Friedman'ın öngörüsü ve düşündürdükleri!
Amerikan istihbarat şirketi Stratfor’un başkanı George Friedman, Türkiye’nin 21. yüzyılda süper güç olacağını söyleyerek, ’önümüzdeki on yıl için Türkiye’nin en büyük mücadelesi harici değil, dahili olacak; ekonomik ve askeri gücü destekleyen milli birlik hayati öneme sahip’diye de ilave etmiş.
Türkiye’nin 21. yüzyılda sözü dinlenir ve güçlü bir ülke olacağına ilişkin benzer bir öngörüyü 2000’li yıllarda ABD’nin o zamanki başkanı Clinton da söylemişti. Daha önceki yıllarda da hatırlanacağı gibi birçok stratejist benzer değerlendirmelerde bulunmuştu. Ancak bir ülkenin süper güç potansiyelinin olması başka bir şey, o potansiyeli belirli bir amaç doğrultusunda etkili bir biçimde kullanabilmesi daha başka bir şeydir. Ülkelerin tarihlerinin, imkânlarının ve şartlarının müsait olması kadar yöneticilerinin de büyük bir güç olma misyonuna sahip olmaları gerekir.
George Friedman’ın Türkiye’nin en büyük mücadelesinin harici değil, dahili olacağını, bu bağlamda da ekonomik ve askeri gücü destekleyen milli birliğin hayati olduğuna dikkat çekmesi de çok önemlidir. Çünkü Türkiye’yi bugün yöneten ve küçük düşündüğü ölçüde de “Büyük Düşün Türkiye” diye slogan atan iktidar, uygulamalarıyla milli birliği tehdit eder hale gelmiştir. Türkiye’de bugün “milli devlete” meydan okuyan uygulamalar, bizzat ülkeyi yönetenler tarafından devreye sokuluyor. TSK’ya yönelik iftira, isnat ve ithama da iktidar resmen göz yumuyor. Ayrışma, ötekileşme, farklılaşma ve bölücülük iktidar tarafından teşvik ediliyor. Bu durum da Türkiye’nin jeokültürel hinterlandına yönelik mesafe almasını engelliyor. Türkiye’yi etnik sorunların, mezhep kavgalarının, laiklik tartışmalarının girdabında boğuyor. Friedman’ın “Türkiye’nin en büyük mücadelesi harici değil, dahili olacak” kehaneti bütün unsurlarıyla Türkiye’de yaşanıyor.
Ulus devletin zaferi!
Diğer yandan iktidarın AB tutkusu Türkiye’nin kendi ulusal çıkarlarını düşünmeyi engelliyor. Bakan Bağış, AB’yi hasta Türkiye’nin diyetisyeni olarak görüyor. Avrupa’dan aldığı reçeteleri Türkiye’ye uyarlamaya çalıştığını açıkça söylüyor. George Friedman, ise AB konusunda şu tespitte bulunuyor: “AB inkâr edilemez ağırlıkta bir iç kriz yaşıyor. Türkiye de kendi ulusal çıkarlarını gözetmeli ve kendi çözümünü üretmeli.../..-Kriz karşısında- Avrupa’nın kararı ulus devletlerin üstünlüğü yönünde oldu. Türkiye bir ulus devlet ve bu durumda Avrupalılar gibi davranmalı ve ulusal çıkarını gözetmeli. Bence çok taraflı dönemin sonuna geliniyor ve ulus devletlerin egemen olduğu bir döneme giriyoruz. Türkler AB’ye olan saplantılarını yeniden gözden geçirmeli. Eğer Türkiye bu krizde AB’de olsaydı çok zarar görürdü.”
Friedman, hafta sonu AB’nin aldığı, Doğu Avrupa ülkelerine ihtiyaç duydukları desteği vermeme kararının ‘AB üyesi olmak ne işe yarıyor’ sorusunu gündeme getirdiğini de söylüyor. Doğu Avrupa ülkeleri, yeniden güçlenen Rusya ve çöken Avrupa’nın arasında kaldılar. ABD, Rusya’nın gücünü sınırlamak için bu ülkelerle işbirliği içinde olduğunu söylüyor.
Friedman’ın en can acıtıcı tespiti ise şu: “Türkiye’nin iç tartışmalarını çözmek için AB gibi kırılgan bir kuruma güvenmesi çok tehlikeli. Türkiye kendi sorunlarını kendi çözecek kadar güçlü bir ülke.”
Türkiye’yi yönetenlerin hiç olmazsa Friedman kadar Türkiye’ye ve potansiyeline güvenmeleri gerekir. Bugünün Türkiye’sinin, -AB değil- Türkiye’ye güvenen kadrolara olan ihtiyacı her zamankinden daha fazladır.