Gizli elin gölgesinde
Bugün birçok askerin yargılanmasına neden olan darbe iddiaları döneminde TSK’nın en tepesinde olan emekli Genelkurmay başkanları Hilmi Özkök ve Yaşar Büyükanıt’ı kim, neden ve ne karşılığında koruyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın 27 Nisan e-muhtırasını AKP’yi iktidar yapmak için verdiğini söyledi ya, ben buna zerre ihtimal vermiyorum.
E-muhtıra verildiği zaman ortada ne seçim vardı, ne başka bir şey.
(...)
Bana sorarsanız, e-muhtıradan Büyükanıt’ın haberi bile yoktu. Öğrendiyse son dakikada öğrenmiştir. Yazanın o
olmadığı da kesin. Zaten Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ezberini bozan da o
meşhur e-muhtıra oldu.
Baksanıza o gün bugündür kendilerine gelemiyorlar.
Umdukları kadar güçlü olmadıklarını, arkalarında “ABD” olmayınca darbe yapmanın mümkün olmadığını gördüler.
27 Nisan’dan bu yana yapamadıkları darbenin hesabını veriyor bazıları.
Garabet de burada başlıyor zaten.
Türkiye’nin yakın tarihte iki darbe tehlikesi atlattığı iddia ediliyor.
Biri 2003’le ilgili bir iddia, diğeri ise muhtırayla ortaya çıkan iki darbe tehlikesi. Garabet dediğim de burada.
Bu iki darbe girişimiyle ilgili yargılamalar yapılıyor, darbeyi aklından geçirmiş veya emir komuta zincirinde bu işe dahil olmuş yüzlerce subay yargılanıyor.
Her rütbeden hem de.
Teğmenden kuvvet komutanına kadar.Ama her ne hikmetse iki kişi bu işten “vareste”. Ve bu iki kişi, disiplini, hiyerarşisi çok katı olan TSK’nın en tepesinde olan isimler.
Biri Hilmi Özkök. Çok açık bir şekilde onun döneminde darbe girişimleri olmuş. Bunu ben söylemiyorum, bugünün iktidarı, yargısı iddia ediyor. Ama o dönemin komutanı bırakın yargılanmayı, soruşturmaya dahi dahil edilmiyor.
Sanki “gizli bir el” tarafından korunuyor. Hilmi Özkök’ün etrafında onu koruyan bir “güç kalkanı” var gibi duruyor.
Diğeri ise Yaşar Büyükanıt. O da aynı şekilde, döneminde darbe fikirleri üretenler yargılandığı halde, hadi onu bırakın açık ve net bir şekilde demokrasiye müdahale anlamına gelen bir muhtıra verdiği ve bunu kabul ettiği halde en küçük bir şekilde hesap vermiyor, hesap sorulmuyor. O da gizli bir el tarafından korunuyor. Hatta 1 milyon Euro’luk otomobille ödüllendiriliyor.
Bence e-muhtırayı değil de, bu kişilerin neden korunduğunu sorgulamak lazım.
Darbe iddiaları döneminde TSK’nın en tepesinde olan bu iki isim “neden ve ne karşılığı” korunuyor.
Bunu gerçekten çok merak ediyorum.
* Fatih Altaylı / Habertürk
+++++
Taşra tipi enteller ‘heykelkondu’ya kalkan oldu
Neredeyse bir haftadır masamın üzerinde bekleyen ve üzerine sayfalar dolusu yazmak istediğim “Heykelin anayurdunda hortlatılan sanat düşmanlığı” başlıklı çarpıtma metne daha fazla duyarsız kalamayacağım.
Taraf’ın arka kapağında yapılan yayında Kars’ta “İnsanlık Abidesi” olarak adlandırılan, benimse “hilkat garibesi”ne benzettiğim beton yığınının “yıkılmaması” için kampanya çağrısı yapılıyor, şehirde “heykelle mücadele” eden siyasiler hedef gösteriliyor.
Vay efendim siyasiler ve bürokratlar halkı koruma bahanesiyle nasıl sanat düşmanlığı yaparlarmış...
Gazeteciler, laf ola beri gele aydınları demokrasiyi koruma bahanesiyle nasıl olur da kültür, tarih, toplumsal bellek ve sosyal psikoloji düşmanlığı yaparlar peki?
O heykele, sırf “Ermenistan’a el uzattığı bahanesiyle karşı çıkıldığı” propagandasını yaparken hiç mi utanmıyorsunuz?
Heykelin yıkım kararının sanat düşmanlığından değil tam tersine bir SİT alanındaki tarihi yapılara zarar verdiği için, aslında bu toprakların “sanat ve kültür tarihini koruma” çabasıyla alındığını kimden, ne kadar saklayacağınızı düşünüyorsunuz?
Timur Paşa Tabyasını, bir heykeltraşın en iyi niyetle egosantrik hevesine feda etmek mi sanatseverlik? Seçime hazırlanan taşra siyasetçisi gibi, yangından mal kaçırırcasına “kaçak heykel” dikmek mi entelektüellik?
Taraf, böyle bir kampanyaya girişmeden önce orada anıtsallaşan şeyin “taş” mı yoksa “hukuksuzluk” mu olduğunu araştırmazsa, “şaibeli işler bunlar” serisinin son halkasından başka birşey olmaz ortaya çıkan, benden söylemesi...
+++++
Kod adı mütekait FBY-01
Dünyada sadece 100 kişide var; 1.5 milyon lira değerinde. Bu özelliklerde bir zırhlı makam otomobili mütekait genelkurmay başkanlarından kimseye verilmemiş. Türk askerinin başına çuval geçirilmesini seyreden mütekaitlerden Hilmi Özkök bile mütevazı bir zırhsız otomobille geziyor. Bir ay sonra müstakbel mütekait olacak İlker Başbuğ’a ise yerli bir otomobil peylemişler.
FBY-01 kodunun çözümüne gelince... Herkes Büyükanıt’ın, Fenerbahçe’ye gönderme yaptığını sanıyor; Fenerbahçe Youngs, Fenerbahçe Yengeçler gibi yeni bir taraftar grubu kuracağını düşünüyor. Oysa Büyükanıt beklenen sırrı veriyor: “F’nin karşılığı değerli eşim Filiz’dir, B’nin karşılığı biricik kızım Bengü’dür ve Y’nin karşılığı da benim çok sevdiğim adımdır.”
Plakayı örneğin OSM-2067 de seçebilirdi. Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı sırasında şehit olan toplam asker sayısı ve aynı dönemde şehit olan ilk askerimizin adı Osman! Onlar, vatan için savaştılar ve dört kolluya binip gittiler... Bunların bir tek saltanat kayığı eksik! Olsun, Osman’ın ruhu şad olsun!
* Deniz Som / Cumhuriyet
+++++
Bu son, size hiç yakışmıyor
Varsayalım ki CHP’nin iddiası “hayal mahsulü...” Hatta, hakkınızda dolaşan binlerce dedikodu da art niyetli!
Peki hiç düşündünüz mü, “Ne yaptım da tüm bunlar benim başıma geliyor” diye...
Ben söyleyeyim: Bir başbakanın sırdaşı oldunuz...
Mutlakiyetlerde vezirler, paşalar; padişahın, kralın dostu olur Sayın Büyükanıt...
Onlarla yapılan “görüşmeler”, gelen talep doğrultusunda gizli tutulabilir... Hatta tutulmalıdır. Yoksa Allah korusun, bir bakmışsınız, bir sabaha karşı kellenizi elinize vermişler!
Ama... Demokrasilerde “gizliliğin ve gizli görüşmelerin” yasalarla belirlenmiş kuralları vardır... Öyle her kafasına esen devlet görevlileri baş başa verip, “Gel devlet meselelerini görüşelim ama ölene kadar aramızda kalsın, söz mü?” diyemez...
İşte, CHP bugün sizi ve Sayın Başbakan’ı, “gizli görüşme kurallarına uymadan, tutanak tutulmadan devlet meseleleri hakkında karar vermek ve harekete geçmekle” suçluyor...
Mahkûm olur musunuz bilemem... Ancak, şu bir türlü açıklamadığınız “Dolmabahçe görüşmesi”nin içeriğini, en azından yüce mahkemeye anlatmak durumunda kalabilirsiniz!
Kararınızı verin: Paşa paşa millete mi anlatacaksınız, yoksa mahkeme heyetini mi tercih edeceksiniz? Seçim sizin!
* Mustafa Mutlu / Vatan
+++++
Takıyye borazanı
Çocukluğumuzun tek kanallı televizyonlarının karşısına geçen büyüklerimiz “ajans başladı” dediklerinde çevredeki herkesin yüzünde bir ciddiyet belirirdi... Ne olduysa 8 yıl önce oldu. Astığım astık, kestiğim kestik zihniyetini devlete ve millete egemen kılmaya çalışan bir parti, ülkenin en ciddi yayın organını takıyye borazanına dönüştürdü!.. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) geçen hafta yaptığı uyarıya karşı TRT’nin pervasızlığı bitmiyor. Peki bu gidişe kim dur diyecek?
* Mehmet Faraç / Cumuhriyet
+++++
Tazminat devri
Başbakanımız, Deniz Baykal’a 100 bin liralık manevi tazminat davası açtı, sonra 200 bin liralık manevi tazminat davası açtı.
Devlet Bahçeli’ye 50’şerle başladı, sonra 250 bin liralık manevi tazminat davası açtı. Erkan Mumcu AKP’ye katıldığında bakan yaptı, AKP’den ayrıldıktan sonra 100 bin liralık manevi tazminat davası açtı. Abdüllatif Şener, yardımcısıydı, AKP’den bi ayrıldı, manevi tazminat davası açtı. CHP milletvekilleri Kemal Anadol, Ali Topuz, Atilla Kart, Haluk Koç, Şahin Mengü, Engin Altay, Arif Ekici ve Mustafa Özyürek’e... Kambersiz düğün olmaz, Kamer Genç’i unutmadı... MHP milletvekili Oktay Vural’a, dünyanın en kibar insanlarından Deniz Bölükbaşı’na tazminat davası açtı. Rahmetli Erhan Göksel’e, Fikri Sağlar’a 50’şer bin liralık manevi tazminat davası açtı. Leman ve Penguen dergilerine manevi tazminat davası açtı, mizah sanıldı, gerçek çıktı; karikatürist Musa Kart ve Sefer Selvi’ye 10’ar bin liralık manevi tazminat davası açtı. Rahmetli İlhan Selçuk’a, rahmetli Şakir Süter’e, Yıldırım Türker’e, Can Ataklı’ya, Altemur Kılıç’a, Fikret Otyam’a, profesör Yalçın Küçük’e, listeyi uzatmayayım, sığmaz buraya, 60 küsur gazeteciye manevi tazminat davası açtı, Emin Çölaşan’a 200 bin liralık... Gak diyene 50 bin liralık manevi tazminat davası açtı, guk diyene 150 bin liralık manevi tazminat davası açtı. Terör örgütü kurduğu iddiasıyla içeri tıkılan saygın profesör Mehmet Haberal, kendisine terör örgütüyle alakalı bi tane bile soru sorulmadığını, buna rağmen tahliye edilmediğini belirterek, dokuz hâkim hakkında manevi tazminat davası açıp, kazanma gafletinde bulundu. Başbakanımız ortalığı ayağa kaldırdı. “Bu kapı açılırsa, herkes manevi tazminat davası açmaya kalkarsa, ne olacak?” dedi. “Tanzimat devri”nin sonunu biliyoruz... Bakalım “tazminat devri”nin sonu nereye varacak.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
Öldüysem vatan için öldüm
Canım yurdum, merhaba.
Ben, Piyade Uzman Çavuş Selçuk Gürdal. Afyonkarahisar, Dinar, Burunkaya Köyü. 21 Ekim 2007’de, Dağlıca baskınında, 12 silah arkadaşı, şehit olmuştuk.
Geriye çok acı bıraktım ama istedim ki, bir de madalyam olsun. Evladım baksın, gururlansın. Kardeşlerim beni onunla da ansın. Ne bileyim, köyüme miras kalsın. Hiç göremeyeceğim bir torunum baksın, koklasın.
Üç yıl... Tam üç yıl uğraştı ailem. Önce, “her şehide Devlet Övünç Madalyası verilmiyor” dediler. Tam üç yıl sonra, zoraki münasip gördüler.
Ruhum hiç değilse böyle huzur bulur diye umut ettim. Cumhurbaşkanı ya da ne bileyim, vilayette vali verecek; dul eşim onurlanacak, evladım gurur duyacak. Gözyaşlarına bir madalya asılacak. Çağırmışlar eşimi, Antalya’da bir okul bahçesine. Bir kaymakam yardımcısı, “Alın” demiş, “bu madalya sizin.”
“Devlet Övünç Madalyası”nı devlete iade ettik; sanki “ödünç madalya” imiş gibi kerhen verenlere.
Diyorlar ki... “Vatan sağ olsun deyip susun ve başınızı öne eğin.”
Diyorum ki... Vatan sağ olsun deyip ben çoktan öldüm... Siz başınızı öne eğin!
Öldüysem vatan için öldüm, diyorum... Sizin için değil!
* Umur Talu / Habertürk
+++++
Genç subayım mayına basma
Genç subay kardeşim;
Merak etme; medyasıyla, Göbels makinesiyle gözümüze mil çekse, gönlümüzle görürüz.
Bir sabah kalkıyorsun, cephede birlikte savaştığın komutanın hakkında yakalama emri çıkmış. Biliyorum için acıyor. Teslim olmaya giden komutanına yapılan muameleyi görüyorsun. Biliyorum, o sahneyi görünce kahroluyorsun, masaları, sandalyeleri yumrukluyorsun. Emin ol ki benim içim, bizim içimiz de o kadar acıyor; ben de, biz de, hepimiz de o kadar kahroluyoruz. Sevgili kardeşim; bil ki sabrını test ediyorlar.
Tepeni attırıp, seni o eski malum tuzaklara çekmek istiyorlar.
Sakın ola ki düşme o tuzağa. “Sabır ikinci akıldır.” Sabret, bekle. Gözün dağlarda, dikkatin mayında olsun. Bil ki, bir mayın oradaysa, bin mayın burada.
Sakın ha, gözü dönmüş siyasetçinin, nefreti bilenmiş köşe yazarının, vicdanının fişini çekmiş aydının her gün döşediği o kalleş tahrik mayınına basma.
Son umudu, “Genç subaylar rahatsız” manşetlerine kalmış; gece yarıları gelecek bir e-muhtırası için duaya çıkmış, hezimete bahane arayan ruhların aşına tuz katma. Bu millet unutmaz, yeri ve zamanı geldiğinde herkese de hatırlatır.
* Ertuğrul Özkök / Hürriyet
+++++
Sokağa atsa böyle içine oturmazdı
Murat Bardakçı, kişilik haklarına saldırdığı gerekçesiyle kendisine tazminat ödemeye mahkum edilen Halil Berktay ve Taraf’tan alacağı parayı, “Asala tarafından şehit edilen diplomat eşleri ve çocukları için kurulan vakfa” bağışlayacağını açıklamış.
Berktay’a da, Taraf’a da asıl “ağır ceza” Bardakçı’nın bu kararı olmuştur herhalde...
Paranın birkaç mislini sokağa atsalar bu kadar içlerine oturur muydu dersiniz?
+++++
Mini Yorum
Hukuk olmadı RTÜK olsun
RTÜK, Star TV’ye “Ahmet Türk’e yumruklu saldırı” görüntülerinden ötürü 250 bin lira para cezası vermiş. Star TV’nin “kınayarak” yayımladığı görüntülerin nefret duygularını kışkırttığına karar veren RTÜK, “tescilli” iktidar kanallarının korku filmi gibi kurguladığı ve insanları onanmaz bir fesadın önüne atan bültenlerine “bütünleştirici” bulduğu için mi göz yumuyor? Bu karar hukuk yoluyla Yılmaz Özdil’e ödetilemeyen “yumruk” yazısı bedelinin, RTÜK yoluyla çalıştığı kuruma pay edilmesi olmadı mı şimdi?