Fikri ‘kan kokan’aydınlar...
Son zamanlarda, Türk milleti için çok değerli olan sözcüklerin ‘anlamlarını’özellikle hırpalamaya çalışıyorlar. İnsanımızda ‘ulusal bilinç’değişimi amaçlanıyor. ‘Türk’, ‘millî-ulusal’, ‘Askerlik’, ‘ulusalcı’gibi sözcükler hedefte! En önde ise ‘Türk’ var! Türk’e özellikle ‘vurmanın’günümüzde getirisi çok olmalı... Gerekçe pek tanıdık: Demokratlık, insancıllık! Mütareke İstanbul’unun aydınları gibi, bu devirde de Türk’ten kaçış tam gaz! Bir farkla ki; onlar İngilizlere yaranmaya çalışıyordu; şimdikiler ise eli kanlı ABD’ye! Örnek mi? Buyurun: Geçtiğimiz Pazar günü TRT Haber’de Perihan Mağden, basının ‘Amiral gemisi’dediği bir gazetenin logosundan ne kadar rahatsız olduğunu, (o logonun altında “Türkiye Türklerindir” yazar) sesine öfke yükleyerek, öyle bir anlatışı vardı ki; şaşırırsınız...
‘İnsancıl’lıkmış! Bana “Dünya milletler ailesinde, hem olağanüstü insancıl, hem de yaman bir savaşçı millet hangisidir” diye sorsalar; hiç duraksamadan Türk milleti, derim. Şu da var ki; yaşamın doğal akışı içinde, insancıl duygularla dolu örnekleri her millette kolayca bulabilirsiniz. Ama ya savaşta? Yaşam ve ölümün saniyelerle yarıştığı, öfkenin doruklarda dolaştığı o dehşet anlarında ‘insancıl’davranışları hangi millet, tarihi boyunca gösterebilmiştir? İnanın değerli okurlarım, o ölüm-kalım anlarında ‘insanlığını’yitirmeyen tek millet; Türklerdir!
Yunan isyanına destek için İngiltere’den gelip Türklerle savaşırken yaralanan; iyilik gören şair Lord Byron’un şu sözü ilginçtir: “Ey düşman, niçin bu kadar asilsin?” Halkı katledildiği için, üzüntüsünden ölen Batı’da bir kral var mıdır; bilmiyorum; ama Türklerde var! Ruslar, Özi kalesinde kadın, çoluk-çocuk demeden 20 bin sivili katlettiği zaman, 1. Abdülhamit “Ah Özi!..Vah Özi!..” diye üzüntüsünden öldü! Bırakalım uzak tarihi; yakına, Çanakkale Savaşı’na gelelim. Şu olaya Şükrü Naili Paşa tanıktır: Çanakkale Savaşına katılmış Anzak askerleri henüz hayattadır; Çanakkale’yi ziyaret etmektedirler. Yaşlı bir Anzak, gördüğü her Mehmetçiği gidip kucaklıyor, öpüyor; onlara saat, kalem filan veriyor. Şükrü Naili Paşa yaşlı Anzak’a “Niçin böyle yapıyorsunuz?” diye sorar. Eski asker anlatmaya başlar: “16 yaşımdaydım. İngilizler, ‘Türkleri Çanakkale’de durduramazsak İngiltere’yi işgal edecekler’diye propaganda yaptılar. Ben de gönüllü asker oldum. Çanakkale’ye geldim. Yaşım küçüktü, korkuyordum. Siperde silahsızdım. Bu sırada Türkler Allah! Allah! diyerek, bizim sipere girdi. Bir Türk askeri bana baktıktan sonra bir tokat atarak ‘çekil çocuk’ deyip yine Allah! Allah! diyerek, fırladı gitti. Silahsız olduğumu görünce beni öldürmeyen o Mehmetçiğe hayatımı borçluyum. Ölene kadar her yıl gelip Mehmetçiklere şükranımı sunacağım” der.
Daha yakına gelelim... Gâzi Mustafa Kemal Paşa Dumlupınar’da savaş alanını gezmektedir. Her yan Yunan askerlerinin ölüsüyle doludur. Kemal Paşa’nın gözüne 16-17 yaşlarında çelimsiz ölü bir Yunan askeri ilişince, kendi kendine “Çocuk, sen ne diye geldin buralara?” der...
Türklükten rahatsız olanların fikrini-Elekber Sabir’in deyimiyle- kanlı görür, korkarım!
İliştiri: Değerli okurlar, Sandıklı Kaymakamlığı’nın düzenlediği “Anadolu Yunustur” adlı şiir şöleninin çağrılısı olarak, hafta sonuna kadar Sandıklı’dayım. Bu ilçede üç gün boyunca Anadolu coğrafyasında boy veren Yunus dilli bir sevginin harmanı var. Bu görkemli etkinlikten gelecek hafta genişçe söz edeceğim.
Esen kalın efendim.