Gölge tiyatrosu

selcan1-002.jpg

selcan2-001.jpg

Müstahak olduğu(!) Cumhurbaşkanı’na kavuşan Türkiye, yeni Başbakanı’yla tanışmayı bekliyor. 27 Ağustos 2014’ten sonra; cumhuriyet tarihinin gelmiş-geçmiş en “senkronize” devlet-hükümet yapılanması “icraat” larına başlayacak inşallah!
Maaşallah!

***

Yandaş medyanın “Erdoğancı” kanadından Star’a göre “Başbakanlık için üç kriter” belirledi AKP MKYK’sı. Yeni Şafak’a göre “4 şart” kondu müstakbel Başbakan adaylarının önüne!
“Yok mu arttıran” diyeceğim de ne hacet;
“Paralelle mücadele kabiliyeti”, “Çözüm azmi”, “Kucaklayabilme kapasitesi” filan hep hikaye; namzetlerin Başbakan olabilmesi için tek koşulu taşıyor olmaları kafi:
- Omurga esnekliği!
Diyelim yarın bir gün “taht”a dönüştü “haşmetlü”nün koltuğu; ünvanı otomatikman “sadrazam”lığa dönüşecek olan Başbakan huzurda el-etek öpebilecek mi mesela?
Önemli.
“Jöleli” formunda birinin atandığını düşünün; o “göbek” boynun bele paralel, 90 derecelik bir açı oluşturacak şekilde eğilmesine engel teşkil etmez mi?
“Benim başbakanım” evvela “fit” olacak demek ki!
Eğilecek, bükülecek, ters takla, havada üç burgu, tek ayak üstünde kırk yalan/ay pardon strateji üretebilecek...
Sırat köprülerinden geçecek gerekirse seke seke; ‘canım yolunuza feda” diyecek, tereddüt etmeyecek!

***

Siz şimdi şaka yapıyorum sanıyorsunuz belki;
Değil.
Önceki gün “Yeni Türkiye” den Fuat Uğurlu “yeni başbakanın kimliği”ni 10 maddede tarif ettikten sonra “ama” diyerek “olmazsa olmaz” niteliğini ilan etti:
- Gereksiz özgüven patlamaları ile genel çizgi dışına çıkmayacak biri!
“Özgül ağırlığı” olmayacak yani.
Güle güle “Bülent Abi”!
Tak sepeti koluna “kardeşim Abdullah”!

***

Keza dün hem Abdülkadir Selvi, hem de “Yasin Doğan” kod adıyla yazdığı yazıda Yalçın Akdoğan çok net şekilde anlattı “Yeni Başbakan”da aranan özellikleri:
” AK Parti’nin başına geçecek isim elbette ki halkın ve partinin kabulüne mazhar olabilecek bir kişi olacaktır. Ama daha önemli olan ‘Yeni Türkiye’de belirlenen rolleri yadsımaması ve Cumhurbaşkanı-Başbakan uyumunu üst düzeyde tutması olacaktır.
Partinin genel başkanları zaman içinde değişebilir ancak bu hareketin lideri Erdoğan’dır...
Erdoğan dokuz seçimi de kazanmış, bir çok kişiye de önemli makamlar kazandırmıştır. (...) Kimse kendi kişisel pozisyonunu korumak için dava söylemini perde olarak kullanmamalı, kendisini olmazsa olmaz göstermemelidir.
... Erdoğan’ın iradesi ve ilgili kurulların takdiri tüm kişisel söylemlerin ve hesapların üzerindedir.
... Biz ‘Yeni Türkiye’ idealinin ve Erdoğan’ın yanındayız. Erdoğan’a ve bu ideale karşı olan kimse biz ona karşı oluruz. Bu hareketin kimseye bir diyet borcu veya açık hesabı bulunmamaktadır...
Başbakan değil de “gölge tiyatrosu”na kukla seçmelerinden bahsediyorlar sanki. Ki adayların bu aleni “oyuncak olma” halini nasıl hazmedebildiği, sindirim uzmanlarınca ayrıca irdelenmeli!
Tercüme gerektirmeyecek kadar net ama yine de açmak gerekirse, AKP’de bundan sonra da “her şey Erdoğan için, Erdoğan’a göre, Erdoğan tarafından” olacaktır!
Mevzubahis Erdoğan ise; gerisi teferruattır...
Erdoğan’ın sözünün üzerine söz söylemek tehlikeli ve yasaktır.
Ki “pilot uygulaması” AKP’de yapılan bu idari sistem “tiz vakitte” ülke geneline de uyarlanacaktır!

***

Yüzde 51.8 oyu zaten “Tarafsız cumhurbaşkanı olmayacağım.... Partili Cumhurbaşkanı olacağım...” söylemiyle almış birinden bahsederken bu hatırlatmaları yapmak abesle iştigal görünüyor olsa da, seçildikten sonra 77 milyonu kucaklayacağını dahi “AKP balkonu”ndan ifade eden birinden bahsederken bu uyarıları tekrarlamak kulağa son derece manasız geliyor olsa da bir kere daha vurgulayacağım. Pratikte bütün bunların bir karşılığı olmasa bile teoride Türkiye hâlâ bir hukuk devleti. Yazılı yasaları var. O yasaların çiğnendiğinin kanıtlanması durumunda öngörülmüş cezalar var. Dolayısıyla bu sürecin neden işlemediğini/işletilmediğini sorgulamak da hâlâ her gazetecinin görevi.
Anayasamızın, Cumhurbaşkanı seçimi, görev ve yetkilerini tanımlayan ilgili maddeleri açık:
- Cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisi ile ilişiği kesilir ve TBMM üyeliği sona erer.
Anayasa, Cumhurbaşkanı’nın siyasetle ilişkisisini paşa gönlüne bırakmıyor; “seçildiği an” onun istifa edip etmemesine bağlı olmaksızın, bu ilişki yasal olarak sonlanmış saylıyor.
Birinin ilişiği kesildiği halde, o makamda, üstelik de etkin biçimde göreve devam etmesinin hukuki karşılığını bilmiyorum, hukukçulara soruyorum:
- “Gasp” değil midir?
Madem Anayasa’ya göre bütün görevleri düşmüş sayılıyor; “seçilmiş ama resmen göreve başlamamış yani dokunulmazlığı bulunmayan Cumhurbaşkanı”nın, YSK’nın kesin sonuçları açıkladığı an itibarıyla hem AKP Genel Başkanlığı, hem milletvekilliği, hem de Başbakanlık koltuklarını işgali “anayasal suç” değil midir? 28 Ağustos’tan sonra da AKP’nin liderliğini yapacağının ilanı katmerli suç değil midir?
Heeey!
77 milyonun şahitliğinde işlenen, itiraf edilen bu “suç”lara karşılık yasal işlem başlatmayı düşünen birileri var mı “bağımsız-tarafsız-yüce yargı”da?

Yazarın Diğer Yazıları