Fransa'ya karşı dikkatli olmak!
Başbakan Erdoğan, New York’ta Sarkozy ile görüşmüş. Her fırsatta “Türkiye’nin AB’de yeri yok” diyen ve AB’nin yeni madeni parası eurodan Türkiye’nin çıkarılmasını sağlayan Sarkozy’ye Başbakan “Fransa daha önce attığı imzalara sadık kalmalı” demiş.
Sarkozy ise Fransa Parlamentosu’nda alınan ve Ermeni soykırım iddialarının inkârını suç kabul eden yasa nedeniyle Türkiye’nin Fransa ile ekonomik ve askeri alanlarda işbirliğini dondurmasından rahatsız olduğunu ortaya koyarak “ikili ilişkilerimizi diğer konulardan ayırarak her alanda geliştirmeliyiz” talebinde bulunmuş.
Sarkozy, “Ermeni soykırım iddialarını kabul etmeyenleri cezalandıran” yasayı ve her fırsatta “Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde yeri yoktur” söylemlerini normalmiş gibi savunarak bir de Türkiye’ye sitem etmektedir. Türkiye’nin bu durumdan dolayı Fransa’ya karşı aldığı tavrı da yadırgamaktadır. Sarkozy’nin Cumhurbaşkanı olmasından sonra Fransa’nın yalnız Türkiye’ye karşı değil ABD’ye ve İran’a karşı olan tavrı da önemli ölçüde değişmiştir. Chirac döneminde Irak’a müdahaleye Fransa karşı çıkmakla kalmamış, şiddetli bir de tepki vermişti. Şimdilerde İran’a karşı saldırıya Fransa, ABD’den daha hevesli görünüyor.
Nitekim Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner, Fransa’nın ABD’nin savaşını desteklemesini istedi. Kouchner, verdiği bir mülakatta, “En kötü olasılığa hazır olmalıyız. Bu, savaşa hazır olmak demektir” dedi ve sözlerine “İran’la pazarlık devam etmelidir ama İran’ın nükleer silah sahibi olması tüm dünya için gerçek bir tehlike oluşturur” diye devam etti.
Fransa’nın ABD ile İran konusunda benzer düşüncelere sahip olmasına karşı Türkiye söz konusu olunca farklı bir tutum takınmaktadır.
Görünürde Türkiye’nin AB’ye girmesini en fazla isteyen ülkelerden birisi ABD’dir. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, neredeyse her konuda ABD ile aynı görüşü paylaşırken, Türkiye konusunda ABD ile ters düştüğünü söylemektedir. Sarkozy, aynen şunları söylemiştir: “Bush, NATO üyesi Türkiye’nin mutlaka AB’ye girmesini istiyor ve Türkiye’nin geleceğinin AB içinde olmasını istiyor. Bunu önemli bir konu haline getiriyor. Ancak ben bu konuda farklı düşünüyorum. Asya ülkesi Türkiye’nin AB üyesi olamayacağını düşünüyorum. AB’nin sınırları olması gerekir. Sınırsız AB olamaz.” Sarkozy’nin yalnızca coğrafi nedenlerden dolayı Türkiye’nin AB üyesi olmayacağını düşünmesi söz konusu değildir. Sorun Fransa yönünden daha çok tarihi, ekonomik ve kültüreldir.
Nicolas Sarkozy, söz konusu Fransa olunca insan hakları ve ahlaki değerlerin ikinci plana atılabileceğini de göstermiş olmaktadır. Nitekim Fransa yeni göç yasası çerçevesinde, göçmenlerin ülkeye getireceği aile üyelerine DNA testi sonuçlarına göre vize verilmesi planını tartışmaya açmıştır. Almanya da geçtiğimiz günlerde benzer bir biçimde evlilikler için Almanca konuşmayı zorunlu kılan bir anlayışı benimsemişti. Fransa, 41 yıl önce General de Gaulle’ün kararıyla çıktığı NATO’nun askeri kanadına dönüş hazırlığı yapmaktadır. Türkiye’nin istemediği hiç bir ülke NATO’ya dönemez. Türkiye, bu imkânı çok doğru değerlendirmelidir. Türkiye bu hatayı daha önce yaptı. Sayın Kenan Evren, bir gecede imzayı atarak Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü kabul etmişti. Bu durum Türkiye’nin elini zayıflatmıştır.
Fransa 26 üyeli NATO’nun tüm aktivitelerine katılıyor ancak, 1966 yılından beri iki komitede yer almıyor. İlki NATO’nun Savunma Planları Komitesi (DPC), ikincisi ise NATO’nun Nükleer Planlar Komitesi (NPG).
DPC, NATO’nun askeri yapısına yönelik kararlar alıyor. NPG ise nükleer politika konusunda kararlar alıyor. Fransa ve onun Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin her açıklaması ve uyguladığı politikası Türkiye’yi rencide etmektedir. Sarkozy, bu arada Fransız Anayasası’nın AB’ye üyeliğin referanduma sunulmasını öngören 88. maddesini kaldırmasına yönelik bir de girişimde bulundu. Türkiye’nin ağzına bir parmak bal vurmuş oldu. Bu, Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşündeki Türkiye vetosunu yumuşatmaya yönelik bir aldatmacadır. Her ağzını açtığında “Türkiye’nin Avrupa’da yeri yok” diyen, Türk milletini “soykırımcı” ilan eden Fransa’ya karşı olgu temelinde ilişki yürütmek mümkün değildir. Fransa ya da AB ile ilişkileri bundan böyle süreç temelinde götürmek gerekir. AB ve ABD gibi ülkelerin Türkiye’yi “elde var bir” olarak görmekten vaz geçirtmenin tek yolu budur.