Filistin süreci araya mı sıkıştı?
Orta Doğu’da ve özellikle Türkiye’de bunca gelişmeler yaşanırken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Hamas’ın Siyasi Büro Şefi Halit Meşal ve Gazze’deki Filistin Hükümeti Başbakanı İsmail Heniye ile görüşmesinin, iç ve dış gündemi pek etkilemediği anlaşılıyor.
Oysa; Başbakan Erdoğan’ın Filistin sorununda, Türkiye’nin ağırlığını hissettireceği sanılıyordu.
Süreçte; iki Filistinli liderin anlaştırılması, Filistin’e her iki bölgeye resmi ziyaret ve sonunda İsrail ile bir anlaşma zemini aranması girişimi bekleniyordu.
Ne var ki; Türkiye’deki olaylar zincirinin bu girişimi baltaladığı belirtiliyor.
Nitekim; Filistinli iki kanadın diyalogu için Mısır’ın da devreye girmesi buna işaret gösteriliyor.
Bunca gelişme arasında; Filistin sorunu, araya sıkışmış gibi görülüyor.
Bu arada, Başbakan Erdoğan’ın elinin zayıfladığı da öne sürülüyor.
Erdoğan’ın her iki lideri sadece daha da “yumuşatmış” olmasının yanı sıra, Filistin’e hem maddi yardım hem de müteahhitlik hizmeti verme sözü dışında, politik ağırlıklı bir girişiminin ortamı bulunmuyor.
Zaten, Filistinli iki liderin tamamen anlaşması ve “bir güç” halinde bölgede görünmesi gün geçtikçe gecikiyor.
İsrail; bu hem siyasi hem coğrafi olarak ikiye bölünmenin adeta tadını çıkarırken, Hamas’ın Siyasi Büro Şefi Halit Meşal ve Gazze’deki Filistin Hükümeti Başbakanı İsmail Heniye’nin birleşmesine engel oluyor.
Ancak, nereden bakılırsa bakılsın ve Suriye’de cereyan eden kanlı iç savaşa rağmen, Filistin-İsrail ilişkileri yıllardan beri gündemden düşmüyor.
Filistin-İsrail çatışmasının yeniden başlama korkusu, sadece Orta Doğu’da değil bütün dünyada kaygılara neden oluyor.
Yarım asrı aşan Filistin-İsrail düşmanlığının temelinde yatan “toprakları istila etme” süreci, “paylaşma” ve “koruma” dönemini yaşarken, Gazze’ye düşen ateş, kolay kolay sönmeyeceğinin işaretlerini de beraberinde getiriyor.
Buralara nedense “kalıcı” ve “adil” barış hiç gelmiyor.
Gerçekten de, “Kenan Elleri” nin dili olsa da üzerinde yaşanan acılardan, dökülen kan ve gözyaşından bir bahsedebilse...
“Kenan Elleri” nde yarım asırdan fazla bir süredir kan, gözyaşı ve feryat çığlıkları birbirine karışıyor.
Zaman, zaman ellerde taşınan zeytin dalları, çoğu kez nefret tohumlarına dönüşüyor.
Hatta alabildiğine boy atıyor.
Oysa hem Filistin, hem de çoğu İsrailliler, kısacası herkes barış istiyor, barış bekliyor. Daha doğrusu barışa; içtiği su, yediği ekmek kadar
muhtaç...
Acıların dinmesini belki de en çocuklar arzuluyor, barış solumak istiyor.
Teröre herkes karşı ama barışa hasret “Kenan Elleri” nde en çok kullanılan “selam” ve “şalom” sözcükleri, aslında “sulh” anlamına geliyor.
Ne var ki, selam ve şalom, İsraillileri ve Arapları birbirinden kesin ayırıyor, uzaklaştırıyor.
Kimse, ne çeşit ve ölçüde olursa olsun, terörü kabul etmiyor.
Gerçekten de her ne sebeple olursa olsun, nasıl ki terör kınanıyorsa, her türlü istila ve katliam da lanetleniyor.
Belki de “Kenan Elleri”nin kaderinde terör ve katliamın birbirini doğurması, birbirini adeta tamamlaması kaçınılmaz oluyor.
Denilebilir ki “nefret” tohumlarından “zeytin dalları” fışkırmıyor.
Ama böylesi bir trajedinin de asırlar boyu sürmesini istemeyenler gün geçtikçe çoğalıyor.
Her şeye rağmen, İsrailliler için “vaat edilmiş” , Arapların vaz geçmesi mümkün olmayan, “kurtarılacak” , Hıristiyanların da “kutsal” saydığı topraklardır “Kenan Elleri” ...
Paylaşılamayan Kudüs, Hz. İsa’nın Beytüllahim’de doğmuş olduğuna inanan Hristiyanların yanı sıra, Müslümanlar ve Yahudiler de “Kenan Elleri” ni kutsal toprak sayıyor.
Kudüs, her üç dinin de ruhani kenti olarak biliniyor.
Zaten herkes biliyor ve kabul ediyor ki Kudüs’ün statüsü, adil, dolayısıyla kalıcı bir şekilde belirlenmeden bu topraklar üzerinde şiddet ve nefretin bitmesi mümkün olmayacak.
Eğer kan ve gözyaşına son vermek isteniyorsa, kesinlikle Kudüs kördüğümünün çözülmesi icap ediyor.