Gözlüğe göre değişiyor...
“Daha neler...” demeye bile gönül razı olmuyor. Biz bazı gazetelerin Ankara Temsilcileri, Genel Yayın Yönetmenlerine Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın talimat verdiğini sanıyorduk. Televizyon programlarına kimlerin çıkarılacağı, hangi haberin kaçıncı sırada kullanılacağı kararlarının Akdoğan’ca tebliğ edildiğini biliyorduk. Meğerse Başbakan ile Başdanışmanı arasında ilginç bir görev dağılımı varmış. Tayyip Erdoğan “hangi haberin kaldırılacağı” kararını bizzat kendisi verdiğine göre, şu günlerde işleri yoğunlaşmış demektir. “Gücünün özgürlüğünde” olduğunu iddia eden bir haber kanalının patron vekilinin “Emrederseniz” sözleri memleketin geldiği durumun da göstergesidir. “Şu alt yazıyı çıkarın, bu kişilerin haberini vermeyin” ... “Taak...” diye emrediyor Erdoğan, “Şaak..” diye yerine getiriyor medya.. Ne alâ memleket.. Buna rağmen bas bas bağırıyor.. Medyanın yalan yanlış haber yayınladığından şikayetçi oluyor. Sanki arsızlıkların, yolsuzlukların müsebbibi medyaymış gibi her fırsatta fatura yayıncılara kesiliyor.
“Kel başa şimşir tarak” deyimi cuk oturdu bu defa. Gazetecilik dışında hükümet ile alış verişi olan patronların düştüğü derin çukur yüzünden el aleme rezil oluyoruz. Öyle ya Başbakan velinimet.. “İsterse bugün gazetemi kapatırım” diyen patrona işte böyle emir verme hakkına da sahip olur hükümet.
İğneyi başkasına çuvaldızı kendimize batıralım. Haber ve habercilik anlayışı değişti. “Bitaraf olan bertaraf olur” emri ile ille de bir taraf olmak gibi anlamsız bir alışkanlık türedi basında. Akıl ve vicdan hak getire.. İlle de kamplaşma.. İlle de kavgayı körükleme.. Geçtiğimiz gün Kayseri’de görülen Ali İsmail Korkmaz cinayeti duruşmasının haberlerini mercek altına aldım. Bazılarına göre sıradan adli bir vaka.. Bir kısmı, polis dayağı ile öldürülen gencecik bedenin acısını hissetmemiş bile. Ortada gerçek anlamda insanlık suçu var iken bigane kalmak hangi inanca, imana, itikada sığıyor bilmem. MHP Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in “Ali İsmail Korkmaz, her şeyden önce insandır. Bir annenin gözyaşları ve feryadı nasıl görmezlikten gelinebilir” açıklamasını “MHP, Ali İsmail’e sahip çıktı” başlığı ile haber vermek hangi mantığın ürünüdür? Yüreğinde insan sevgisi taşıyan herkes Ali İsmail’in katledilişine üzülmüştür. Sorumsuzca “arkadaşları tarafından dövülmüş olabilir” açıklaması bir valiye nasıl yakışmamışsa, Tuğrul Bey’in sorumluluk yüklü sözleri, hem insan olarak kendisine hem de yöneticisi olduğu partiye yakışmıştır. Bu sözleri “garip” karşılamak garabetin ta kendisidir. Söz konusu insan hayatı olunca ideolojik dogmaların ardına sığınmak fikir namusu olanlara yakışmaz. Hopa’da polisin yersizce sıktığı gazdan etkilenip kalp krizi geçirerek ölen emekli öğretmeni neredeyse “terörist” ilan etmeye kalkışan zihniyet, kendisinden olmayan herkesi “düşman” sayan sapıklığın ta kendisidir. Gelelim Balyoz tertibinde mahkemenin ret kararına.. Görünen köy yakındır... Türk ordusuna kumpas kurulduğunu itiraf edenlerin samimiyeti ortaya çıktı. “Yeniden yargılanma” sözlerinin günü kurtarma telaşından kaynaklandığı kanıtlandı. Emniyet ve yargıdaki görev değişikliklerinden sonuç çıkmayacağı meydana çıktı. Ha Ali Veli, ha Veli Ali.. Al birini vur ötekine.. Mamak Askeri Cezaevi’nde görüştüğüm tutukluların öngörüsü gerçekleşti. Soner Yalçın, söz konusu mahkeme üyelerinin hangi kararı vereceğini önceden yazdı. Kimin eli kimin cebinde olduğu belli.. Bu yapıdan adil bir karar beklemek safdilliğin ötesine aşar. Başbakan’ın Almanya’dan “tutukluluk süresi beş yılı geçmeyecek” açıklaması Ergenekon ve Balyoz tertipleri için geçerli değil. “Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırıyoruz” deyip “devam eden davalar hariç” maddesiyle hedef şaşırtan AKP, her zaman olduğu gibi “cin”lik yapıp, beş yılın hangi davalar için geçerli olacağını gece yarısı, elleri indir kaldır ile belirleyecektir. Bu beş yıl aynı zamanda kavgalı oldukları cemaate aba altından sopa göstermektir. Bu gün, yarın, seçimden sonra paralel yapı ile ilgili açılacağı iddia edilen dava için kulaklara kar suyu kaçırılıyor. “İçeri tıkarsak beş yılınız garanti” mesajı veriliyor.
Bu satırların yazarının penceresinden görüntüler böyle. Gözlüğe göre değiştiğinden yandaşlar, candaşlar, post-modernler, dost-modernler nasıl okuyor göreceğiz...