Gel gidelim dosta gönül
"Dost Kopuşları" adlı şiirime yer vermiştim Eylül 2016'da bu köşede. Şöyle diyordum:
"Çıkardan, tutkulardan ve ayrılan yollardan/Elemeli, hileli arayıp sormamalar/Ayrı düşmeler diyemiyorum/Bunlar dost kopuşları/Aklından ve hayalinden geçirmediğin"
Bu kopuşlardan dolayı neler yaptığımı, hangi duygulara kapıldığımı da anlatıyordum o şiirde:
"Dert yanarsın kendine bu kopuşlardan/Dost mahkemeler kurarsın kendi tenhalarında/'Kopuklar ışınlandılar/Bağlı olmayarak yerlerine alındılar/Sonuçsuz sanal yargılamaya devam olundu'"
Umutsuz değildim ama:
"Gene de bir umutsuz özlem, kopuşlar ötesine/Rüyanda o eski dost meclisleri/Avun dur onlarla/
Uyanınca savun dur/Öz duruşun ve tutumunu"
Özlediğim, rüyalarıma giren o eski dost meclislerinden biri geçtiğimiz hafta cumartesi günü İzmit'te kuruldu. İlhan Berk, "Ben dostlarımı hiç satmadım, çünkü ya beş para etmez çıktılar ya da paha biçilmez" der. Ben de öyleyim. Beş para etmezlerle yolumu ayıralı çok oldu. "Paha biçilmezler"inse üstüne titrerim.
İşte böylesi paha biçilmez üç kadim dost (kadimliğin süresi, tam yarım asır), beni ziyarete geldiler. Birlikte olduk, dost meclisi kurduk yeniden.
İlhami Kafkas, Tahir Sütlüoğlu, Necati Bölükbaşı... Kocaman yürekli, mertlik simgesi, arkalarında olağanüstü ve övünülesi öyküleri olan üç mütevazı adam... Üç Jöntürk, üç ülkü devi, üç müdrik kişi...
Tahir İstanbul'da yıllardır, 57. Hükümet döneminde Tarım İl Müdürü idi. Şimdilerde özel sektörde uğraş veriyor mesleği ile ilgili olarak. Bu özü-sözü, içi-dışı bir Karadeniz uşağının lakabı bu birlemeden dolayı "deli"dir, bilen bilir.
İlhami Erzurum'da, emekli bir üniversite öğretim görevlisidir şimdilerde, hep oralarda kalmakta kararlı. Bu Kafkas çocuğu, biricik oğluna tıp öğrenimi yaptırttı, oğlu Çağrı, TUS'u kazanmış İstanbul'da, onu yerleştirmeye gelmiş. Buruk biraz da "Kuş yuvadan uçtu" diyor, teselli ediyoruz, "Öyle düşünme" diyoruz.
Sevgili Bölükbaşı, öyle bir kişilik ki... 1980 öncesinin Erzurum MHP il Başkanı, seksen sonrasında ANAP ve DP il başkanlıkları... Kimseye boyun eğmeyen bir karakter, ne Türkeş'e, ne Özal'a, ne Aydın Menderes'e... Doğru neyse o... Ve değerli bir hukuk adamı, hukukçuluğu lafta değil, her konuda hakka ve hukuka özen gösteren, gösterilmesi için mücadele eden bir insan. İstanbul'u mesken tuttu beş-altı yıldır.
Telefon ettiler bu dostlar "Yarın İzmit'e sana geliyoruz" dediler.
Bu deme ne demeye geliyor, şiirimle demeli onu:
"Dost dost diye yaklaşmalar
Var ederek yoklaşmalar
Bir olarak çoklaşmalar..."
Öyle olur onlar gelince. Hep de öyle olmuştur. Tanrı ve tarih tanıktır buna.
Geldiler... İzlerimizin kaldığı uzun yıllar ötesinden... Hal-hatır... İyi gördük birbirimizi, hemdemiz yine... Ve söz açıldı, anılar yenilendi, gülüştük tatlı olanlarına, hayıflandık acılarına... Sonra ülke, sonra yarınlar... Zaman öğütememiş bizi; diriyiz hâlâ; daha birikimli yapmış, daha derin düşünmeyi, durumlardan hüküm ve ufuk çıkarabilmeyi öğretmiş, bunu bir kez daha gördük, mutladık özümüzü.
Ve ayrılık vakti geldi... Sarılıyoruz, yâdıma Azerbaycanlı Tevfik Bayram'ın dizeleri düşüyor:
"Gelişin bir toy bayramdır!/Gidişin ağır.../Yüreğinde meni de sesle/Meni de çağır./Hayalim bir küheylan kimi/Çapar (at sürer) izinle/Sene meftun yüreğimi/Apar (götür) özünle."