Genel af hazırlığı
9 Ekim günü “kara gün” olarak tarihte yerini aldı.. Artık adına “hukukun öldüğü gün” mü denir yoksa Yılmaz Özdil’in deyimi ile “Kurban bayramına kendi ülkesini keserek girdi Türkiye.. TSK’nın derisini tarikat vakıflarına verebilirsiniz artık” mı diyeceğiz bilinmez. Belki bir kaç gün sonra unutulup gidilecek olan bu davanın sonucu bundan sonra yüksek yargıdaki tüm kararları tartışmalı hale getirecek. Hatta “yok hükmündeki dava” yüzünden adliyelerde görülmekte ve görülecek davaları da yok hükmünde sayacağız. Hukukun öldüğü yerde adalet arayışının nafile olduğu da bu iktidar sayesinde tescil edilmiş oldu. Ne diyelim baht mı utansın yoksa sebep olanlar mı? Buna karar verecek olan elbette millet. Bakalım ilk seçimlerde günün birinde herkese lazım olacak olan adalete, oy kullananlar sahip çıkacak mı?
Başkentteki bu karar aynı zamanda önümüzdeki günlerdeki operasyonların da işaret fişeğini patlatmıştır. Malumunuz, yandaş medya 28 Şubat davasını bahane edip bazı gazeteci ve yazarlar için sürek avı başlattı. Bunca baskıya rağmen halen fikir namusuna sahip çıkanların kovulduğu dönemde toplumumuzun ısrarla okumaya devam ettiği isimler için kumpas kuruluyor. Gazete manşetlerinde, televizyon ekranlarında intikam naraları atılıp, infaz salyaları saçılıyor. Bugün isim vermekten imtina ettiğim bu kişileri devam etmekte olan 28 Şubat Davası ya da başka sebeplerle emniyete davet edilip ifadelerine başvurulabilir. Tabii henüz savcılığa sevk bile edilmeden malum gazetelere “özel servis” yapılacaktır. Susma haklarını kullandıkları halde konuşmuş gibi bir ton ipe sapa gelmez konular haber diye servis yapılıp “itibar infazı”na uğratılacaklardır. Dedim ya şimdilik isim vermiyorum. Kimbilir bir başka bahane ile bizim için bile “itibar infazı” için pusu kurulabilir. Montajlanmış kasetler, yasa dışı dinlemeler, özel hayatla ilgili kes yapıştır marifetiyle kurgulanacak senaryolar için harıl harıl hazırlık yapıldığını öğrendik. Ne de olsa yapanın yanına kâr kalıyor. Sehven denilip geçiliyor. Valiler, bakanlar soruşturma için izin vermiyor. Dokunulmazlık zırhındaki görevliler işlerini yapmaya devam ediyor. Önümüzdeki günlerde bu konuları detaylandıracağım.
Gelelim Yagıtay’daki karara.. Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Dijital terör ile hapishanelere tıkılan Türk ordusunun durumunu Nihat Genç 25 Temmuz günü; “Bu mahkemede, Türk ordusu onurunu mutlaka korumak zorundadır. Yoksa bu sadece ordunun değil bin yıllık Anadolu tarihimizin son günü olur” sözleriyle özetlemişti. Sadece insanların hayatlarının değil ülkemizin geleceğinin davasını bir günlüğüne takip etmeye gelen Nihat Genç’in o gün çektiği fotoğraf geçtiğimiz gün mahkeme salonuna yansıdı.
“İnancım odur ki, avukatlar infial yaratan bu davayı kökünden sarsan belgelerle konuşurken hakim heyeti bu şok belgeleri hiç tepki vermeden izliyorsa, o mahkemede karar verilmiş demektir..” Duruşmayı sadece bir kaç saat izleyen Genç’in bu tarihi tespitine başta avukatlar olmak üzere çoğunluk inanmamıştı. Aynı şekilde Müyesser Yıldız’ın öngörülerine bazıları bozuluyor, “kötümserlik yayıyorsun” sözleri ile onu itham ediyorlardı. Cezaevleri ziyaretlerimde Engin Alan ve Mustafa Önsel, mahkeme heyetini oluşturan hakimlerin daha önce nerelerde görevler yaptıklarını, nokta tayini ile buraya atanmalarındaki amaçları özetleyip, kararın Silivri mahkemelerinden farklı çıkmayacağını, kamuoyunda biriken gazın bazı tahliyelerle alınıp diğerlerinin onanacağını söylemişlerdi. Dün de yazdım.. Dört duvar arasında bazı şeyleri bizlerden daha iyi görüp yorumluyorlar. Kararın infiali devam ederken başkentte eski bir söylenti yeniden servise kondu. “Hükümet, belediye seçimlerinden sonra büyük ve kapsamlı bir af paketi hazırlıyor” . Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi kendilerine avantaj sağlamak için iyi numara.. Askerlik süresinin kısaltma işini niye öteledi sanıyorsunuz? Andımız kalktı, serbest kıyafet vs.. uygulamaya kondu. Yerel seçimler öncesi askerlik kısaltmasıyla yeni oy hesapları tıkırında. Sonra üstü örtülü genel af ile PKK’ya göz kırpma ve arada af ile askerleri de bıraktık mavrası.. Yenir mi? Hazmı zor olsa da sindire sindire daha önce yedirmişlerdi. Baldıran zehirini sadece kendileri içmiyor, Milletimize bedel ödeterek içiriyorlar haberiniz olsun..
Not: Dünkü yazımın son paragrafında “ünlü çalınan çanlar hikayesi” olması gerekirken, sehven “Öcalan için çalınan” olmuş düzeltir özür dilerim.