladı..
İktidar karşıtı 10 kişi bir araya geldi mi neredeyse
hükümeti indirme girişimi sayacaklar..
Bıraksan, herhangi bir partide görev almayı bile suç örgütüne girmek gibi gösterecekler..
Tabii ki bu yayınları demokrasi adına yapacaklar..
Endişesiz liberalleri bi bıraksan!..
Mehmet Tezkan / Milliyet

+++

Cevap orada değil ki
Başbakan Tayyip Erdoğan, “Hrant Dink cinayetinde kumanda merkezi
hâlâ netleşmedi” dedi.
(...)
Dört başı mamur bir soruşturma dosyasını hazırlamak hükümete bağlı emniyet görevlilerinin işiydi.
Dava uzuyorsa bir sebebi yargılama usullerimiz ise diğer nedeni de budur.
(...)
Tam olarak aydınlatılamayan bir cinayetin sorumlusunu Başbakan, kendisine bağlı İçişleri Bakanlığı’nda aramalı, mahkemede değil!
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

+++

Çok güldüm...
Allah da Hasan Cemal’i güldürsün. Sabah kuşağının başarılı “komedi” programı Yazıişleri’nde dün ondaydı “şov” sırası. Erdoğan eleştirileri konusundaki soruya “Benim kendi değerlerim vardı. Başbakan o değerlerle ters düştüğünde, doğrularımla uyuşmadığını yazdım” dedi. Duyuyor musunuz kargaları? Onlar bile katıldılar gülmekten. Jetlag etkisinde söylenmiş sayıyorum bu sözleri. Yoksa sair zamanda, en azından “Evet dengeler değiştikçe, değerlerim değişir” diye itiraf ederdi!

Yazarın Diğer Yazıları