Fukara Sümükleri, Goygoy Yaşları, Yalama Taşları ve Çıkmalar...
Siyasal rafting ya da sörf yapmaktır bu, küresel melanetin o azgın sularında. Okyanus ötesinden estirilen kasırgalara karşı tükürebilmektir. Pusu atmaktır “ilerleme raporlarına”. Psikolojik ve gayrinizami savaşabilmektir şer güçleriyle.
Hani var ya açılım açılım saçılanlar. “İçini doldurma” toplantılarında; içi, koynu ve altı doldurulanlar. Yüzleşsek yüzlerini alıp savuşacaklar. Hadi en büyük silahımız, ak yüzümüzü alıp düşelim artlarına.
Yağı bir değil ama bin bir. Kılık kılık, kavi kavi, hinoğluhin... Öbürleri sonra, hinoğluhin’den bir örnek: Anızı kalmış tarla haline getirdiği sakalında, “değişerek gelişme” adına anız yakan, şu eski soğuk savaş softası... İşte o, çoktan unuttu Medine Vesikası’nı, biat hazırlığındadır “genişlemeden sorumluların” en hassosuna.
Geçgeç yapıyorum eyyamcı sermayenin puşt ekranlarında. Hep onlar... Fukara sümüğü gibi yapışmışlar tartışmalara, söyleşmelere, haberlere, haber programlara...
Fermente edilmiş AKP gübresinden beslenmekteler sığırkuyrukları, güzelavratotları, deli batbatlar, ayrık otları.
Başak’ın baş’ını yiyip ak’ını bırakıyorlar bürokrasi kımılları. İhale süneleri bastı sonu “ye” ile biten daireleri. Keneler yapıştı “düzenleme kurulları”na.
Eşiktekini bozdu bunlar, beşiktekini de. Darı’dan ufağı da GDO’lu bunların, mercimekten büyüğü de... Yemlikleri de bol... Yandaşlar kesif yemle besiye çekilmiştir... Yemliklerde “yalama taşları”. Komut büyük yerden: “Yalama taşları yalanacaaak! Yalaaaa!” Yalama taşlarında BOP Minerali, Soros Tuzu, Vitamin AB.
Alçak kurdan, fahiş faizden, oynak borsadan, sıcak paradan, sağanak vergiden canı yanan ülkemde; kötümserlik, bezginlik, umutsuzluk ve bitiklik kol gezmekte...
Düşleri vücutlarının deliklerine bağımlı tuzu kurular... Ütopyaları ithal bunların, sokma akıldır tüm projeleri.
Ve siyasal goygoycunun kürsü yaşları... Ülkücü avlayacak, devrimci tavlayacak, oy sağlayacak...
Anayasa’nın yamasını tartıştır, unuttur Dicle’nin ötesindeki “Ana Tasa” yı...
Havaî fişekler atılıyor her gece Kocaeli’nde. Hakkâri dağlarında her gece havaî olmayan fişekler yağıyor karakollara. Havaî sözler çıkıyor büyük başlardan. Havaîdir bu iktidar havaî, aymazlığı sardı dağı, ovayı.
Ya sen? Altan Erbulak suratlı, dışarıdan atamalı, dış açık bakan... De hele, kurudu mu Kak Mesut’un kakları, kalakları?
Hişşşt... Mam Celal sesleniyor telsizden, dinleyelim: “Beşşiri Beşşir... Ben Beşir 2, sesim gelirse sesime ses ver”
Şiir paklar bu öfkemi, yoksa söverim bu Mam Celal’in mamına. İşte şiir:
Meydan sahnesinde dönek balesi
Sırıtkan yandaşın pişmiş kellesi
Danışıklı açılımın hüllesi
İkiz yasalarla almaşık çıktı
Dedim Habur-Mabur, dedi kolladım
Dedim yaren yoldaş, dedi malladım
Dedim ya “van minut”, dedi salladım
Aldatma, kandırma ardışık çıktı
Bıçkınlarla Kasımpaşa ringine
Yolcu gemisiyle oynaş cengine
Yeşilim yeşilim dedi rengine
Ebruli oldu sonra karışık çıktı
CHP’de Gandi Kemal modası
Eski köyün cilalanmış hurdası
Kaset oyununun yağlı neması
Şişli Mustafa’yla sarmaşık çıktı
O kozmik odadan kime koz çıktı?
“Kürt Hakkı” diyenden hangi toz çıktı?
Taraf’ın koynundan bir balyoz çıktı
Balyoz’dan Yalancı Yaltucuk çıktı.
Bu “çıkma”lar hiç hayır değil, hayırlar 12 Eylül’de çıkacak hayırlısıyla...