Gönül semaverinin demleri...
Üç ayrı gözlükle okuyabilme zorunluluğu hızımızı kesiyor. İlk çıktığı günler alıp hemen her sayfasının altlarını çizdiğim “Beraber yürüdük biz bu yıllarda”yı bitirene kadar kitap hacmince not çıkarmışım. Sağolsun Yılmaz Özdil, bize on yılın özetini çıkarmış. Özdil AKP iktidarının öylesine güzel fotoğraflarını çekmiş ki aşk olsun dedirtiyor. Hazır seçim yaklaşırken halen bu eseri okumayan varsa hemen temin etsin.
Başından sonuna kadar takip etmeye gayret ettiğim Balyoz ve Ergenekon davalarındaki hukuksuzluğu sanıklardan Faruk Doğan “Adli Komedya” adını verdiği müthiş eserde bir araya getirmiş. Büyük tiyatro ustası Levent Kırca’ya yeni bir “İçerdekiler” oyunu için olağanüstü anektodlar var.
Sadece babasının oğlu olduğu için değil, Ermeni soykırımı yalanlarını belgeleriyle çürütüp, dünyaya meydan okuyan Mehmet Perinçek’i üniversiteden haksızca atmış olsalar da durduramayacakları aşikar. Dışarıda başladığı “Jön Türklerin Devrimi” ni tutuklu bulunduğu Silivri’de tamamlayarak Türkiye’de çıkan ilk Rusça gazete “İstanbul Haberleri”nde İttihat ve Terakki’den tutun, Ekim Devrimine kadar dünyada çığır açan olaylara tarihi belgelerle ışık tutmuş.
Cehaletin rönesansı olur mu demeyin. Dünyayı anlamak, değiştirmek için arabayı geri vitese takıp, gaza basan selefi hastalığını ince ince yazmış Özdemir Hoca.. Kızlarla erkeklerin aynı merdiveni kullanmasına tahammül edemeyenlerin tam da kızlı erkekli okul olmaz zırvasına mim koyuyor Özdemir İnce... “Cehaletin Rönesansı” bir cumhuriyet aydınının 77 yıllık tecrübesinin izdüşümü niteliğinde..
Mahiye Morgül Hocanın “Çağımızın Ezop’u” dediği Nihat Genç ile tanışıp dost olmak, yazılarını okumak, birlikte televizyon programı yapıp, onun günümüz olaylarına ustalıkla uyarladığı fıkralardan etkilenmemek mümkün değil. Metin Demirtaş’ın “Yasaklı Nasrettin Hoca Şenlikleri” adını verdiği özenli çalışması tüm kütüphanelerde
bulunmalı.
Konu okumak ve kitaplardan açılmışken asıl işi diplomatlık olduğu halde yazdıklarına gıpta ettiğim, yazarlığın aslında yaşanmış olayları anlatabilme sanatının kendisi sözünü kanıtlayan Deniz Bölükbaşı’na hakkını teslim edelim. 70’inden sonra evi terk edip yerleştiği Stad Otelinde defalarca ziyaret ettim. Ermeni terör örgütü ASALA’nın Atina’da suikast girişiminde bulunup arabasını havaya uçurduğu Deniz Bölükbaşı tam sekiz ay hastahanede kaldı. Uluslararası ilişkilerdeki deneyimini siyasete aktarması elbette kazançtı ama talihsizlik peşini bırakmadı. “Türk Siyasetinde Anadolu Fırtınsı: Osman Bölükbaşı” nı yazarıyla tanışmadan okumuştum. “1Mart vakası/Irak tezkeresi ve sonrası” adlı kitabında heyet başkanı olarak ABD’lilerle yapılan müzakerelerin perde arkasını öğrendik. 2011’de “Dışişleri iskelesi” ni yazdı... MHP’deki siyaset yıllarını yazıp imzalayarak verdiğinde artık “Deniz Abim” olmuştu. Akciğer kanseri ile mücadale ederken hastalığını hiç yansıtmadığı gibi ölümle dalga geçer hali vardı. Bir türlü bitiremediğim kitap çalışmaları için kapısını çalıp çayını içerken “romana başladım” deyince inanmamıştım. Eh benim gibi disiplinsiz ve tembel değil, “Gönül semaveri”ni yayınlayınca koşup aldım. Okurken alıp başımı taaa oralara gittim. Eline yüreğine sağlık Deniz Abi.. Gönül semaverinde demlediklerin gerçekten rüyalardaki gibi riyasız ve çıplak..
Not: Her ölüm zamansızdır. Turan Yazgan Hocamızı kaybedeli tam bir yıl olmuş. Gazetemizin değerli yazarı Adnan İslamoğlu ablasını yitirdi. Ankara Haber Müdürümüz Necdet Pekmezci babasını kaybetti. Baş sağlığı diliyor, Cenab-ı Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.