Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI
Adnan İSLAMOĞULLARI

Fildişi Kule’de tekleşmek...

“Hakikat bulunduğu yerde başka hiç bir şeyi istemez..”

Hakikate râm olmak, hayatın her ânında adam olabilmek, hakikatin üzerinde hiç bir değeri kabul etmemek, güç karşısında eğilmemek, haksızlık karşısında susmamak, tuz ekmek haklarını, dostlukları siyâsetin ve reel hayatın(!)kirli çarklarına fedâ etmemek, zor işlerdir...
Zor işler.. Siyâset ve reel hayat(!) tabiâtı icâbı içinde pislik barındırır.. Bu pisliğe rağmen içinde temiz kalmak.. Zor... Buna soyunmak, zorun da zoru..
Demokrasi bir despotizm bir yanıyla... Yığınların despotizmi... Farkında olmadan.. İdrak etmeden.. Neyi nasıl değiştirdiğini ya da değiştirmediğini, değiştiremediğini anlamadan. Hiçbir değişimin baş aktörü olmadan.. Baş aktörü olduğunu sanarak, sandırılarak.. Bu şuursuz bir despotizim. monarşi gibi değil.. Monarşi bunu bilerek yapar, alenen.. Varlığını borçludur çünkü.. Yüzde elli şansınız vardır.. Monarc iyi ise yüzde elli, kötü ise de yüzde elli. Demokrasi öyle değil.. Binlerce, yüz binlerce unsur iyi olmalı.. Nasıl? Neye göre iyi olacak bu yüz binler, belki milyonlarca unsur?
Kaotik bir despotizm bu..
Hele hele demokrasi bir paket hâlinde ithal edilip, ferâgatin, hikmetin, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” ile yaşamış bir Asya halkına “Buyurun bu sizin için en iyi olandır, her derde devâdır” diyerek monte edilmiş bir halka sunulunca, bütün değerleri örselenmiş, kısa zamanda kendini tanıyamayacak kadar kısa zamanda farklılaşmış...
Kendi kavramlarıyla düşünemez, konuşamaz olmuş..
Bereketi zenginliğe, gönlü kalbe, hikmeti keşfe, kanaati hamâkate ve aşkı alışverişe tenzîl etmiş.. Bülbülün gül ile aşkına hayret etmiş, anlamsız gözlerle bakmağa başlamış.. “Nedir bu saçma sapan şeyler” diye öfkelenmiş..
Oysa bereket zenginlik, gönül kalp, hikmet keşf, kanaat hamâkat ve aşk da alışveriş değil.
Kanaat bereket, gönül hesapsız ihlâs, hikmet ferâset ve aşk da sualsizliğe ve hasbîliğe gebeydi, bu doğumlar bizi biz yapardı... Bir arada tutardI... Kurt ile kuzuyu bir arada ancak böyle yan yana yayabilirdik ve yemezlerdi birbirini...
Şimdi kuzuyla kuzuyu yayamıyoruz, niçin?! Çünkü biz müsaade etmiyoruz.. Çünkü biz olmaktan çıkıyoruz sür’atle..
Gerçekten sevmiyoruz, gerçekten inanmıyoruz, gerçekten saygı duymuyoruz, gerçekten paylaşmıyoruz, gerçekten üzülmüyoruz, gerçekten sevinmiyoruz...
Gerçeği kaybettik sanırım.. Sâhi, “Efendim biz gerçeği nerede kaybettik?..”
Ahlâk mücâdelesi ve siyaseti bir arada yürütmeğe imkan tanımıyor reel politik, reel ahlâk, reel içtimâiyat, reel değer yargıları, reel önyargılar..
Buna en iyi örnek de “Biziz” sanıyorum...
Siyâsetten sıyrılmak, o elbiseyi atmak üzerimizden bir daha giymemek üzere, o dili unutmak, o retorikleri gömmek ve ‘fildişi kule’ye yerleşmek mi gerekiyor acaba?,
Bizim yerimiz orası mı?
Başka yerde hayat yok bize.. Yaşatmıyorlar.. Yaşayamıyoruz ve nefes alamıyoruz da zaten..
Cüzzamlı gibiyiz başka yerlerde.. Gördüğümüz muâmele cüzamlı bir muâmele.. “Sen cüzzamlısın” diyenler cerahât içindeler aslında, damlıyor üzerimize cerahatleri. Buna rağmen, tedaviye dâvet ediyoruz ...
Oysa “fildişi kule” sâkin ve sâkini olmak da güzel.. Temiz ve sahih bir iskân.. Yasak yok.. Önyargılar yok. Kulenin penceresinden aşağıdaki manzara berbat, kerih-ül menzâr.. Çirkin... Abes...
Yalnızlık bile şifâ orada; “Bazen ikiye bölünmeyi isteyecek kadar yalnızlık...”
Ama yine de orada oturmaya değer doğrusu...
Kulenin altındaki manzaranın aktörleriyle müştereklerimiz yok.. Onlar acımasız.. “Karanlıkta gördükleri ipi yılan sanıyorlar” bundan sorumlu bile değiller. Belki de kurtuluş sicimleri o ip.. Denemiyorlar bile.. Onlar kaygısız çünkü... Kendi kitaplarında yazanlar gerçek yalnızca onlar için. Önyargıların kanun kitabı o..
Tiranik bir kitap..
Oysa...
“Cellâdın can alan kemendi, kahreden ejder de olsa esâret zincirinden bin kere hayırlı” .
‘Fildişi Kule’de onunla özgürlük.. ‘Fildişi Kule’de onunla yalnızlık.. Aşk da çiftleşmek değil, tekleşmek.. ‘Fildişi kule’de onunla tekleşmek, tedbirsiz ve perdesiz...

Yazarın Diğer Yazıları