Getir parayı, al FETÖ'cüyü!
Türkiye adı konmamış bir krizin tam ortasında. Bu krizin adı da; "adalet krizi."
Ekonomi bozulabilir, asayiş olaylarında artış meydana gelebilir, işsizlik sorunu doğabilir, terör olayları patlak verebilir... Bu sorunların hepsi belirli programlarla, çalışmalarla, projelerle, girişimlerle düzeltilebilir.
Ancak, devlet "adalet"ini kaybederse çöküş sürecine girer. Bu süreç diğer sorunlarda olduğu gibi onarılamaz, telafi edilemez.
Adaletin ortadan kalktığı bir ortamda en büyük sorun vatandaşların devlete olan inançlarını yitirmeye başlamasıdır.
Adaletin olmadığı ülkelerde liyakat ortadan kalkar. Liyakatin olmadığı yerde önce ekonomi bozulmaya başlar. Çünkü parayı yöneten, ekonomiyi yönlendiren kadrolar kapasiteli, nitelikli kişilerden değil; "partili" kadrosundan oluşturulur. Aynı durum yargıya sirayet eder. Hüküm verecek kişilerin atamasında "hukuk yeterlilikleri" değil, "biat yeterlilikleri" esas alınır.
Böyle bir ortamda; hak, hukuk, eşitlik gibi kavramlar sadece sözde kalmıştır.
Parası olan, gücü olan, çevresi olan, siyasi erklerde tanıdığı olan her şekilde işini çözer.
Güçlü güçsüzü ezer, yok eder, üzerinden silindir gibi geçer.
Gelir adaletsizliği katlanarak büyür.
Devlet kurumları çürür.
Devlet gücünü yitirirken; mafya, tarikat, şeyh, ağa gibi ek otorite alanları oluşur. Bunlar gücü kendi aralarında paylaşırken, devleti yöneten kişiye saygıda kusur etmezler.
Türkiye'de aynı böyle bir tablo var. Eskiden yok muydu? Eskiden de vardı, ancak böylesi bir düzeye hiçbir zaman çıkılmamıştı.
15 Temmuz öncesinde FETÖ'cülere teslim edilen kadrolar, şimdilerde doğrudan AKP'den gelen listelere teslim ediliyor.
Danıştay Başkanı'nın çocuğuna yapılanlar... Avukatken hâkimliğe terfi ettiriliyor. Sonrasında aynı gün iki farklı atama yapılarak Ankara'ya transfer ediliyor.
Akıl alabilecek gibi değil. Gözümüzün içine baka baka, milyonlarca insanın duyacağını bile bile yapıyorlar. Tek bir endişe, tek bir çekince yok.
Nitelikli yöneticilerin olduğu devletlerde bu gibi konumlarda olan insanlar, çocuklarını kamuoyunun tepkisini çekmemek adına geri planda tutar. Çünkü devlet terbiyesi bunu getirir.
Peki ya diğer atamalar... CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, atanan hâkimlerin AKP ile bağlantılarını gösteren bir liste yayınladı. AKP'nin resmi il yöneticilerinden, AKP'lilerin çocuklarına kadar... Kimler yok ki listede... Haberini yapacak, dile getirecek doğru düzgün bir mecra bile olmadı.
***
AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar'ın "Rüşvet alınarak FETÖ'cüler serbest bırakılıyor" sözleri aynen doğrudur. Ama savcılardan tek bir soruşturma duyamazsınız.
Bizzat duyduğum bazı olayları paylaşmam gerekiyor.
FETÖ'den cezaevinde bulunan bir şahıs için tahliye talebinde bulunuluyor, hâkim avukatla yaptığı özel görüşmede fiyatı belirliyor. "Bunun suçu ağır 1,5 milyon TL ile çözülür" diyor. Sonrasında pazarlıklar yapılıyor, para denkleştiriliyor ve kimseler duymadan tahliye kararı veriliyor.
"Peki, kamuoyunca tanınan isimlerin parası yok mu, onlar neden tahliye edilmiyor" soruları gelebilir. Tahliye edilmesi durumunda haber olma durumu olan sanıklar için pazarlık yapılmıyor!
***
Çiftlik Bank örneği... Herkes dolandırılanlara kızıp "tosuncuk kaçtı, müstahak size" noktasına geldi. Halbuki kazın ayağı öyle değil. Dolandırıcılar, vatandaşa, "OHAL sürecindeyiz, biz bu kadar büyük bir parayı yönlendirip, dolandırıcılık yapacağız ve devlet bizi görmeyecek. Siz buna inanıyor musunuz" diyor, Erdoğan'ın ismini veriyor. AKP'li dizi-film oyuncularını açılışlarına çağırıyor.
Bu sırada devletten çıt yok, adalet makamlarından tek bir soruşturma yok.
Göz göre göre binlerce kişiyi dolandırıp, yurt dışına kaçıyorlar. Sonrasında kırmızı bültenler, olayın peşine düşüyormuş gibi görünmeler...
Köşe yazılarımızdaki, internet sitemizdeki, gazetemizdeki kelimeleri tek tek bulup cımbızlayanlar; davalar açıp, erişim engellemesi getirenler bu olayları nedense görmüyor!
O yüzden, "Partimize daha çok oy veren ilçelere hizmet götüreceğiz" diyenlere kızmayalım; öyle başa böyle tarak!
Doğan Grubu'nun satışı
Doğan Medya Grubu'nun satılması da oldukça önemli bir süreç. Baskılardan dolayı hükümete muhalif isimleri sansürleseler de marka değeri yüksek basın kuruluşlarıydı. Özellikle İYİ Parti, Saadet ve CHP'ye son günlerde biraz daha fazla yer veriliyordu. Satış sonrasında İYİ Parti ve Saadet'i bu kanallarda hiç göremeyebiliriz. CHP ise muhtemelen eleştirel bir dille "karşı cephe" gibi sunulmaya başlanıp, yorumcu kadroları baştan aşağı değiştirilecek.