Gazeteciyim diyor insan onuruna vefası yok
Hopa İlçesi
Kemalpaşa Beldesi
Köyün adı Dereiçi
**
Gene böyle bi haziran
Hoşgeldin bebek...
Çileye hazırlan.
**
Bembeyaz ekmeğini kapkara maden ocaklarından çıkaran babanın, ilk evladıydı. İlkokul köyde. Ortaokul beldede. Ya lise? O yok. Artvin’e gitmesi lazım. Henüz 13 yaşında gurbete çıktı. Taa Batman’a gitti. Amcasının yanına. Meslek lisesi okudu. Zonguldak Maden Teknik Okulu’nu kazandı. Dört sene okusa maden mühendisi olacak...
Dalga mı geçiyorsun? Nasıl kalacak orada, hangi parayla? Rize’ye gitti. Öğretmen Okulu’na yazıldı. Babaları maden ocağından emekli olmuş, ek gelir için balıkçılığa başlamıştı ama, yetişemiyordu. Ailenin en büyük oğlu olarak, masraflara omuz vermesi gerekiyordu. Çaykur’a girdi. Ev tuttu. Kardeşlerini yanına aldı. Bi yandan çalıştı, bi yandan okudu, bi yandan kardeşlerini okuttu. Öğretmen oldu. İlk görev yeri? Konya’nın Bozkır İlçesi’ne bağlı bi köy...
1980. Haşırt, darbe oldu. Solcu dediler, tutuklandı. Yattı. Çıktı. Sürüldü. Sivas’ın Suşehri İlçesi’ne bağlı bi köye tayin oldu. Bunun burda ne işi var dediler.
Gene sürüldü. Bu sefer, Sivas’ın Kangal İlçesi’ne bağlı bi köy...
Soruşturma açıldı. Aklandı. Dava açıldı. Kazandı.
Âşık oldu. Evlendi. Evladı oldu. Ulaş. Okuttu. Öğretmenliğini yaptığı çocuklardı onun serveti. Bi de Tukaş...
Köpeği. Yavruyken getirmişlerdi. Tukaş salça kolisinde...
Güldü, e adıyla beraber gelmiş, Tukaş olsun bunun adı dedi.
Çevreciydi. Artistlerinden değil. Aktiflerinden. Derelerin üzerinde santral kurulmasına karşıydı. Vatan topraklarının ona buna peşkeş çekilmesine itirazı vardı. Kahvede oturup dedikodu yapmak, aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın demek, ona göre değildi. Tırsmaz, meydan okur, yüreğini ortaya koyardı. Gözüne gaz sıktılar. Yerli malı gaz. Gaz işi ince iştir, ayarını kaçırırsan öldürür dedik, anlatamadık. Öldürdüler. Öldü. Hayatı boyunca doğruları savundu, doğruları söyledi, ölümünün ardından, ölümüyle ilgili olarak bile “yalan” söylediler...
Astımmış dediler. “Meğer astımmış ondan ölmüş” diye yazan gazetecilerden biri çıkıp da “hayatı boyunca doğada yaşamış bir insan, nasıl olur da astım olur, a be şerefsizler” demedi.
Diyemedi. Çünkü, gazeteci diye ortalıkta dolaşan tiplerde, bu memleketin çocuklarına öğretmenlik yapan onurlu, namuslu, dürüst insanlara karşı, Tukaş kadar vefa yok...
Öğretmen öldüğünden beri yemiyor içmiyor Tukaş, bugün yarın o da kahrından gidecek gibi görünüyor.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
SİZDEN GELENLER
Millet “içimizden biri” olduğunu iddia eden adaya soracak:
Şu sabanla bir çizi çek de görelim
Önümüzde seçim var. Zaman zaman eşimiz dostumuz kime oy vereceğimi soruyor. Ben de bu soruya cevap olmak üzere konuya bir olay aktarımıyla gireyim. Abbas Sayar, Yozgat Var Yozgatlı Yok (Ötüken Neşriyat, İstanbul 2007) adlı kitabında bir olay nakleder. Buna göre 1946 seçimlerinde Yozgatlı bir hâkim olan Niyazi Ünal adaydır ve seçim münasebetiyle ilçeleri, köyleri dolaşır. Yolda giderken çift süren yaşlı bir köylüyü görür ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:
“-Merhaba! Kolay gelsin. Nasılsın? Ben sizin milletvekili adayınız Alcılı köyünden hâkim Niyazi Ünal’ım...
-Aleykümselâm. Duyduk ismini köylü imişsin. Şu çift ile bir çizi çek de görelim...”
Ünal, çiftin tutağını tutmuş. “Voohaa” demiş öküze. On yirmi adım bir çizgi sürdürmüş..
Adam -Pravo demiş. “Bizdensin... Reyim (oyum) senin. Sana rey vermeleri için de çevre köyleri kolaçan edeceğim.” (s.78)
(...) Yaşlı köylü, milletvekili adayını gerçekten köylü yani kendinden, tamamen yerli ve millî olup olmadığını anlamak için sınava tabi tutmuştu. Bizzat deneyerek sabanı kullanmayı bilip bilmediğini ölçmüştü. Orada saban kullanmak, simgesel olarak yerli ve millî olup olmadığını ölçmektir. Biz de bizi temsil yetkisine soyunan adamlara soracağız ve onları deneyeceğiz. Sabanı siyaset, düşünce, zihniyet, icraat karşılığı bir simge olarak alırsak, diyeceğiz ki, arkadaş sen bizim sabanımızı mı kullanmayı biliyorsun, yoksa gâvurun sabanını mı? Yani millî Türk bakış açısına, siyasetine, icraatına mı sahipsin, yoksa gâvurun sabanıyla vatanımızı, milletimizi, devletimizi süren bir taşeron ve işbirlikçi misin? Milletimizi yönetirken millî Türk politika sabanını mı kullanıyorsun, yoksa bizim tarlamızı gâvur sabanıyla mı sürüyorsun? Gâvur sabanı olan Avrupa Birliği ve Amerika siyasetiyle mi Türk’ün yönetim tarlasını sürüyorsun, yoksa tamamen yerli, millî ve İslamî Türk sabanıyla mı Türk milletinin idaresini sürüyorsun veya süreceksin?
Prof. Dr. Nurullah Çetin
+++
ABD’nin en çılgın projesi
“Onlar YGS sınavının karşısında tavır ortaya koyduklarını açıklarken, biz de kalkarız onların karşısına 5 bin, 10 bin tane genci koyarız” diyordu.
Ne korkunç bir ifade. “Biz” ve “Onlar.” Bu sözler, öyle laf olsun diye söylenmiş değildir ve açık seçik bir mesajdır. Tayyip Erdoğan’ın bu konuşması bir suçluluk telaşından da kaynaklanmamaktadır ve bir iç çatışma başlatmak istediğini hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde göstermektedir.
(...) ABD’nin Türkiye için en çılgın projesi Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak artık bir zorunluluktur ve bunun için 12 Haziran seçimi en yakın fırsattır.
Sefer Çetinkaya
+++
Ben bu dünyaya ucube kaldım
Evet kabul ediyorum hayaldi gerçek oldu. Bu ülke insanına horbakan bir ortamda, namuslu insanların çeteci yaftası yediği dünyada dışarıda aldığım nefes bile haram!
Atın beni de içeri!
Savcılığa kendim hakkında suç duyurumdur. Vatanımı ve milletimi seven biri olmaktan dolayı, bir tek Allah’a ve onun hesap gününe inanmaktan dolayı, Ne Mutlu Türküm Diyene demeyi onur saydığımdan dolayı, kurtuluşu Amerika’da Avrupa’da değil sadece ve sadece millettir dediğimden dolayı suçluyum!
Anlaşılan o ki ben bu dünyaya ucube kaldım.
Ali Han Kaçar
+++
Başarılı olacak mı bu hayasızca saldırı
Bu seçimde, kişilerin özel yaşamındaki “özel anlar” politik ve sosyal hayatın merkezine oturtuldu. Rakiplerini karalamak için her türlü “ahlâksızlık” geçerli akçe sayılmakta... Bireysel hataların “ne kadarı sosyal hayatın merkezinde olmalı, ne kadarı olmamalı” sorusuna cevap arayacak zemin yok...
Türkiye’de ilginç şeyler oluyor; devleti idareye talip olanlar, siyasi rakiplerinin “namus bekçiliğine” soyunmaktalar... Bekçilik ne kelime, bunun “ticaretini” yapmayı marifet saymaktalar...
***
Ahlak anlayışı, birey bazında nereden başlar nereden biter?
Ahlaksızlık ne demek?
Bir devletin icra makamları hırsızlığa göz yumuyorsa, hatta buna aracı oluyorsa buna ne
demeli?
Bir yetkili, devlet malını kendi çıkarına kullanıyor ya da kullandırıyorsa, buna ne demek gerek?
Bir politikacı medeni kanun dışında çok eşliliği sürdürüyorsa buna ne demeli?
Bir politikacı ya da sıradan vatandaş (erkek ya da kadın) “kaçamak” denilen “hovardalık” yapıyorsa, buna ne demeli?
Güya (imam) nikâhlı veya nikâhsız çok eşli bir politikacı gayrı-resmi nesep sahibi olmuşlara ne demeli?
Peki, tüm bu “özel” hayatı, iki kişi arasında geçen halvet ilişkileri kayda almak, yaymak, ticaretini yapmaya ne demeli?
Sanal kaset siyaseti yapmak hangi tarife uyar?
***
Cumhuriyeti dönüştürenler “yeni anayasa” yapma hedefidir... Çünkü milli devlet değiştirilip dönüştürülmek isteniyor. Buna karşı çıkan CHP kadroları yine sanal “halvet” kasetleriyle pasif moduna sokulmuş oluyor.
Şimdi ise milli devleti savunan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri ve varoluş değerlerinin değişmeksizin sürmesini isteyen savunan MHP kalmıştı, onu da pasif hale getirilmesi bu siyasi operasyonun ana hedefidir.
***
Peki, başarılı olacak mı bu hayâsızca saldırı?
Türk seçmeni eğer sanal “halvet” kasetlerine milli varlığını feda edecekse oturup yeniden Kurtuluş Savaşına başlamak gerek. Siyasi şantaj ve baskılarla eğer MHP pasifleştirilecekse zaten ağlanacak halimiz vuku bulmuş demektir...
Milletin varlık sebebi değerler olan vatanın bütünlüğü, milletin birliği, bayrağın tekliği, milli dili ve marşı savunan MHP hangi suçu, kabahati işledi ki seçmen vatandaş onu baraj altı bıraksın?
Burada MHP genel başkanı sayın Dr. Devlet Bahçeli’yi kutlamak lazım; MHP’li ülkücüleri milliyetçileri kutlamak lazım; başkanını satmayan parti; partisini satmayan genel başkan olarak tarihe geçmiştir. Türk milletinin bekası olan millici devlet düşüncesi ve millici siyaset yegâne dayanak ve çıkış yoludur.
Prof. Dr. Ramazan Demir
+++
RECEP BEY!
Sen şiiri seversin, bu şiirim sanadır;
Aklını, mantığını kullanan insanadır...
Belki sevenlerinin yüreğini kanatır;
Arkana hiç bakmadan gideceksin Recep Bey!
Mağrurluk hırkasını sırtına giyen sensin;
Vatandaşa “ananı al da git” diyen sensin!
Şehitleri bir “kelle” yerine koyan sensin!
Arkana hiç bakmadan gideceksin Recep Bey!
Hüsnü Özdilek
+++
Dikkatli bir ulus olsa idik...
1920’de İngilizlerin yazdığı bir raporda, Türkiye’de her ne kadar Ermenisiz de olsa bir Ermeni devleti kurulması ile ilgili planlar yer alıyor. Allah’a bin şükür ki Türklere de “küçük bir Türk Devleti” kurulması da ihmal! edilmiyor. (Raporun çok ilginç detaylarını Behiç Kılıç’ın, 31,Mayıs,2011,Yeniçağ Gazetesindeki yazısında okuyabilirsiniz.)
Benim raporda en çok ilgimi çeken bölüm ise İngilizlerin bizim aklımızla ilgili yazdıkları oldu. Japonya’dan kapitülasyonları kaldırdıklarını, ama bizlerden kaldırmadıklarını , kaldırmadıkları gibi kapitülasyonların ADLİ İŞLERE DE uzatılabileceğini söylüyorlar. Bunu da yapabiliriz, çünkü Türk aklı Japonlarınkinden çok daha az dikkatlidir. Dikkatli bir ulus olsa idik, gelişmemiş teknolojimiz ile dünyanın devlerine gümrükleri indirip, Gümrük Birliğine katılmazdık.
Dikkatli bir ulus olsa idik, batının hazırladığı, 9000 sayfa olduğu söylenen ama hiçbir Allah’ın kulunun tamamını, bütün çabalarına rağmen bulup okuyamadığı bir (Kıbrıs) Annan Planını, “kabul edin” diye Kıbrıslı Türklere baskı yapmazdık.
Dikkatli bir ulus olsa idik, hiçbir zaman üye olmayacağımız bir kulübe üye olacağız diye en olmadık şartları kabul etmeye kendimizi zorunlu addetmezdik. Dikkatli bir ulus olsa idik, küreselleşiyoruz diye en stratejik kurumlarımızı özelleştirip yabancıya satarken onların bu kurumlarını yabancıya satmadığını fark ederdik.
Duygu Yelbaşı
+++
Görevin,
yapacaksın tabii
Hükümet eden partilerin yaptığı icraatları anlatmaları, insan düşüncesine ters geliyor. Yani; duble yol yaptık, ekonomiyi şöyle düzelttik gibi övünmeler boşadır. Vatandaşın söylemesi gereken: “E zaten bu senin görevin değil mi?” olmalıdır.
Tolga Unutmaz