"Geliyorum" diyen mezhep kavgaları!
Her ne kadar, günlerden beri başta "El-Bab" olmak üzere "Rakka" ve "Musul" terör örgütünün elinden kurtarılamıyorsa da, yakın bir zamanda IŞID'ın yenileceği sanılıyor.
Ne var ki, bu gelişmelerden sonra Orta Doğu'yu "mezhep kavgaları"nın beklediği de öne sürülüyor.
Gerçekten de, bir yanda; Sünni mezhebinde her hangi bir şiddet hatta katı hüküm veya kural yoksa da IŞID'ın bu inanç adına yüklendiği vahşet diğer yandan da zaman zaman ağırlaşan Şii anlayışı yine karşı karşıya gelmenin arifesini yaşıyor.
Nitekim, Şii milis gücü Haşdi Şabi'nin Telafer'i kuşatması, çoğu Sünni olan Türkmen soydaşlarımızın can ve mal güvenliğini şimdiden tehdit ediyor.
Gerçi, Rusya'nın, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İsrail ve Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ile İran'ın yer aldığı kargaşaya dahil olması, bazı ertelemelere veya beklentilere neden oluyorsa da, eninde sonunda IŞID'ın etkisiz hale getirilmesinin yanı sıra "mezhep kavgaları"nın patlamasın da işaretleri bölgeye yayılıyor.
Söz "mezhep kavgaları"ndan açılmışken yeniden üzerinde önemle durmak gerekiyor.
Belki de, "mezhep kavgaları" insanoğlunun dolayısıyla ülkelerin en korktuğu, en çekindiği faciaların başında geliyor.
14 Asırdan beri acısını unutturmayan bir Orta Doğu trajedisi olan "Kerbela" faciası, mezhep kavgalarının ne denli, "derin" izler bıraktığını ve tahribat yaptığını tarihe mal ediyor.
Denilebilir ki, ülkeleri temelinden sarsan ve çok uzun bir süreci kapsayan "mezhep kavgaları" çoğu vakit sınırları da taşıyor.
Ve ne yazık ki, ülkeleri bir birine vurduruyor, topraklarda bölünmeler görülüyor.
Bu yüzden Batı daima; yaraları kaşıyor ve "mezhep kavgaları"nı kışkırtıyor.
Bir bakıma, şu meşhur ve meşum "Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi" (GBOP) kafaları ve hedef aldığı ülkeleri karıştırmaya devam ediyor.
GBOP'un sürecinde, ABD orijinli diğer projelerin kaderi yani başarısızlık yatıyorsa da, ne yazık ki, bazı ülkelerde hükmünü icra ediyor.
...Ve ne yazık ki, gezegenimizdeki bu trajik süreç, gözlerin önünden acı acı geçerken, belleklerde burukluk ve ürkeklik yaratıyor.
Aslında, yıllar önce Afganistan'da "çekilen pim"in tahribatı, ülke ülke, günümüze kadar yayılmış bulunuyor.
Irak'ın Kuveyt'i işgali, Körfez Savaşı, ABD'nin Irak müdahalesi, Saddam'ın ortadan kaldırılışı, zincirin ilk halkalarını oluşturuyor. Sonra da, yaşanan "Arap Baharı" dramı, İslam alemini allak bullak ediyor.
Böylece, "Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi" denilen "derin" planın şifrelerinin kendiliğinden çözülme dönemleri ister istemez yaşanıyor.
Ancak, "Bahar" diye anılan günleri artık "kapkara" kabullenmek icap ediyor.
Sözde "demokrasi" teraneleri, kan ve gözyaşından başka bir şey getirmiyor.
Bu arada, Türkiye'ye bakılırsa, dış politikadaki tutarsızlıklar ülkeyi âdeta sarsıyor. "Arap Baharı"nın kayıtsız şartsız taraftarı olan Türkiye'nin aslında, beklenmedik ve hatta tehlikeli sayılabilecek girişimlerinin, başını daha çok ağrıtacağı öne çıkıyor.
Öte yandan, çeşitli alanlarda, İslam ülkeleri birbirine zıt özellikler sergiliyor.
Sonuç olarak, zaten "Arap Baharı"nı Tunus, Libya, Mısır ve Suriye gibi ülkelere, "demokratik rejim" getirme bahanesiyle ve gerekçesiyle ortaya atanların, kesinlikle başarılı bir netice alamadıkları ıspatlanıyor.
Ayrıca, çok tehlikeli bir "mezhep kavgaları" rüzgârlarının da estirilme gayretleri bölgeyi tedirgin ediyor.
Zaten, "meşum" projenin en tehlikeli ve en gizli gayesi, İslam alemine "fitne" sokarak eski "mezhep kavgaları"nın altından ateşi eksik etmemek ve yeni "mezhep kavgaları"nı kışkırtmak ve çıkartmak olduğu artık anlaşılıyor.
Oysa, "mezhep kavgaları"nın özellikle İslam dünyası için, çok kargaşalıklara, çok kan dökülmelerine neden olduğu her seferinde ispatlanıyor.
Aslında asırlar önce, Kerbela'da yaşanan trajedi bile, her şeyi çağrıştırıyor.
İnsan ister istemez, "ha Yezid'in askerleri, ha IŞİD'ın militanları" diye düşünmeye yöneliyor.