Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

Gözle görmemek, kulakla duymamak

Akıl ancak zekâ, yetenek, bilgi, deneyim ve cesaret ile birleştiğinde harikalar yaratır. Korkaklık, önyargı ve fikri sabit insanı girişimci olmaktan alıkoyar. Aşırı ihtiyatı, bir davranış stratejisi olarak benimseyenler yahut da “atı alan Üsküdar” ı aştıktan sonra “ harekete geçenler ancak -o da kaldıysa- arkadan iz sürerler ya da nal toplarlar.
Birbiriyle ilgisiz birden fazla olgu ya da fikri yeni bir düşünce üretmede kullanmak, bir yetenek işi olduğu kadar aynı zamanda bir yöntem meselesidir de... Acaba yeteneğin yeterli, yöntemin tutarlı olmasıyla iş bitiyor mu? Hayır! Sonuç alabilmek için yetenek ve yöntem uyumunun yüksek bir iradeyle de birleşmesi gerekir.
Bir yönetimin emrinde ne kadar yüksek değer, imkân, fırsat ve kaynak bulunursa bulunsun onu görecek gözü, kavrayacak zekâsı ve harekete geçirecek cüreti yoksa, eldeki her şey gerçekte bir hiçtir. Eldeki bir kuş uğruna daldaki binlerce kuşu görmezlikten gelen bir göz, mikroskopla dünyaya bakmaya alışmış göz demektir. Mikroskopla olgulara bakmaya alışmış bir yönetime ya da yöneticiye teleskop kullandırtmaya kalkmak ” olmayacak duaya amin demek “ kadar zordur.
Antony Jay ” Yönetim ve Makyevelli “ adlı kitapta bir ” pisipisi “ diyalogundan yola çıkararak aşağıdaki ilginç yorumu yapar:
“ Pisipisi, pisipisi neredeydin?”
“ Londra’daydım, Kraliçeyi görmeye gittim”.
“ Pisipisi, pisipisi, orada ne yaptın?
“Bir iskemlenin altında küçük bir fare gördüm”.
“Kedi neden Kraliçeyi görmedi? Kraliçe hep orada, iskemlede oturuyordu. Kedi yalnız kedi olduğundan fare dışında bir şey görmemiştir. Ne de olsa, yalnızca bir kediyseniz, gözleriniz Kraliçenin bulunabileceği yere bakmıyordur belki de zaten gözleriniz görse de zihniniz böyle büyük ve harika bir şeyi kavramaya yeterli değildir”.
Hikâyedeki kedigözü, çıkar ve ilgi endeksli bir gözdür. Yalnız kediler değil insanlar da ben merkezli ve kendisini ilgilendiren olgulara aşırı odaklaştıklarında çevrede olup biteni fark edemezler. Bu yüzden bir sistemin bir parçası üzerinde gereğinden fazla yoğunlaşanlar bütün içinde kaybolmaktan kurtulamazlar.
Diğer yandan birçok insan kedi gibi kendi küçük avları ya da çıkarlarıyla o denli efsunlanmıştır ki, asla etrafındaki zirve niteliğindeki değerleri görmezler. Hem görmezler hem de “ne yapalım elimdeki malzeme bu kadardır” derler.
Klikler, gruplar ve fraksiyonların içinde yetişenler genelde dünyaya efsanedeki “pisipisi” gözüyle bakarlar. Hayatı boyunca dar alanda paslaşmaya alışmış olanları yönetimin tepesine çıkardığınızda da bu kez aynı şeyi zirvede yaparlar. El-etek öpmekten çenesi aşınanlarla yıllarca “emredersiniz” diyenlerden asla “reisül evvel” çıkmaz.
Görmek meselesi şaşılıktan daha çok bir kimlik ya da hayata karşı takınılan pozisyonla ilgili bir meseledir. İnsanların görebilmeleri için gözden, hissedebilmeleri için duygudan başka şeylere de ihtiyaçları vardır. Nihayetinde altının kıymetini daha çok sarraf bilir.
Gözsüz gördüğünü, kulaksız duyduğunu söyleyen cümle erenler, bu yazının kapsam alanı dışındadır.

Yazarın Diğer Yazıları