Geçen 35 yıla rağmen Rum'a göz kırpan var!
İnsanın inanması güç oluyor ama, ne yazık ki; Kıbrıs Türk kesiminin özgürlüğe kavuştuğu 35 yıldan bu yana, hala Rumlar'a sempati duyan, adanın Rum hakimiyeti altında "tek devlet" isteyen Türkler'in sayısı gün geçtikçe artıyor.
Geçen hafta belirttiğimiz gibi "stratejik önemini, konumunu neredeyse 'yediden yetmişe' bütün Türklerin yıllardan beri kavradığı ancak 'fiili' bir şekilde dile getiremediği Kıbrıs'ın tamamen Rumlara 'teslim girişimleri' ne yazık ki, sürüyor. En önemlisi, KKTC'nin yok edilerek, adayı Rum egemenliğine geçmesi ve Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de güvenliği ve haklarının kuşatılması temelinin adımları atılıyor."
Yüzlerce"uyarı" yazılarına rağmen, bu millîi davamıza tam anlamıyla destek verilmediğine tanık olmamız esef ve tedirginlik yaratıyor.
Gelişmelerin acı tarafı; gelen felaketten bihaber Türk halkının çoğunluğunun yanı sıra sivil toplum kuruluşları ve medya susuyor.
Hatta, sayısı çok bazı medya organları Kıbrıs Türk'ünü vatanında "azınlık" durumuna düşürmek istiyor.
İki kesim arasında yeni iki sınır kapının daha açılması beraberinde çeşitli söylentiler getiriyor.
Çünkü Rumlar, yıllardan beri aynı görüşü, aynı tavrı ve aynı planı, çeşitli kılıflar altında savunuyor.
Ne yazık ki, uluslar arası güçlerin desteğini daima arkalarında bulunduran Rumlar işi yavaş yavaş götürüyor.
Kesinlikle, Rumlar tarafından Federasyon istenmiyor.
Nitekim Rum lideri Nikos Anastasiadis, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitlikten kaynaklanan etkin katılım hakkının olacağı bir Federasyona karşı olduğunu açıklama cürretini gösteriyor.
Zaten Türk kesiminde de, Federasyonu istemeyenler mevcut olduğu gibi bunu açıkça dile getiren medya hezeyanıyla karşılaşılıyor.
Bir yerde, sanki 35 yıl öncesine dönen duygunun tesiri ile, bazı Kıbrıslı Türkler'in tavrı üzüntü veriyor.
Aslında, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı "Etkin katılım yoksa, iki ayrı ya da üniter devlet" diye son fikrini ortaya atarken, şu desteği yapıyor:
"Tango değil, ya sirtaki ya da halay gerekir bize… Hep birlikte, el ele… Federasyon tek taraflı olmaz"
"Merkezi hükümette kalacak yetkilerin uygulanmasında kararların basit çoğunluk azınlık esasında alınmasını kabul edemeyiz"
Bu atmosfer içinde, özellikle Türk askeri uçaklarının her geçişlerinde duyduğumuz heyecanı ve coşkuyu anlatmak mümkün olmuyor.
Öte yandan, Girne'de toplanan Dünya Basın Konseyler Birliği Genel Kurulu'na katılmak üzere gittiğimiz Kıbrıs'ta 35. Kuruluş yıldönümünü kutlamamız bize az da olsa moral vermiş bulunuyor.
***
10 ayda 67 gazeteci öldürüldü
Dünya Basın Konseyleri Birliği [WAPC] Başkanı Şule Aker, Kenan Akın'a "Onur Plaketi" verdi.
Dünya Basın Konseyleri Birliği'nin yayınlanan "2018" bildirisi bir çok medya sorununu konu ediniyor, özellikle gazetecilere karşı girişilen eylemleri şiddetle kınıyor:
"Dünyada 2018 yılının Kasım ayına kadar olan 10 ay içinde 67 gazeteci görev başında yaşamını kaybetmiştir.
Bu çok acı ve kabul edilmez bir olgudur.
Washington Post için çalışan köşe yazarı Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesi ve cesedin ortaya çıkmaması, hem medya, hem de insan hakları açısından uzun yıllar akıllardan ve vicdanlardan çıkmayacak bir utanç kaynağı olduğu üyeler tarafından kabul edilmiştir.
Tanzanya'da 2017 yılının Kasım ayından beri kayıp olan ve kendisinden hiçbir haber alınamayan araştırmacı gazeteci Azori Gwanda'nın akibetiyle ilgili Tanzanya Hükümeti'nden acil açıklama beklenmektedir."
Birlik ayrıca, gazetecilerin yargılanmadan önce tutuklu kalmalarının insan haklarına aykırı olduğunu vurguluyor.
İşte böylesine, heyecanlı fakat dramatik Kıbrıs gezisinin bir sonu daha…